Bülent Arınç, Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un programında, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın tutukluluğu hakkında konuştu.

Programda "Kavala’nın tutuklu kalmasına hayret ediyorum, Demirtaş’ın da tahliyesi olabilir'' ifadelerini kullanması ortalığı ayağa kaldırmaya yetti.

Arınç konuşmasında Selahattin Demirtaş’ın “Devran” ismindeki kitabını da okuduğunu anlatarak “Demirtaş 3-4 yıldır tutuklu. Tutukluluk cezaya dönüşmemeli. Demirtaş ile bizim 1-2 görüşmemiz oldu. Cezaevlerinde isyanlar, açlık grevleri olmuştu. Selahattin Demirtaş'ı tanımak veya onu yargılamak için onun yazdığı ‘Devran’ isminde kitap var. Ne olur onu alıp okuyun” şeklinde konuştu.

Bülent Arınç’ın bu çıkışını anlamak ve irdeleyebilmek için, öncesinde Alaaddin Çakıcının yazdığı mektup ve yansımalarına bakmak lazım.

Alaaddin Çakıcı, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ na yazdığı hakaretler ve ağır tehditlerle dolu mektup siyasetin bir numaralı gündemi haline geldi.

Bu mektup, sadece Çakıcı’nın Kılıçdaroğlu’na yazdığı sıradan bir mektup olarak kabul edilemez.

Alaaddin Çakıcı, geçmişte de Bahçeli ve Erdoğan’a da hakaret ve tehditler içeren mektuplar yazmış, gönderdiği mektupta Erdoğan’a hakaretten 11 ay hapis cezası da almıştı.

Bu mektup sonrasında AKP cephesinde uzun süren bir sessizlik yaşanırken, hemen Bahçeli’nin üç madde halinde net bir açıklama yaptı;

1-Alaaddin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur. 2- Alaattin Çakıcı ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür. 3- Alaattin Çakıcı benim dava arkadaşımdır…” dedi.

AKP den sadece Grup Başkan Vekili Bülent Turan, “Çakıcı’nın tehdit mektubuna ilişkin savcılık soruşturma başlattı. Biz her türlü küfür ve hakarete karşıyız bizim duruşumuz bellidir” dedi.

Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek'in aktardığına göre Bülent Arınç, HaberTürk'ten ayrılırken kendisinden sonraki yayına gelen CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı'yla karşılaşınca Alaattin Çakıcı'nın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik tehdit ve hakaret içerikli mektubunu gündeme getirerek “Geçmiş olsun dileklerimi iletin” demiş.

"Arınç'a yayından sonra bu konudaki düşüncesini de sorma fırsatı buldum" diyen Zeyrek, Arınç'ın verdiği yanıtı ise şöyle aktardı: “Bu tehdit, Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef almış gibi görünse de aslında demokrasiye yapılmıştır. Tasvip edilecek tarafı yok. Hem Meclis'e hem demokrasiye yapılmıştır. Meclis Başkanı'nın bu işe sahip çıkması lazım. Bir milletvekiline, bir siyasi parti liderine yapılmış tehdide sessiz kalmaması lazım.

Yani Bülent Arınç’ın, Alaaddin Çakıcı’nın bu mektubunu sadece Kılıçdaroğlu’nu değil demokrasiye karşı yapılmış bir tehdit olarak tanımlaması son derece anlamlıdır.

Alaaddin Çakıcı’nın mektubu sonrası Devlet Bahçeli’nin tavrı nettir.

Bülent Arınç, belli zamanlarda çıkışlar yapsa da, bu son çıkışın niteliği, zamanlaması ve önemi nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dışında yapması düşük bir ihtimaldir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22.11.2020 günü partisinin Isparta, Burdur, Gümüşhane, Kastamonu ve Sinop 7. olağan il kongrelerine Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantıyla katılarak yaptığı açıklamalarda;

“Hiç kimsenin şahsi ifadeleri, Cumhurbaşkanı ile hükümetimizle partimizle ilişkili hale getirilemez…

Teröre bulaşmış, terörle kol kola yürüyenler hiçbir zaman bizim ne yanımızda ne dirsek teması altında olduğumuz kişiler olamaz…

Yasin Börülerimizin ölümüne neden olamaz. Kobani katlimanına neden olanlar hiçbir zaman AK Parti'nin yanında yer alamaz…

Biz Gezi olaylarının finansörlüğünü yapan, eylemleri organize edenlerin savunucusu olmadık…

Onların savunuculuğuna girenler, artık kusura bakmasınlar. AK Parti hiçbir zaman onları savunmamıştır. Biz Diyarbakır'da öldürülen Yasin Börü kardeşlerimizin yanındayız.”dedi.

Cumhurbaşkanı bu açıklamaları ile Bülent Arınç’ın dediklerini kabul etmediğini beyan etti. Fakat, yukarıda da ifade ettiğim üzere Bülent Arınç böyle bir açıklamayı tek başına, Recep Tayip Erdoğan’ın onayı olmadan yapabilmesi son derece güçtür. Eğer Recep Tayip Erdoğan’ın bilgisi olmadan yapabiliyorsa da, Yüksek İstişare Kurulunda halen görev yapmasının anlamı sorgulanmalıdır.

AKP ile MHP arasında gerginliğin arttığı söylemek mümkün.

Recep Tayip Erdoğan olayları gidişine bırakan bir lider değil. Tam aksine adım adım tüm süreci yönetmek isteyen ve bunun için gereken müdahaleleri yapan bir siyaset adamı.  MHP ile ittifakı bozmayı düşünse dahi, öncelikle kamuoyunun nabzını tutacak ve toplumun tepkisini ölçecektir. Sonrasında da ittifakın alternatiflerini oluşturmadan adım atmayacaktır.

O zaman Bülent Arınç’ın bu çıkışı bireysel bir çıkış mı yoksa kamuoyunun nabzını tutmak, tepkisi ölçmek için atılan bir adım mı?

AKP ile MHP’nin oluşturduğu cumhur ittifakı gerçekten sorun yaşıyor mu?

Cumhur ittifakının bozulması halinde AKP kiminle ittifak yapar?

Bu soruların cevabını verebilmek için biraz daha bilgiye ihtiyacımız var.