Sonuçta akaryakıtta ve elektrikte zamlar bu şekilde devam ederse Anadolu sığınılacak bir liman olmak şurada dursun sığınmak isteyeni çarpar hatta yakar da…

1994 Belediye seçimlerinde Türkiye’nin ekonomik ve kültürel merkezi İstanbul’u Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan’ın, siyasal merkezi Ankara’yı da aynı partiden Melih Gökçek’in kazanması Türk siyasetinde aslında bir kırılma noktasıydı.

Ama 2002’lerin habercisi bu olayı doğru okuyan pek az insan oldu.

Farkına varamayanların başında da vesayetçi askeri ve sivil bürokrasi geliyordu.

O çevre 1995 yılı milletvekilliği seçimlerinde aldığı yüzde 21,4 oy oranı ve karşılığında çıkardığı 158 milletvekiliyle seçimin galibi Refah Partisi’nin önünü, irtica bahanesini ileri sürerek, 28 Şubat kararlarıyla kesmek istemişti.

Bu kararın bir sonucu kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurulan Fazilet Partisi’nin de ömrü fazla olmayacak yerine Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi kurulacaktır.

AK Parti’nin kapatılan ardıllarından farkı millette uyandırdığı algı İslam’ı referans alan bir partiden çok bir merkez partisi olduğu yönündeydi.

Bu yeni partinin seçmende kısa sürede karşılık bulmasında bu kimliği yanında siyasi kavga ve bölünmelerle merkez partileri DYP ve ANAP’ın kendilerini bitirmeleri yanında yaşanmakta olan ekonomik krizin de etkisi olmuştur.

AK Parti 2002’de, sekiz yıldır kapatılan ardılı partili kadroların yönettiği İstanbul ve Ankara yanında 2004’de büyükşehirlerden İzmit, Bursa, Gaziantep, Antalya gibi merkezleri de kazanmasıyla birlikte kent partisi hüviyeti de kazandı.

AK Parti’ye bu güveni kazandırmada asıl katkıyı 1994’den beri Ankara ve İstanbul başta belediyelerde oy veren, İslami duyarlılığı olanların dışında kalan, sağ seçmen yapmıştır.

Aynı zamanda bu iki merkez,  Ankara ve İstanbul’un sembolik gücüyle AK Parti taşrayı da elinde tutmayı başarmıştır.

AK Parti 2019’da İstanbul ve Ankara ile birlikte Adana, Antalya, Mersin gibi merkezleri kaybedince yönünü taşraya çevirdi. (Roj Girasun, Perspektif,27.01.2022)

Ama ne var ki, taşra da bu gün AK Parti için yüksek enflasyon, yağmur gibi yağan zamlarlar ve üç haneli faturalar nedeniyle sığınılacak güvenli bir liman olmaktan uzak.

AK Parti’nin aşırı güvene dayalı, kendi elleriyle yarattığı bu muhalefet gerçeğini içeriden dile getirenler de var. Örnek twitter hesabından yaptığı paylaşımla MKYK üyesi Şamil Tayyar diyor ki:

“Ne Kılıçdaroğlu ne diğerleri AK Parti’nin rakibi değil. Bu süreçte en büyük muhalif akım elektrik/doğalgaz/ akaryakıt üzerinden şekilleniyor.

Mevcut tarifelerin haklı sebepleri olsa bile siyasi tansiyonu düşürmez. Bu yangın mutlaka söndürülmeli, aksini düşünmek bile istemem.”

Şamil Tayyar’ın yeni muhalif akım diyerek sözünü ettiklerinden doğalgaz ısınmada kullanıldığı hesaba katıldığında kentlileri, enerji üretiminde kullanıldığı göz önüne alındığında milletin tamamını ilgilendiren bir tüketim maddesidir.

Akaryakıt ve elektrik desen ona hakeza bu gün halkın temel ihtiyacı. Bu iki konudaki aşırı fiyat artışları kentliyi de vursa da ondan çok taşranın canını yakıyor.

Akaryakıt ve elektrik siyasetçiler açısından dün de hassas konulardandı.

O nedenle yeterli elektrik üretiminin olmadığı1960’lı yıllarda Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel’in her seçim öncesi halka klişe haline belen ilk sözü “gaza, beze tuza zam yok,” vadi olurdu.

