Büyük şairimiz Cemal Süreya, 'Kürt/Zaza' kökenli olmasına rağmen, Türkçe'nin büyük şairi olduğunu ölümsüz dizeleriyle gösterdi. Tam bir Cumhuriyet çocuğu olan Süreya, bugün genç kuşakların da en çok okuduğu şair. Hele insan portrelerinden oluşan düz yazıları onun Türkçeyi kullanmada gösterdiği maheret açısından örnek gösterilecek niteliktedir. 1987 yılında çıkan 2000'e Doğru dergisinde yazdığı insan portreleri, Kaynak Yayınları tarafından bir araya getirilerek '99 Yüz' ismiyle kitaplaştırıldı. İçinde önemli şahsiyetlerin tahlilleri bulunuyor. Bir insanın portresinin Türkçeyle nasıl çırakılabileceğinin de en güzel örneği. İnsan onun kaleminden Türkçe'nin güzelliklerine ulaşıyor. 

Tunceli'den İstanbul'a 

Cemal Süreya 1931 yılında Erzincan'da dünyaya geldi. Aslen Tunceli'nin Pülümür ilçesindendi. Çocukluğunun ilk yıllarını Erzincan'da geçirdi. 1938 Dersim İsyanı sonrası ailesi Bilecik'e sürgün edildi. İlkokula Bilecik'te başladı. Bir ara İstanbul'da bulunan halasının yanına gezmeye gelmişti ve gizlice yazıldı okula... Sonra yakalandı ve Bilecik'e gönderildi. İlkokulu burada bitirdi. Çocukluğu sıkıntılarla geçti. Yoksulluğun ve göçerliğin bütün sıkıntılarını yaşadı. Okulda okuma ve 100 metre şampiyonuydu. Anası Güllü Hanım'ı 7 yaşında kaybetti. 23 yaşındaydı ve üçüncü çocuğunu doğururken... İlk şiirleri de ondan dinlemişti. Ana sütü gibi.. Anne sevgisin sevgililerinde aradı biraz... Dört kez evlendi. Her evliliğini 'ayrılmamak' üzere yaptı. 26 yılda 28 ev değiştirdi... Kendisini merak eden kadınlardan korktu... Son günlerde durup durup, "Bu kadar mutluluk bana çok" diyormuş Birsen Hanım'a. "Ya sen gideceksin, ya ben."   

'İyi maliyeci değilim' 

İşçi babadan habersiz girdiği yatılı okul sınavlarını kazanarak Haydarpaşa Lisesi'ne kaydoldu. Başarılı bir öğrenci olan Süreya, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanır ve burayı 1954 yılında bitirerek Maliye Bakanlığı'nda müfettiş olarak çalışma hayatına atılır. O maliyeciydi ancak kültüre ilgisiz değildi. Maliyeciliyeciliğini soranlara "iyi maliyeci değildim" derdi. 

Kültür sanat yanı ağır bastı ve bu alana yöneldi. Kültür Bakanlığı kültür yayınlarında danışman olarak çalıştı. 25 yıl Türk Dil Kurumu yönetiminde görev aldı. Yayınevlerinde danışmanlık, ansiklopedilerde redaktörlük ve çevirmenlik yaptı. Edebiyatçılığını şöyle anlatır: "Edebiyatçı olmak, anadilinin bir edebiyatçısı olmak ancak o dildeki iç konjontürü kavramakla mümkündür. Bu da bir akıl işi değil bir yaşam işidir." (Aydınlık, 8 Ocak 2006, s.49.) 

'Tekkeden gelir gibi' 

Şiir tutkunuydu. Duygu ve düşüncelerini Türkçenin en sade haliyle dizelerine döktü. Tanındıkça sevildi. Şiirde yakaladığı güçlü vurgu ve sözler onu ölümsüzleştirdi. Şairliği ise şöyle tarif etti: "Şiir sadece şiir deneyi değildir. Bütün bilimler üzerine, sanatlar üstüne, tarih üstüne, siyasa üstüne, felsefe üstüne, gelenekler, görenekler üstüne 'birleşik' bir duygu ve düşünceye yükselmiş olması gerekir şairin." 

Fuzuli'nin şairliğini, Nefi'nin cesaretini sevdi. Tevfik Fikret'e, sosyal yönünü ve fikirlerini tanıdıkça ısındı. Nazım Hikmet'e "Kalın Abdal" demişti. "Yeri herkesten başka"ydı. Bir fon kurulsun istiyordu. "Her ay şiirden aldığımız telifleri. Toplayalım, ihtiyacı olana verelim" derdi. Olmadı... 

cemal-sureya-gulen-portre.jpg

"Edebiyatımızda hiçbir kuşak kendinden sonrasını okumuyor" diye de dertlenirdi. Onunla aynı masalarda çalışan gazeteci Şule Perinçek, onu "Çok çalışan, az yazan bir şair. Damıtma ustası. Söz nakışçısı" sözleriyle anlatır. Perinçek'in ondan dinleyerek aldığı 17 Şubat 1988 tarihli notundan: "Ben savurdum. Gittiğim yere şiir dökerek gittim. İddiasızlıktan güç aldım. Tekkeden gelir gibi." (Aydınlık, 8 Ocak 2006, s.49.)   

