Geçtiğimiz cumartesi(31Mart) Aydın Kültür Müdürlüğü’nün organizesinde Vali Yavuz Selim Köşger’in de katıldığı kütüphane salonunda kültür ve sanata katkıda bulunan yaklaşık 150 kişiye teşekkür mahiyetinde birer belge verildi.

Yazan, çizen, kültür ve sanatla ilgili çeşitli alanlarda fikir üreten ama kazanç temin etmek ama hobi olarak bir sanatla uğraşan insanları bir araya getirmek gayet yerinde bir düşüncedir.

Bu tür beyniyle olsun, eliyle olsun üretken özel insanları bizde ancak yakın çevresi bilir.

Zira onları bu şehirde kendiliğinden bir araya getirecek çay içebilecekleri, edebiyat, tarih sohbetleri, şiir dinletileri yapılabilecekleri ya da aralarında irtibat kurmaya yardımcı ne bir mekân ne de buna aracılık edecek bir dernek ya da vakıf var.

Aydın bu yönüyle “sanat ve kültür iklimi” olmayan sanat ve kültür yoksunu bir şehirdir.

Ödül töreni aslında bunu sonlandırmada ve ilerisi için atılacak adıma bir başlangıç olabilirdi.

Ama ödül verileceklerin tespitindeki ciddiyetsizlik organizasyondaki özensizlik büyük ölçüde buna engel oldu.

Bir defa hangi ölçüye göre nasıl tespit edildiği belirsiz 150 kişiye kasabalarda Halk Eğitim Merkezlerinin açtığı dikiş, nakış kurslarını bitirenlere dağıtılan kurs bitirme belge dağıtım törenine benzer bir törenle belge dağıtımı kültür ve sanatın ağırlığı ve derinliği ile bağdaşmaz. 

Böyle özellikli konularda bir kurum tarafından ama yarışma ama seçme yoluyla ödül verilecekse bunun onaya bağlı bir yönergesi olması gerekir.

Bu yönergede ödüllerin hangi dallarda verileceği, duyuruların nasıl yapılacağı, seçici kurulun kimlerden meydana geleceği, seçmedeki ölçünün ne olacağı gibi konular objektif, şüpheye meydan vermeyecek bir şekilde ayrıntılı olarak belirtilir.

Ayrıca bu tür törenler ve ödüllendirmelerde amaç sadece “olayın kendisi olmak” mecburiyetindedir.

Bu ad altında başka amaçlar güdülürse yani onun üzerinden gerçekleştirilecek örtülü bir hedefin olması konuyu yozlaştırmaktan başka bir işe yaramaz.

Mesela bir ülkede sanat ve edebiyata sadece amaç olduğu için değil de ideolojik ve siyasi amaçlara ulaşmak için araç olarak değer verilirse o ülkede ne sanat gelişir ne de edebiyat.

Bu sadece sanat ve kültür alanında değil eğitim, sağlık gibi ülkelerin ve insanların hayatlarının her alanı için geçerli, gerçekliği olan bir konudur.

Zamanlamasının seçim sathı mayiline girildiği bir döneme denk gelemsi her olaya siyasi pencereden bakmaya alışık çoğu kesimde bu işin içinde bir iş var algısına yol açtı.

Buna ek olarak bazılarının imzasız olması gibi hem belgelerin hazırlanmasındaki dikkatsizlik hem de gerek yetersizliği gerekse düzenlenme konusunda salondaki özensizlikti.

Hem de Vali Yavuz Selim Köşger’in katıldığı bir organizasyonda…

Bilindiği üzere Vali bir ilde hem devletin hem de iktidarın temsilcisidir. O nedenle kendine özgü protokolü vardır. Bu sadece bu güne mahsus bir konu değildir.

Şehzadeler Valilik yaptığı illerde, “Acemi Oğlanlar” da Enderun’da bunun özel eğitimini alırlardı.

 İlber Ortaylı’nın da belirttiği gibi protokol devletin özgül ağırlığı ile ilgili devlet olmanın bir gereği bir durumdur ve Osmanlı’yı altı yüz sene ayakta tutan onun bu özelliğine gösterilen dikkattir.

Vali Bey’e tören yapacak başka salonlar varken vatandaşın çoğunun ayakta olduğu daracık bir salonda bir öğretmenin tek elden kursiyere belge, öğrenciye karne dağıtması gibi hem de bazıları imzasız bir saat ayakta belge dağıttırılmaz.

Bu bir hatadır.

Yetkinlik ve boş bulunan makama uygunluk ki, buna temsil kabiliyeti denir. Bu konu atamada ve seçilmede önemli bir konudur. İyi insan olmak ayrı, iyi yönetici olmak ayrı bir şeydir.

İlki insanın fıtratı ile ilgilidir ikincisi ise karakter yapısı ile ilgilidir. Buna en güzel örnek de Hz.Peygamber’in ahlaken Sahabe’ye örnek gösterdiği Ebu Zer’i yumuşak huyluluğu nedeniyle Vali yapmamasıdır.

Bu tür tepe noktası yerlere atananlarda aranacak şartlardan biri de makama vereceği güç, personel üzerinde uyandıracağı bilgi ve liyakate dayalı saygıdır.

Buna sahip olmak ise sanıldığı kadar kolay değildir. Bir sanatçının sanatının zirvesine çıkması, bir sporcunun klasmanında birinci olabilmesi için 10 bin saat aralıksız çalışması gerekir ki, bunun normalde yıl olarak karşılığı 20 yıldır.

Bir tepe yöneticisi de bir sporcu bir sanatçı kadar işinde usta olmak zorundadır. Geçmişte Aydın Lisesi gibi büyük bir okula müdür olabilmek en az 15 yıl müdür yardımcılığı yapmayı gerektiriyordu.

Ne yazık ki, son zamanlarda bu kurala dikkat edilmez oldu. Yoksa usta bir yönetici en az üç ay önceden bunun hazırlığını yapardı. Olanlar bunun bir tezahürü.

Ama her şeye rağmen kültür ve sanata katkı yapanlar için düzenlenen bu “hatırlama töreni” umulur ki, bir temele oturtularak, daha iyi ortamlarda gelecek yıllarda da devam eder.