O yıllarda aydınlatma onunla olduğu için akaryakıt deyince ilk akla gelen gazyağıydı.

Bizim kuşaktan ilkokul yıllarını gaz lambaları ışığında ders çalışarak geçirenlerin sayısı bir hayli fazladır.

O devirlerde akşamları elektrik yokluğundan, sokak aydınlatmaları da bulunmuyordu ve komşu gezmelerine bile gemici fenerleriyle gidilirdi.

Motorin ve benzin, sayıları bir ilçede bir elin parmaklarını geçmeyen, jeep, otomobil, kamyon ve kasabanın dışarıyla irtibatını sağlayan ve adına posta arabası da denen otobüslerde, bir de pek az çiftçide sınırlı sayıda bulunan traktörde kullanılırdı.

O dönemlerde asıl akaryakıta ihtiyaç duyulan tarımsal alanda sayıları oldukça fazla olan sulama motorlarıydı.

Rahmetli Demirel tarafından bezle anlatılmak istenen de az bulunan Amerikan bezi ve basmaydı.

(Amerikan bezi kumaş ya da ham bez kumaş olarak adlandırılan oldukça dayanıklı bir kumaş çeşididir. Yüzde yüz pamuk ipliğinden üretilir. Beyaz bir renge sahip olan Amerikan kumaş bezinin kullanımı(o devirde) oldukça yaygındır.)

Demirel’in sözünü ettiği tuz ise hayvancılıkta oldukça fazla kullanılan önemli bir maddeydi.

Köy kökenli Süleyman Demirel halkın neye ihtiyaç duyduğunu çok iyi bildiği için köylüde, kasabalıda rıza oluşturmak için “gaza, beze, tuza zam yok,” vadini her seçimde yenileme gereği duyar ve bunlara zam yapmaktan kaçınırdı.

Artık günümüz şartlarında akaryakıt ister kentli ister taşralı olsun insanların hayatında olmazsa, olmaz özelliğinde bir maddedir.

Bu konuda dünden farklı olan, dolar sabit haldeyken de her yükselişinde de, her inişinde de akaryakıt fiyatlarındaki sürekli artışın olmasıdır.

Bu durum iktidarın “nasıl olsa seçmen bize oy vermeye devam eder,” özgüveninden kaynaklanıyor olmalı.

Öyle olmasaydı bu gün benzinin pompa litre fiyatı 15 TL, motorinin ise 16 TL olur muydu?

Üstelik insanları karamsarlığa sevk eden fiyatların nerede duracağı da belirsizliğini koruyor.

Petrol fiyatlarındaki bu aşırı artış taşralı üreticiyi hem sattığı malın ücretinden ulaşım gideri ödemekle hem de yem, gübre gibi satın aldığı girdilere fazla nakliye ücreti vermekle çift taraflı vuruyor.

Mutfak tüpü deseniz ona hakeza işçi, köylü, öğrenci, gariban ve yoksul takımı 12 kilogramlık mutfak tüpü almaya artık güç yetiremiyor.

Bütün bunlar demek oluyor ki, akaryakıta olan her kuruş zam taşralının ayağını güneşte kalan çarık gibi biraz daha sıkması demektir.

Elektriğe yapılan zamlar da ona hakeza her kesimden insanın en az akaryakıt kadar canlarını acıtıyor.

Çünkü ister taşrada ister kentte nerede ikamet ederse etsin bu gün evinde buzdolabı olmayan bir aile düşünülebilir mi?

Üstelik taşrada bu gün her şey makineleşmiştir.

Mesela üç beş sağımlık ineği olanların bile süt sağım makinesi, yayık makinesi vardır.

Su ihtiyacını karşılamak ve araziyi sulamak için artezyenlerden su temini elektrikle yapılıyor.

Ayrıca ağılların, ahırların geceleri aydınlatılmaması hırsızlara davetiye çıkartmaktır.

Tarlarda, bahçede, evin önündeki soğanlıkta ekilenin, dikilenin susuzluktan kuruması sahibinin marketlere, pazara, bakkala muhtaç olması demektir.

Velhasıl taşrada elektrik ve akaryakıt, hayattır, insanların geçimidir, can suyudur.

Sonuç olarak elektriğe ve akaryakıta zamlar bu şekilde devam ederse Anadolu sığınılacak bir liman olmak şurada dursun sığınmak isteyeni çarpar hatta yakar da…