Bazı özel ya da resmi kurumlar ileri bir tarihle ilgili mesela “2053’de nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz”,konulu gençler arasında yarışma açtıkları olur.

Bu tür haberleri okudukça ben de hep merak etmişimdir, büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarına gelecek vizyonlarını ölçme adına mesela “2040’da hayalinizde nasıl bir Aydın var,” konulu bir makale yazmaları istense ne yazarlardı?

Ayrıca devlet en alt kademede çalıştıracağı bir memuru bile hem yazılı hem sözlü sınava tabi tutuyor da en azından partiler beş yıllığına emanet edeceği devlet başkanlığına eş değer büyükşehri yönetmeye talip olanları niye bir elemeye tabi tutmaz, dediğim zamanlar da olmuştur.

Partiler siyaset akademileri olmakla övünürler ama o akademiler yerine getirilmesi pek de zahmet gerektirmeyecek böyle bir işlevi yerine getirmezler.

Adaylar böyle bir inceleme sonucu tespit edilmiş olsa hem siyasete kalite gelir  hem de seçmenler baştan öğrenmiş olur, adayların yakıtının kendi hikâyeleri mi, yoksa memleket sevdası mı olduğunu…

Öyle olunca seçim zamanında fırsatını bulan ama niyetinin ne olduğunu kimsenin bilmediği ama gerçek ama reklam için adayım diye ortaya çıkıyor.

Bu güne kadarki demokrasi tecrübemiz gösterdi ki,bizde siyasetin her kademesi için geçerli, üç çeşit aday vardır.

BİR: Olumsuzluklardan rahatsızlık duyan ve millet adına düzeltmeyi vicdani bir sorumluluk görenler…

İKİ: Siyaseti yoluyla servetine servet katmak isteyenler…

ÜÇ: Çalmaya, çarpmaya pek ihtiyacı olmayan fakat koltuğun büyüsüne kapılarak siyasetin gücü ile zenginliğin gücünü sırf egosunu tatmin etmek için birleştirmek isteyenler…

Amaçları aynı olan itibar devşirmek için siyasete meyleden tamahkârlar da bu cümledendir.

İtibar devşirmekten kasıt kural tanımadan servet biriktirenlerin toplumda bıraktığı kirli izleri başkanlığa adaylıkla, belediye meclis üyeliği gibi yollarla silmede siyaseti araç olarak kullanmaktır.

Birincisine yani siyaseti hizmet aşkıyla yapanlara siyasi literatürde ideal hırs sahibi, diğerleri kese doldurmak veya ego tatmini için yapan “kifayetsiz muhterislere” de şahsi hırs sahibi deniyor.

Her biri kültürleri, tecrübe ve bilgileri ile değil maddi varlıkları ile siyasette yer edinen bu kifayetsizlerin ele geçirdikleri zemini hazırlayan da siyasi partilerdir.

Çünkü partiler taşra yönetiminde kira gibi, ağırlama gibi siyasetin maddi yükünü çekecek olanlarla çalışmak isterler.

Siyaseten yeterince pişmemiş, mesleğin tozunu yutmamış, genel başkan havasındaki bu “sonradan görme” kifayetsizler kendilerini yeni keşfedilmiş bir değer kabul etmekle yalnız siyasete değil partisine de zarar verir.

Ayrıca kifayetsiz muhterislik siyasi alana mahsus bir illet de değildir. Gerek devlet hayatında gerekse sivil toplum örgütlerinde bu hastalık vardır ve günden güne de yaygınlaşmaktadır.

Bir siyasi muhterisin ilk yapacağı iş de daha alt mevkilerde ileride tehlike olacakların yerini negatif seleksiyonla yani kalitelileri kalitesizlerle değiştirmektir.

Buna mecbur kalırlar.

Çünkü idealistler yakınlarında oldukları sürece muhterisler makam kaptırma korkusuyla onlara şüphe ile bakarlar ve varlıklarından huzursuzluk duyarlar.

Onların bu hareketi karşısında alanın yeterince kirlendiğini düşünen idealistler de üzerine çamur sıçramasından korktukları için meydanı sahiplerine terk ederler.

Gönüllü terk etmeyenler ise güdümlü çakallar ve tilkilerin üretecekleri bin bir türlü tezvirat, dedi-kodu ve iftiralarla alanı kısa sürede terk etmek zorunda bırakılırlar.

Siyaset kurumu Aydın’da böyle bir süreçten geçiyor. Ama uzun sürmeyecektir.

Enseyi karartmayalım…

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!