Gergin siyasi ortamdan gına gelen çoğumuzun biraz tebessüm etmeye, biraz düşünmeye her zamankinden çok ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Siyasetteki suçlayıcı, itham edici dile tanık olmamak için haberleri bile izlemekten eminim sayıları azımsanmayacak bir kesim uzak duruyor.

O nedenle biraz geçmişe gidelim, o devrin siyasetçilerinin nasıl insani olanla siyasi olanı, gerçekle propaganda amaçlı söyleneni, yeri gelince demokrat yeri gelince birbirine karşı nasıl saygılı davrandıklarını birlikte görelim ki, gerginlik üzerine sürdürülen günümüz siyasetinin bir son bulacağına dair umudumuz devam etsin, istedim.

Bizi bu yolculuğa çıkaracak örnekler ise çok partili dönemi konu alan anı tarzında yazılan eserlerden seçilmiştir.

 ***

İlki “Babam ve Ben” yazarı Aydın Menderes…

1956 yılıydı büyük ağabeyim ikinci üniversiteyi bitirmiş yurda yeni dönmüştü. Bir gün babam yemek öncesi:“Yüksel burada mı”,diye sordu,sonrasında:

-Oğlum Yüksel, başarılı bir öğrenim hayatı geçirdin, annen de ben de sana teşekkür ediyoruz. Bu parlak tahsil hayatın için de seni tebrik ediyoruz.

Bundan sonrası için ne düşünüyorsun dedi.

Ağabeyim:

-Baba izin verirseniz, serbest meslek, ticaret gibi konulara girmek istiyorum, dedi.

Birden yüzü ekşiyen babam:

-İyi de oğlum Yüksel, ticari hayatta ne alıp ne satacaksın, bir yerde alıp sattığın ben olacağım.

Ben başvekil olduğum sürece sen ne yaparsan yap, yaptıkların bana bağlanacak. Onun için bunu uygun bulmuyorum.

Bu gün için sana yakışan devlet memurluğudur. Hem duydum Dış İşleri Bakanlığı meslek memurları için sınav açacak. Bana kalırsa sana tavsiyem memur olmaktır, dedi.

Ağabeyim de:

-Pekiyi babacığım, ben zaten düşüncemi söylemiştim siz ne emreder, ne isterseniz o ulur, dedi.(s.98-99)

*

Bir gün annem,” baban bu sabah şu günlerde Aydın’ın sünnetini yaptıralım dedi, sen ne dersin”,dedi.

Ben de:

-İyi ya olsun, dedim.

Annem:

-İyi ama böyle habersiz, hazırlıksız sünnet mi, olurmuş, dedi.

Ben de:

-Bunu babama söyleseydin, dedim.

Annem:

-Söyledim ama o özellikle böyle olsun istedi, böylesi çok daha iyi olur, dedi.

Sonra bir arabayla  Devlet Demiryolu Hastanesi’ne gidildi ve Dr. Nurettin Arıman sünnetimi gerçekleştirdi.

Kimsenin haberi olmadan da iyileştim ama gelen bir iki hediye dışında hediyem de olmadı.(s.113)

***

İkincisi Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası, Osman Bölükbaşı, yazarı Deniz Bölükbaşı…

Osman Bölükbaşı siyasete 1946’da çok partili döneme geçişle birlikte kurulan Demokrat Parti(DP)Parti Müfettişliği ile başladı.

Kurucusu ve Genel Başkanı olduğu Millet Partisi’yle 1973 yılında hem milletvekilliğinden hem partisinin genel başkanlığından istifa edene kadar devam etti.

Bölükbaşı, esprili, hazır cevap sözünü dudaktan, gözünü budaktan esirgemeyen renkli bir “meydan hatibiydi.”

Düzce’de aralıksız sekiz saat konuştuğu söylenir.

Bölükbaşı DP’den istifasından sonra Celal Bayar ve İsmet İnönü’ye suikast için gizli örgüt kurma iddiasıyla 1949 yılında Cumhuriyet savcılığınca hakkında yakalama kararı çıkarılır, evi aranır.

Gözetim altına alınma öncesi evde yeni doğan 20 günlük çocuğuna veda etmek için polislerden izin ister ve kucağına aldığı çocuğa:

“Oğlum, baban gidiyor, belki geri gelmez. Bu memleketin pisliğini az su temizlemez diye senin adını Deniz Koydum. Ben geri gelmezsem, göreyim bu pisliği sen temizle,”der, öyle ayrılır.(s.114)

*

Osman Bölükbaşı 1954 yılında yargılanan partisinden(CMP) milletvekili Fuat Arna’ya destek için trenle Ankara’dan İstanbul’a gidecektir.

İstanbul Valiliği o güne kadar emsali olmayan bir genelgeyle Cumhuriyetçi Millet Partisi teşkilatının Osman Bölükbaşı’yı karşılamasını yasaklar.

