​​​​​​​Türkiye müstesna bir coğrafyada yer alır, ılıman ve dört mevsimin yaşandığı ülkemiz tarımsal üretim konusunda dünyanın ilk merkezi konumundadır. Çocukluğumuzda bize öğretilen şey; ülkemizin kendi kendine yetebilen yedi tarım ülkesinden biri olmasıydı. Bundan dolayı tarımsal anlamda birçok tarihi ilk ülkemizde yaşanmıştır.

Örtülü ortamda ortalama domates üretimimiz dekar başına 65 ton. Patates üretimi ise dekar ise ortalama 20 ton. Ama son yıllarda yapılan “hassas tarım çalışmaları” patates üretiminde 47 tona ulaşmak üzereyiz. ABD’den küçük bir ülkeyiz ama tarımsal gıda ihracatında ABD’den sonra ikinci sıradayız. Dünya domates üretiminde ise dünya lideri pozisyondayız. Tarım ihracatı konusunda ise yine Dünya ikincisiyiz.

Şimdilerde kurduğumuz Tarım Üniversitesi önemli araştırmalara imza atıyor. Bu kurum dünyanın en iyi tarım araştırma kurumu olarak kabul ediliyor. Merkez var gücüyle Türk tarımı için araştırıyor. Kaliforniya’daki silikon vadisi gibi “Tarım vadisi” kurmak üzereyiz. Araştırma Merkezi Bitki Bilimleri konusunda Dünya çapında otorite kabul ediliyor. O’nun önderliğinde 140’tan fazla ülkede binlerce tarımsal proje yürütüyorlar. Bu projeler resmi nitelik taşıyan uluslararası sözleşmeli projeler.

Bir de Tarımsal İyileştirme Merkezi kurulmuş. Birçok bitki bilimci bu merkezde Türk tarımı için emek veriyor. Mesela seralarda güneş ışığı yerine LED ışık kullanarak verim artışı sağlamışlar. Klasik anlayıştan uzak çalışmalara öncelik veriyorlar.

Buraya kadar pembe bir tablo çizdik. İçinde bulunduğumuz dönemde dünyada önemli bir gıda krizi yaşanıyor. Bu kriz su ve enerji krizleri ile birleşince açlık kendini daha da hissettiriyor. Öyleki, Dünya nüfusunun sekizde biri açlık ile mücadele ederken iki yüz milyondan fazla insan kronik açlık ile mücadele ediyor ve çoğu bu mücadeleyi ne yazık ki kaybediyor. Bir bakmışsınız yağ krizi, bir bakmışsınız patates krizi, bir bakmışsınız tahıl krizi tüm dünyayı sarsıyor. Bundan kurtulmanın tek yolu araştırma ve adaletli paylaşım. Yoksa her gün binlerce insan açlıktan ölmeye devam edecek, bir süre sonra bu ölümlere ülkemizde de sıkça rastlayacağız.

Yazımıza şaka ile başladık. Yukarıda söz konusu olan ülke ne yazık ki Türkiye değil, Hollanda. Ülkemizin bir ili kadar olan ülke tarım konusunda bize fark atmış durumda. Üstelik iklim ve toprak şartları bizden kötü durumda iken.

Sözünü ettiğimiz üniversite ise Wageningen Üniversitesi. Tarım konusunda bir otorite. Farklı çalışmalara imza atıyorlar.

Örneğin; Afrika’nın verimsiz topraklarında bir hektardan 1 ton soya proteini üretilebilirken, aynı alanda çekirge üretimi ile 150 ton böcek proteini üretilebileceğini keşfetmişler. Şimdilerde hayvancılıkta bu böcek proteininin kullanılabilirliği üzerinde çalışıyorlar. Bali’de 1000 yıldır çeltik tarlalarında balık ve ördek üretilebiliyorsa, sürdürülebilir tarım adına farklı üretimlere yönelmek gerekir diyorlar. Yani ofislerindeki yumuşak koltuklarda oturmayıp arazide ömür tüketiyorlar. Ürettikleri proje sayısı yıllık on beş bin civarında. Bizim bütün üniversiteleri toplayın bu sayıya ulaşamıyorsunuz.

