Türkiye tarihinde çok darbe ve müdahale gördü; ancak 15 Temmuz darbesi kadar kanlı bir darbe girişimini yaşamadı. Halkın üzerine ateş açıldı, tanklar acımasızca yürüdü, TBMM bombalandı, komutanlar kaçırıldı... Tıpkı Şili'deki Amerikancı darbe gibi; Cumhurbaşkanlığı Sarayı da bombalandı. Yakalasalardı belki de Allende gibi Erdoğan'ı da öldüreceklerdi! Kanlı darbe denilince aklımıza Şili'de meydana gelen 11 Eylül 1973 darbesi geliyor. Devlet başkanı Salvador Allende sarayına düzenlenen saldırı sonucu direnirken şehit edilmişti.

Türkiye'deki darbe de Amerikan izleri taşıyor. Amerika'nın son 50 yılı dünyada kan ve gözyaşıyla anılıyor. Sayısız darbeyle ülkelerin içişlerine müdahale ederek ulusalcı yönetimleri yıktı, binlerce ilericiyi hapislere tıkarak işkencelerden geçirdi ve tıpkı Endonezya'da olduğu gibi yüz binleri bulan insanı ise acımasızca katletti. Hele Güney Amerika, tam bir darbeler ve diktötürlükler tarihidir. Yakın zamanda Amerikancı yönetime son veren Venezuella Devlet Bakanı Chavez'i bile, 2002 darbesiyle yıkmaya kalktı. 48 saat süren ve sonunda halkın ayağa kalkmasıyla akamete uğratılan darbe sonrası Chavez tekrar yönetime geldi.

TIBBİYELİ SOSYALİST BAŞKAN

Şili Devlet Başkanı Salvador Allende (65), solu ve merkez sağı da içine katıp geniş bir cephe kurarak, 4 Kasım 1970 günü iktidara geldi. Amerikancı yönetime son verdi. Kamu ekonomisiyle yoksullara babalık yaptı. Ülkenin zenginliklerine sahip çıktı. Özellikle Amerikan tekellerinin sömürmesini engelledi. Bakır madenlerini ve birçok kamu kuruluşunu devletleştirdi. Sosyalist Başkan Allende, 1937 yılında milletvekili olarak Meclise girmiş, 1966-1969 yılları arasında da Senato Başkanlığı yapmıştı. Tıbbiyeli bir devrimci olarak devleti biliyordu. (Şili'de de tıbbiyelilerin devrimciliği meşhurdur.) Kendine has bir sosyalist sistem kurmak istiyordu. Yaptıklarıyla kısa sürede benimsendi ve sevildi. Onu en çok da yoksullar sevmişti. Tıpkı Chavez gibi, ilk geldiğinde "ben size önce süt ve ekmek" vadediyorum diyerek işe koyuldu. Halkın durumunu adım adım iyileştirdi. Ancak bu durum Güney Amerika'ya iyi örnek olmuyordu. Yabancı şirketlerin tepkisini çekti. Darbe için harekete geçtiler.

 

CASTRO'NUN ARKADAŞIYDI

1970 yılı seçimlerinde yüzde 36 ile iktidara gelen Allende, son seçimde (4 Mart 1973) oyunu yüzde 43.9'a çıkarmıştı. Darbeye giden süreçte ABD tarafından verilen kredilerin kesilmesi, ABD merkezli bakır şirketinin üretimi düşürmesi, sendikaların greve yönlendirilmesi ve uzun süreli grevler, aşırı sağ örgütlerin cinayetleri, ordu içindeki hareketlilik dikkat çekiciydi. Amaç istikrarı bozarak halkı Allende'nin aleyhine kışkırtmaktı. Şili ordusunun subayları ABD'de eğitiliyordu. Ordu uzun yıllar ABD kontrolündeydi. Allende bunu yıkmaya çalışıyordu. Bir yandan da toprak reformu için harekete geçmişti. Çıkarları bozulan gerici sınıf da darbeye destek verdi. Küba, Çin, Vietnam, Kore DHC gibi ülkelerle ilişkilerin gelişmesi ABD'nin büyük tepkisini çekti. Özellikle Küba'yla... Allende, 1959 Küba devrimi sonrası Castro ve Che ile yakın dost olmuşlardı. İlişkilerin gelişmesi kolaydı...

 

İLK İSYAN GİRİŞİMİ

28 Mart 1973 günü, askerler hükümetten ayrılır. 27 Haziran 1973 günü General Pirats'a suikast girişiminde bulunuldu. Ertesi günü bir jandarma birliği isyan ederek Başkanlık Sarayı'na hücuma 

geçer. Bu girişim kısa sürede bastırılır. Ancak bu bir depremin öncü sarsıntısıdır. 25 Temmuz günü kamyoncular grevi başlar. 12 Ağustos günü kamyonlara el konulacağı sırada kamyoncular araçlarını tahrip eder. Sonradan ortaya çıkar ki bunlara para dağıtılmıştır. 23 Ağustos günü Savunma Bakanı ve Silahlı Güçler Başkomutanı General Prats istifa eder. Prats gibi Allendeci bilinen Askeri Okullar Komutanı ve başkent Santiago Garnizon Komutanları görevlerinden istifa ederler. 28 Ağustos günü Allende yeni askerlerle kabinesini kurar. 4 Eylül günü 800 bin kişinin katıldığı bir gösteride, Allende'nin iktidara gelişi kutlanır. Allende tehlikeyi sezdiği için, Hıristiyan Demokratlarla tekrar temas içindedir. 11 Eylül günü ordunun bir kanadı Allende'nin 24 saat içinde istifa etmesini isteyen bir ültimaton yayınlar. Allende, kaba kuvvete karşı sonuna kadar direneceğini açıklayarak şunları söyler: "Şili'yi savunma kararımdan asla vazgeçmeyeceğim bilinmelidir. Örnek olması için her türlü yola başvurarak hayatım pahasına bile olsa direneceğim."