Bu genelgeyi Ankara’da çıkan Halkçı Gazetesi’nde “bize bu kadar hürriyet bile çoktur,” başlıklı makalesiyle eleştiren Bülent Ecevit olmuştur.(s.197)

*

Osman Bölükbaşı 21 Mayıs 1966 günü yaptığı radyo konuşmasında yeni kurulan bir partiyi nişanlı kıza benzetir:

“Yeni bir parti muhalefetteyken, tabir mazur görülsün, nişanlı bir kıza benzer. Dili tatlı olur, uyandırdığı ümitler insanı hayali bir saadet âleminde beşik gibi sallar.

Tatlı sözlere aldanmak ne yazık ki, insanların tabii bir meylidir(…)Bunun için tatlı sözlere artık kulaklar kapanmalı, o parti yaptığı işlerin ve vaatlerinin mihenk taşına vurulmalıdır.”(s.379)

*

6 Kasım 1975 Tarihli Tercüman Gazetesi’nde Suna San’ın köşesinde(…) Bölükbaşı’nın solun ve CHP’nin karşısında olduğunu bilenler onun bazı temasları üzerine “Bölükbaşı yine ne yapacak,” diyorlarmış.

Geçen gün Bölükbaşı’ya sormuşlar:

“Bölükbaşı, bölücüler, solcular sana ters bakıyorlar… Neden acaba?”

Yılların politikacısı taşı gediğine koyar:

“Bilmez misin, deve de nalbant dükkânına böyle bakar. Acaba beni de nallayacak mı, diye korkar.”(s.446)

*

1957’de Osman Bölükbaşı ile DP milletvekili Murat Ali Ülgen arasındaki konuşma meclis tutanaklarına şöyle geçmiştir:

Osman Bölükbaşı:” Bakınız, bir bakan bir milletvekili kavgaya davet ediyor, dedim.”

Murat Ali Ülgen:”Yalan Söyleme, erkeksen doğru konuş.”

Osman Bölükbaşı:” Murat Ali, erkeliğimin zekâtını versem sen de erkek olursun.”(s.548)

***

“OFF THE RECORD”

Yavuz Donat Kitabı

Söyleşi Şebnem Bursalı

Yassıada mahkûmiyetinden dolayı Kayseri Cezaevi’nde yatan Celal Bayar’ı salıverilmesinin ardından Adnan Menderes’in eşi Berrin Hanım  oğlu Aydın’la ziyaret için İstanbul’a giderler.

Celal Bayar haberi aldığında “gelemezler, çünkü cezaevindeyken iki ahdimden ilki eşimin mezarını ziyaret etmekti diğeri Berrin Hanım’ın evine gitmekti.

O nedenle lütfen arayınız, ne zaman kabul buyururlarsa ben onun kaldığı otele gideceğim,” der.(s.56)

*

Süleyman Demirel 1965’de Başbakan oldu, daha gençti. Protokolde öndeydi. Ana Muhalefet Partisi Lideri İsmet İnönü ise protokolde ondan gerideydi.

Anıtkabirdeki bir törende Demirel tarihi kişiliğine saygıdan, sohbet etme bahanesiyle İnönü ile aynı hizada yürüyordu.

Durumu fark eden İnönü “Sayın Başbakan, lütfen önden yürüyünüz, protokole göre benim yerim sizin arkanızda, protokol insanı küçültmez”,sözleriyle müdahale etti.(s.63)

*

Eski Cumhurbaşkanlarına 1961 Anayasası Tabii Senatörlük hakkı tanıyordu.

O nedenle 25 Nisan 1974’de Senato Başkanı Tekin Arıburun eski bir Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar’ı bir yazıyla Senato’ya davet etti.

Celal Bayar da aynı şekilde bir yazıyla teklifi: “Seçilmeden senatörlüğü kabul edemem,” diyerek reddetti(s.65-66)

*

1973 seçimlerinde Millet Partisi Lideri Cemal Tural propaganda için Yozgat’a gitti. Sorgun ve Akdağmadeni ilçelerinde mitinglere katıldı.

Kıraç Sorgun’da kürsüye çıkan birinci sıra adayı Halil İlhan: “Sorgun’un dağına taşına ağaç dikeceğiz,”der.

Yeşillik olan Akdağmadeni’nde de “köylüyü ormancının zulmünden kurtaracağız”, der.

Cemal Tural miting sonrası Halil İlhan’a “sen nasıl konuşuyorsun, sabah başka öğleden sonra başka,” diye çıkışır.

Halil İlhan “Paşam siyaset budur, Sorgun’da ağaç dikeceksin, Akdağmadeni’nde ağaç keseceksin,” yanıtını verir.(s.79)

*

Osman Bölükbaşı sık sık sahneye çıktığı gazinoya dinlemek için gittiği  “Behiye Aksoy’a âşık” denirdi.