'Soyu Yunus Emre'ye dayanır' 

Edebiyatçı Mecit Ünal, Cemal Süreya'yı onun 'tekke' ifadesiyle tarif eder: "Cemal Süreya'nın soyu Yunus Emre'ye dayanıyor. “Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin” şiiri, Cemal Süreya’nın Türk şiirindeki işte bu dilsel- tarihsel akrabalığının en somut söylemsel bir örneğidir. Cemal Süreya bu şiirde iğneyi iplikten geçirir gibi şiiri tarihin, tarihi de şiirin prizmasından geçirmektedir. Cemal Süreya’nın tarihe şiirin, şiire de tarihin prizmasından geçirerek bakması, tarihi, Cemal Süreya şiirinin bileşenlerinden biri haline geliyor. Cemal Süreya şiiri kılavuz alınarak, çok farklı bir yakın tarih okuması ve yazımı yapılabileceği kanısındayım." (Aydınlık, 9 Ocak 2014.) 

Necati Güngör ise onun Türkçesi için şunları söyler: "Eskilerin deyimiyle, bir "gevher-nisar" idi Cemal Süreya. Türkçesi, cevher gibi parıltılı ve değerli söz söyleyen." (2000'e Doğru, 21 Ocak 1990.) 

'Tanrı Cemal'i yarattı' 

İlk şiiri 1953 yılında Mülkiye dergisinde 'Şarkısı Beyaz' ismiyle yayımlandı. 1938 yılındaki sürgünü anlatan şiiri "Bizi kamyona doldurdular,/Tüfekli iki erin nezaretinde,/Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular..." dizeleriyle başlar. Unutamadığı dram onda travma değil, geleceğe umutla bakmasını ve feodal/gerici yapılarla mücadele etmesini sağlar. Yıllar sonra gittiği Tunceli'nin Cumhuriyet sayesinde 'okuma yazma oranıyla Türkiye'nin en ileri ili' olduğunu görür. Onun şiirleri orada dillerdedir. Akan Munzur çayına hayat verir gibi... Ayıran değil birleştirendir. İsmet Paşa ne güzel de anlatır onun Tunceli'sini: "Benim dönemimde Tunceli mektep sayısıyla Türkiye'nin hep birinci ili oldu." 

Doğu Perinçek ise onu sürgün yanını şu ifadelerle anlatır: "Pülümür'den bir sürgün gelir bizlere. Bak gözlere! Bilecik istasyonunda uzayan tren yollarının hüznüyle ve sürgünün korkusuyla yüklü. Daha yedi yaşında Türkçeye sürülen şair. Türkçeye sürülen yağmur. Sürgün halinde yağmur. Yağmur halinde sürgün. "Cemal Süreya'nın şiirleri ve Yunus Emre, Ne güzel yağıyorlar Türkçeye." Kavimler Kapısı'nda Kürt yağmuru. yıllarda ülkemizde çeşitli hükümlerle yetmiş iki dilden ikisi yasaklanmıştı: İkincisi Türkçe. Birincisi? Fırat suyu bütün bir bölgeyi takma adlarla dolanmak zorundadır. Sürgündeki ırmak." (2000'e Doğru, 14 Ocak 1990.) 

Bin ikinci gecedeki şair 

1960 yılından itibaren değişik dergilerde eserlerini yayımladı. Papirüs isimli edebiyat dergisini yayımladı. Bununla da ünlendi. İkinci yeni hareketinin önde gelen şairlerinden olan Cemal Süreya, aynı zamanda iyi bir Aydınlıkçıydı. Aydınlıkçıların 2000'e Doğru dergisinde uzun yıllar portre yazıları da yazdı. Ülkü Tamer onu şu dizelerle tarif eder: "Tanrı/Bin birinci gece şairi yarattı,/Bin ikinci gece cemal'i,/Bin üçüncü gece şiir okudu tanrı,/Başa döndü sonra,/Kadını yeniden yarattı." 

Cumhuriyet Cemal Süreya'yı yarattı 

Cumhuriyet Cemal Süreya'yı yarattı. O ise, onun dili Türkçe'ye güç kattı. Aklı ve duygularıyla yoğurdu. Türkçenin aşığı ve sarrafıydı. Kullandığı güçlü Türkçesiyle de herkesi birleştirdi. Dili dil yapan kuşkusuz şiirdeki gücüdür. Duyguları ifade edişidir. Cemal Süreya'nın şiirlerinde Türkçe'nin duruluğu ve gücü kendisini her sözcükte gösterir. Onun kaleminde ayrı bir tad alır. Maliyeci Cemal Süreya'dan, şair Cemal Süreya geçiş böyle gerzekleşti. Elleriyle işledi. Anıt gibi yonttu. Dizelerini bize miras bıraktı. O, o dizelerde tıpkı Nazım Hikmet, Orhan Veli, Fazıl Hüsnü Dağlarcalar gibi yaşayacak... 

cemalsureyakultursanat.jpg

Cemal Süreya 

'Yaşadığı ülkenin anadilindeki edebiyatı bilmeyen aydın' 

Cemal Süreya, Papirüs dergisinde 1966 yılında kaleme aldığı 'Edebiyatımızda Yeni Bir Tip' başlıklı yazısında aydınları eleştirir ve şunları söyler: 

"Yaşadığı ülkenin anadilindeki edebiyatı bilmeyen, merak etmeyen birinin yabancı edebiyatları tam anlamıyla değerlendirebileceğine inanmıyoruz. Sayıları günden güne artan bu yeni tip aydınlar edebiyatımızın yazar ve okur kadrolarında ilginç bir olay haline gelmektedir. Bunların içinde edebiyatımıza uymak için büyük çaba gösterenler var. Az da olsa var. Bu arkadaşların özellikle araştırma alanında yararlı olacakları düşünülebilir. Tabii düşünce yöntemlerini kalıplaşmaktan kurtarırlar ve bir uyum sağlayabilirlerse."