İçinde umutlar, hayaller taşıdığı için ‘yeni’ her zaman peşinden koştuğu ideal olmuştur insanoğlunun.

Hayat yolcuları için ‘yeni’ aynı zamanda bir sığınma ve avunma limanıdır. Mağdurlar, mazlumlar hep o limana sığınarak hayata tutunmaya çalışmışlardır insanlık tarihi boyunca.

En çaresizler bile en zor, katlanılmaz durumlarda hayat denizinin kıyısında hep o uzaklardan gelecek, çektikleri acıları dindirecek kurtarıcının yolunu gözlemişlerdir.

Beklenti ise gelecek olanın gücünün çok üzerindedir, sanki gelişiyle acılar, adaletsizlikler bıçak gibi kesilecek, ilahi adalet tecelli edecektir.

Yeniye umut bağlayanlar sadece mağdurlar, kendini ezilmiş hissedenler değildir bir de selden kütük kapma hayaliyle kıyıda bekleşen çakallar ve tilkiler vardır.

Değişiklikten huzursuz olanlar da olacaktır.Kimdir derseniz bir önceki dönemin sorumlularıdır. Endişenin kaynağı ise sadece kurulu düzenlerinin bozulması değildir eski defterlerin karıştırılma kaygısıdır.

Ne var ki, yeni gelen iki nedenden dolayı her şeyi bir anda düzeltecek bir Süpermen değildir. Birincisi yapılması gerekenler insan unsuru ile ilgilidir, ikincisi yasalar ve konjonktür her zaman her yapılmak istenene izin vermeyebilir.

Bu anlamda beklentide çıtanın çok yüksek olması Rektör Osman Selçuk Aldemir için de bir dezavantaj gibi görülebilir.

Ancak herkes için geçerli olan iyi niyet, samimiyet ve vicdanla düşünmek her zorluğun hakkından gelecek yegâne çaredir gerçeği onun için de geçerlidir.

Grek mağdurların sorunlarını gerek çakallar ve tilkilerin fırsatçılıklarını gerekse eski kurtların kurmayı hayal ettikleri tuzakları aşmada rehber işte bu iyi niyet, samimiyet ve kul hakkına riayet olacaktır.

Yapması gerekenler de:

BİR: Günümüzde ne yazık ki, bir devlet geleneği olan adalet ve hakkaniyeti sağlama görevi bazı kifayetsiz muhterislerin egoları sayesinde aşınmıştır.

Şayet Osman Selçuk Aldemir yüklendiği görevde dostunu ve düşmanını seçmede şahsını değil devleti ölçü alırsa engelleri aşmada işi kolaylaşır

Devir teslim töreninde sözünü ettiği Şeyh Edebali’nin Vasiyeti “İnsanı yaşat ki, devlet de yaşasın” öğüdünün gereği de budur.

Yönetimde bu prensipten şaşmaz, vicdanın sesini dinlerse devlet gücüne sığınarak vatandaşı ezme kapısını tamamen kapatmış olur.

İKİ: Dost ve düşman belirlemede ölçü ego yerine devlet olursa haksızlıklar en aza iner ve o da kuruma dolayısıyla devlete olan güveni artırır.

ÜÇ: Üniversiteler her türlü görüş ve düşüncenin kanunun yasakladığı eyleme dönüşmediği sürece özgür bir şekilde serpildiği, geliştiği mekanlardır.

Yani üniversal kimliğe sahip olan kurumlardır üniversiteler.

Ülke’nin gelişmesi ve lider Ülke olması üniversitelerin bilimsel çalışmaları ile mümkündür. Bunun da yolu düşünceyi üretenin kendini güvende hissetmesinden geçer.

Maddi sermaye dediğimiz kaynakların beşeri kaynak olarak adlandırdığımız insan gücüyle buluşmasıyla sosyal sermayeye dönüşmesinde maya güven unsurudur.

Özgür düşünce ve güven ortamını bilim insanına sağlayacak, üniversiteye tam anlamıyla üniversal kimliği kazandıracak olan da rektörlerdir.

 Bu yönde bir eksiklik olacak ki, ADÜ bir türlü Türkiye’de ilk onu bıraktık yirmiye giremediği gibi Dünya’da da ilk bine giren üniversiteler arasında yer alamadı.

2017/2018 URAP ölçümlerine göre 2000 yılı öncesi kurulan ve bünyesinde Tıp Fakültesi olmayan 71 üniversite arasında ADÜ 53.sırada, Tıp Fakültesi bulunan resmi/özel 74 üniversite arasında da 50.sıradadır.

Toplamdaki 102 Devlet Üniversitesi arasındaki yeri de 61.sıradır.

Bu dereceleriyle komşularımız Muğla, Denizli ve Manisa’nın her kategoride gerisinde olan ADÜ 2006’da kurulan Düzce Üniversitesi’nin bile bir hayli altındadır.

2018 U.S New ölçümlerine göre Dünya En İyi Üniversiteler sıralamasında Pamukkale, Gaziantep, Mersin gibi Anadolu Üniversiteleri binlik sıralamada yer aldığı halde ADÜ maalesef yoktur.

Sebebi ise açıktır, iyi yönetilmemek…

DÖRT: Kamu görevlileri gücü ve kaynağı devletten aldığı sürece çalışmalarında kendilerini değil kurumu öne çıkarmak zorundadırlar.

Sivil Toplum Platformu gibi örgütler üzerinden makamı korumak için rektörler siyaset yapamaz.

Er meydanına çıkma hevesinde olan devletin üzerine giydirdiği kispetle değil kendi kispetiyle çıkar.

Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir bu ilkeden hareket ettiği sürece gerek kurum içinden gerekse dışından çalışmalarında ortak birçok paydaş bulacaktır.

O zaman hiç şüphesiz Osman Selçuk Aldemir üniversite ile Aydın’ı bütünleştiren ilk rektör olma unvanını da hak etmiş olacaktır.

BEŞ: Kurulacak komisyonlarla her devir teslimde sayım yapılması bir devlet geleneğidir.

Yapmazlarsa ya da ihmal edenlerse gün gelir kayıp eşyanın hesabını yeni gelen kendi vermek zorunda kalır.

Yeni rektörümüz Osman Selçuk Aldemir işi baştan sıkı tutar, gereğini yaparsa  arkası çorap söküğü gibi gelir.

Yoksa işi zor.

Çünkü karşısındakilerin her birerinin cebinde biri önüne diğeri ardına konmak üzere hazır iki kalıp sabun var.

Bizden hatırlatması…

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!