Hatta bestelenen bir şiirini Behiye Aksoy için yazdığı söylenirdi. Yavuz Donat bir gün bu konuyu sorduğunda Bölükbaşı:

Eli elime değmedi ama lafı anamı belledi,” cevabını verir.(s.81)

*

İhsan Sabri Çağlayangil Cumhurbaşkanı Vekili olduğu dönemlerde eşi Firuzende Hanım her Cuma Genel Sekretere telefon eder, yedikleri yemeğin, içtikleri çayın fatura karşılığında bedelini öderdi.(s.98)

*

Başbakanken bir köylü “Demirel yakında kazığı yiyecek”,demiş savcılık da hakkında Başbakan’a hakaretten dava açmıştır.

Konu Demirel’e intikal edince avukatlarına:” Kardeşim ben kimseden davacı değilim, bıraksınlar garibanı.

Baksanıza adam ileri görüşlüymüş biz (12 Eylül’de) kazık yemedik mi, yedik,” der.(s.120)

*

Demirel’e: “Darbenin üzerinden aylar geçti Evren size karşı neden öfkeli,” derler.

Demirel:

-Türkiye gibi ülkelerde iki şey husumet çeker, para ve itibar… Benim parayla işim hiç olmadı.

Ama darbelere rağmen içte ve dışta benim itibarımdan bir eksilme görülmedi. İşte Evren’in öfkesinin sebebi budur,”der.(s.127)

*

12 Eylül sonrası Hamzakoy’dan döndüğünde Demirel’in binecek arabası bile yoktu.

İhtiyacını görsün diye eski bir milletvekili külüstür bir araba hediye etti.

Yavuz Donat: “Madem bir iyilik edecekti, bari yenisini verseydi”, dediğinde Demirel:” Hediye atın dişine bakılmaz,” der.(s.131)

*

Süleyman Demirel yasaklı olduğu dönemlerde ziyaretine gelen yabancı konuklar olurdu.

Demirel onlarla konuşmalarını tutanağa bağlar bir kopyasını kendi aldıktan sonra diğerini arşivlenmesi için Dış İşleri Bakanlığına gönderirdi.(s167).

*

1970’li yıllarda bir seçim gezisinde Konya Sarayönü’nde yaptığı hizmetleri sıralarken Demirel’e bir izleyici: “Bubeyin parasıyla mı yaptın,” diyerek itiraz eder.

Kolluk kuvvetleri müdahale edecekken Demirel:”Bırakın adam doğru bir soru soruyor”,der.

Ve arkasından: “ Ülen, bu saydıklarımı yapmaya ne benim ne de senin bubeyin parası yeter, bu meydanda toplananların parasını üst üste koysak o da yetmez.

Milletin parasıyla yaptık, milletin parasıyla,”der. Bunun üzerine herkesle birlikte o adam da alkışlamaya başlar.(s.170)

*

Turgut Özal Başbakanken Yavuz Donat’a birkaç kez müsteşarı Hasan Celal Güzel’den yakınır.

Yavuz Donat da yine bir gün şikâyet ettiğinde: “O halde niye tutuyorsun, değiştirsene,” der. Bunun üzerine Özal:”Bana çalışacak adam lazım,” der.

*

12 Eylül sonrası kurulan Sosyal Demokrat Parti(SODEP) Genel Başkanı olan Erdal İnönü’ye seçim gezisinde bir vatandaş “İnönü sana kurban olayım,”der.

İnönü otobüsün mikrofonundan o adama:”Sakın ha! Bir oy bir oydur,” der.(s.228)

*

Özal sıklıkla:”Demokrasi çuvalı patlatmadan kamyondan indirmektir,”derdi.

Demirel ise:” Lafın tamamı eşeğe söylenir,” derdi.(s.227)

*

Hüsamettin Cindoruk Demirel’in siyasi yasağı sürerken yerine DYP’de emanetçi genel başkandı.

O sıklıkla  Demirel’i ziyaret eder fikir alış verişinde bulunurlardı.Bir defasında Demirel Cindoruk’u tembihledi: “Özal’ı eleştir ama eşiyle,kızıyla uğraşma.”(s.247)

*

Cemil Çiçek’in Meclis Başkanı olduğu dönemde Macaristan Cumhurbaşkanı Türkiye’ye gelmişti.

Onuruna verilen yemekte konuk Cumhurbaşkanı:”Türk yemekleri çok çeşitli ve lezzetli. Ama bakıyorum, Sayın Erdoğan dâhil hiç kimse fazla kilolu değil,”demişti.

Cemil Çiçek espriyi patlatmıştı:”50 yıldır, AB peşinde koşmaktan bizde kilo alacak hal mi, kaldı.”

Kısaltarak yorum yapmadan alıntılamaya çalıştığım üç kıymetli eserden seçtiğim eski siyaset ustalarına ait anekdotlar bunlardan ibaret.

Onlar öyleydi, bu günküler böyle, üzerine söylenecek pek bir şey yok ama insani olanın bir gün kıymete bineceğinde ümitsiz de olmamak lazım…