Bunlar sadece birkaç örnek, benzer çalışmalar birçok ülkede yapılıyor, çöldeki İsrail gibi. İsrail Dünya tohum piyasasına hakim durumda.

Kendimizle yüzleşip kendi durumumuza bakalım. Ülkemizde Tarım Müdürlükleri var. Ziraat Odalarımız var. Borsalarımız, odalarımız var. Meslek birliklerimiz var. Tarımsal kooperatiflerimiz var. Araştırma Enstitülerimiz var. Belediyelerin ilgili birimleri, allanıp pullanan projeleri var. TKDK’mız var. Bizim de bilimden uzaklaşmış üniversitelerimiz, Ziraat Fakültelerimiz, üniversitelerimizin araştırma merkezleri var. Yani, var oğlu var. Olmayan şey; tarımsal gelişim. Hepsi dostlar alışverişte görsün can hıraş çalışıyorlar.

Yazının başında belirttiğim gibi bu topraklarda binlerce yıldır tarım yapılıyor. Yıllardır tarımı geliştirmek için çalışmalar yapılıyor. Küçük dokunuşlar dışında Dünya çapında ürettiğimiz kaç proje var desem? Dünya çapında hangi başarılara imza attık desem? Tarımsal ürünlere coğrafi işaret almaktan başka uluslararası hangi çalışma yapıldı desem? Soruları çoğaltabiliriz ama gerek yok, konu anlaşıldı sanırım.

Mesela kooperatifçilik ile övünüyoruz ama tarımsal ürün ihracatı bizim beş katımız olan Hollanda'ya bakınca şaşırıp kalıyoruz. Örnekleyecek olursak; Hollanda, süs bitkileri ve sebze ihracatında dünya lideri, et ihracatında dünya dördüncüsü, süt ve süt ürünlerinde dünya üçüncüsü, sıvı ve katı yağ ihracatında ise dünya dördüncüsü.

Bu kadar kıt kaynaklara rağmen böylesine tarımsal verimliliğin olduğu Hollanda’nın başarısının arkasındaki sebeplere baktığımızda ilk göze çarpanın kooperatifleşme faaliyetleri olduğunu görüyoruz. Örneğin, Hollanda'da üretilen sütün yüzde 97'si, çiçek üretimi ve pazarlamasının yüzde 95'ini kooperatifler gerçekleştiriyor.

Hollanda tarımsal amaçlı kooperatifleri, ortaklarına kredi-tarımsal girdi temini ve üreticinin üretimini işleyerek pazarlayan çok amaçlı hizmet Kooperatifidir. Bir AB ülkesi olarak Hollanda kırsal kesimde üretilen süt ve ürünlerinde, et ve yumurtada, meyve ve sebzede üretimin çok büyük kısmını kooperatifleri eli ile toplamakta, işlemekte ve pazarlamaktadır. Ülkede şekerpancarı ekimi ve değerlendirilmesi tek bir kooperatif eli ile yapılmaktadır. Yine ülkede patates üretiminin %100’ü ve sanayisi kooperatiflerin işletmesinde değerlendirilmekte, dünyanın en büyük nişasta üretimi yapan işletmesi de (Dünya pazarının %24’ü bu kuruluşun elindedir.) kooperatiflerin elindedir.

Yani, Hollanda’nın tarımsal alandaki bu büyük gelişimi ve başarısı kooperatifçilik faaliyetlerine verdikleri önemden geliyor. Bu durum aynı zamanda tarımda uzmanlaşmayı da beraberinde getirerek, devamlı kendini geliştiren ve sürdürülebilir tarımsal faaliyetler yaratması açısından da tüm dünyada örnek gösterilen uygulamalara imza atmasını sağlıyor.

Kooperatifçilik bizim ülkemizde komünist sistem ürünü olarak gösterilip kötü ilan edilirken, emperyalist olarak gösterilen bir ülkede çok iyi uygulanabiliyor. Bizi yıllarca uyutan geri kalmamızı sağlayan emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine yazıklar olsun demekten başka bir şey demeye gerek yok sanırız.

Son söz, şunu unutmayalım. Oturduğu yerden başarıya ulaşan tek canlı tavuktur.