 

DİRENİRKEN ŞEHİT OLDU

Allende radyodan yaptığı çağrıda halkı ve özellikle işçileri direnmeye çağırır. Uçaklar Allende'nin sarayının üzerinden alçak uçuşlar yaparak tehdit eder. Bir süre sonra radyonun yayınları kesilir. Askerler daha önce askeri radyodan yaptıkları yayınlarıyla, Allende'nin polise teslim olmasını 3 dakika aralıklarla duyurur. Bu gerçekleşmeyince saray bombalanmaya başlar. Tanklar da kuşatmıştır. Öğlen saatlerinde tank ateşi sonrası sarayda yangın çıkar. Allende ve korumaları direnmeyi sürdürür. Başkan Allende elinde otomatik tüfekle karşı koymaya devam eder. Bombalamalar hızlanır. Allende kararlıdır ve sonuna kadar direnecektir. 3 saatlik direnme sonrası içeri giren askerler gördüklerini tararlar. Bu taramadan Allende de nasibini almıştır ve delik deşik olarak hayatını kaybeder. Cunta daha sonra yaptığı açıklmada Allende'nin intihar ettiğini söyler. Buna kimse inanmaz. Eşi de. Cenaze apar topar toprağa verilir. Başkanın cesedi ailesine bile gösterilmez. Başkanın kızı eşinin Kübalı olması nedeniyle oraya, eşi ve diğer çocukları da Meksika'ya sığınırlar. Darbe sırasında Allende'nin yanında bulunan İçişleri Bakan Yardımcısı Daniel Vergare ile Allende'nin Basın Sekreteri Agusto Olivares de hayatını kaybeder.

 

ABD'NİN DARBEDEKİ PARMAĞI

Allende hayatı boyunca Şili'de iç savaş çıkmaması için çaba gösterir ve dengelere dikkat eder. Darbeden sonra ise en çok korkulan budur. Taraftarları her yerde direnişe geçer ve askerlerle yer yer çatışır. Ancak bu çabalar da darbeyi önleyemez ve darbeciler hedeflerine ulaşır. Bundan sonra yaygın tutuklama ve işkenceler başlar. Darbe dünyada da büyük yankı yaratır. Paris'teki Şili büyükelçiliği önünde gösteri yapanlar, "Faşistler, katiller, kahrolsun CIA" diye slogan atar. ABD patentli olduğu yüksek sesle dillendirilir. ABD elçilikleri önünde gösteriler yapılır. ABD yaptığı resmi açıklamada ise darbeye karşı olduğunu belirtmez. Ancak "Bozulan ilişkilerin düzelmesinde en kestirme yol" olduğunu da açıklamadan geri durmaz.

 

ABD 48 SAAT ÖNCE BİLİYORDU

ABD Komünist Parti üyelerinden Michael Myerson, darbe öncesi çok sayıda ABD savaş gemisinin Şili karasuları açıklarında dolaştığını belirterek, "Bu Amerika'nın Şili'deki olaylara müdahalesinin bariz bir belirtisidir" der. ABD'liler ise bu durumu 'ortak tatbikat' olarak açıklar. Öte yandan Dışişleri Bakanlığının bir sözcüsü, ABD'nin darbeye hiçbir şekilde katılmadığını, ancak böyle bir darbe hareketinin cereyan edeceğini en az 48 saat öncesinden bildiklerini açıklar. Ve ekler: "Günü hakkında bir bilgimiz yoktur." Arjantin'in eski Cumhurbaşkanı Juan Peron, Allende'nin devrilmesinde Amerika'nın rolü olduğunu açıklar. Küba Devlet Başkanı Castro ise, "Şili ordusu büyük bir vatanseveri arkadan vurdu" der. ABD'de eğitim gören Şilili subayların darbeyi duyunca kadeh kaldırarak kutlamaları anlamlıdır. BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ise her zamanki gibi "Son derece üzgün olduğunu" ifade eder.

 

CUNTA 17 YIL İKTİDARDA KALDI

Darbeden 18 gün önce Allende tarafından Başkomutanlığa atanan Kara Kuvvetleri Komutanı Augusto Pinochet, cuntanın başı olarak darbeyi gerçekleştirir. 1990 yılına kadar devlet başkanı

olarak ülkeyi demir yumrukla yönetir. Dört kişilik cunta bütün siyasi partileri kapatır. Muhalefete ve halka karşı acımasız ve kanlı bir kıyıma girişir; darbenin ilk üç yılı içinde yaklaşık 130 bin kişi tutuklanırken, Pinochet'nin iktidarda kaldığı 17 yıllık dönemde 2.279 kişi siyasi nedenlerle öldürülür, 1.000'den fazla insan ise "kaybolur." 30.000 civarında kişi işkence görür ve sayısı birkaç bini bulan kişi ise sürgün edilir. 1990 yılında iktidarı sivillere devretmek zorunda kalır. Londra'da iken İspanya'nın isteği ile tutuklanır. Yargılanmak istenir. Sağlık nedenleriyle bu gerçekleşmez. Ülkesine iade ediler ve 10 Aralık 2006 günü 91 yaşında hayatını kaybeder.