İngiliz gazeteci ile Amerikalı arasında münakaşa: Türkiye amfibik savaş yapabilir mi, yapamaz mı? En sonunda İngiliz kızıyor ve 'Bu millet İstanbul trafiğini aşıp evine gidebiliyorsa, buraya da gelebilir' diyor.

 
Büyükelçi Asaf Bey gülerek 'Gel bakalım Denktaş Bey, beklediğin gün geldi' dedi. Elime küçük bir kağıt uzattı. Evet yarın sabah saat beşte geliyorlar. Başımın uğuldadığını hissettim. Sarılarak ağlaştık. Geliyorlardı. Kurtulacaktık artık. Ve bu coşkulu sevinç birdenbire bir ağırlık oluverdi omuzlarımda!
 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, hayatını Kıbrıs davasına adadı. denktas-aile.png1963 yılında başlayan Türklere yönelik terör saldırılarına karşı da Dr. Fazıl Küçük önderliğinde Ada'da halkla birlikte mücadele etti ve Türk halkının haklarını uluslararası zeminde savundu. 15 Temmuz 1974 Nikos Sampson darbesinden sonra Ada'da yeni bir dönem başladı. Denktaş, Makarios'a karşı yapılan darbenin aslında Enosis (ilhak/birleşme) amaçlı olduğunu belirterek, Ada'ya 'müdahale' etmekten başka çare olmadığını Ankara'ya iletti. Zamanın Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan hükümeti de hemen harekete geçerek, yoğun diplomasi ve baskı politikası uyguladı. Bu şekilde çözülemeyeceği anlaşılınca da 20 Temmuz sabahı müdahale gerçekleşti. 11 yıldır çekilen çileler son buldu. Bağımsız KKTC'nin yolu açıldı. Ada'ya da gerçek manada barış geldi. Bu yıl 'Barış Harekâtı'nın 40. yılı. İşte o tarihi günleri, 2012 yılında kaybettiğimiz KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş anılarında şöyle kaleme aldı:

 

'Müdahaleden başka çare yok'

"15 Temmuz: Ecevit'e mesaj: Enosis için son adım atılmıştır. Müdahaleden başka çare yoktur!

 

16 Temmuz: Darbede Yunan askerlerinin rolü gayet aşikar. Makarios, BM kanalı ile İngiliz üslerine sığındı ve adayı terketti. Mermiler, şarapnel parçaları başımıza düşmekte.

 

125.jpg17 Temmuz: Sakin bir gün. Ecevit'ten mesaj: 'Sayın Denktaş, endişe etmesin, Hükümet konjektürü hazırlıyor!' Ecevit Londra'ya gitti. Rüyamda Atatürk'ün sözü: 'Konjektür önemlidir. Konjektüre dikkat et Denktaş.' Ankara'ya devamlı surette: 'Müdahaleden başka çare yok' mesajı gönderiyorum. İçe dönük beyanatlarda da 'Bu Rumlar arası kavgadır sakın bulaşmayın' demeğe devam ediyorum. Rum tarafında silahların korkusu dağları sarmışsa ve 'Yunanistan böyle istiyor' inancı yayılmışsa Makariosçuların hali harap olacak... Türk müdahalesi olmazsa, tabiatıyla bizim halimiz de! Ecevit Londra'da. Gözlerimiz kulaklarımız Londra'da...

 

'İstanbul trafiğini aşıyorsa buraya da gelir'

18 Temmuz: BBC 'Türk donanması denize açıldı' diyor. 60 bin asker hazır. Dua! Dua! Dua! Hey Makarios, açtığın kuyuya bak nasıl kendin düşeceksin! Müdahale şart ve gecikiyoruz. ABD birkaç güne kadar Sampson rejimini tanıyacak. Kleridis bu yönde elinden geleni yapıyor. ABD Büyükelçisi... Türkiye gelir mi? Rum tarafında her şey normale dönüyor. Tartışıyoruz! Hangi 'normalden' bahsediyor? Normal hakkında ayrı düşüncelerimiz olduğu aşikâr. Arada sırada Ledra Palas'tan mermiler başımızın üzerinden geçiyor. İngiliz gazeteci ile Amerikalı arasında münakaşa: Türkiye amfibik savaş yapabilir mi, yapamaz mı? En sonunda İngiliz kızıyor ve 'Bu millet İstanbul trafiğini aşıp evine gidebiliyorsa, buraya da gelebilir' diyor. Gülüşmelerle münakaşa noktalanıyor. Halkımız disiplinli bir bekleyiş içinde. Amerika'dan Kıbrıs'a rejim yerleşiyor haberleri gelmeye başladı. Ecevit'e yeni bir mesasaj: 'Müdahale! Başka çare yok!..

 

Av tüfeğiyle bekleyiş

19 Temmuz: 40-50 gazeteci gelip gitti. Bütün gün beyanat vermekle, gazetecilerle durum değerlendirmesi yapmakla geçti. Donanma açıldı. Birkaç jet üzerimizden geçmiş. Saat: 19.45 'Büyükelçi Asaf İnhan Bey aradı, bekliyor' mesajını aldım. Birkaç yüz metrelik mesafe sanki millerce uzun geldi bana. Asaf Bey gülerek 'Gel bakalım Denktaş Bey, beklediğin gün geldi' dedi. Elime küçük bir kağıt uzattı. Evet yarın sabah saat beşte geliyorlar. Başımın uğuldadığını hissettim. Sarılarak ağlaştık. Geliyorlardı. Kurtulacaktık artık. Ve bu coşkulu sevinç birdenbire bir ağırlık oluverdi omuzlarımda! İçimde Raif'i kaybedeceğimi söyleyen bir duygu, bir ses vardı sanki. Ve kendi kendime 'Her şehit bir Raif değil mi senin için. Her şehidin acısını duydukça çökmemen gerekir.'

Heyecan büyüktü. Omuzladığımız sorumluluk çok ağırdı fakat hepimizde özgürlüğe kavuşmanın ümidinden kaynaklanan bir güç vardı. Artık karargâhı kooperatifin bodrumuna taşıyabilirdik. Sancaktarlıktan bize birkaç silah verilmesini istedim. Cevap geldi. Yoktur ve veremezlerdi. İkametgahtan av tüfeklerimle, tabancamı aldırttım.

 

'Ölsek de gam yemeyiz'

20 Temmuz: Sabah beş. Bayrak radyosu beyanatımı vermeye başladı. 'Bugün, bu anda kahraman fazil-kucuk-ve-rauf-denktas.jpgTürk silahlı kuvvetleri Kıbrıs'ın her yanında havadan ve denizden çıkarma yapmaktadır. Gazanız mutlu olsun. (...) Sabırlı olunuz, harekâtın zaferle bitmesini bekleyiniz.' Ve birden bire derinden top sesleri... Hemen arkasından Gönyeli ovalarına yağan paraşütler. Etrafa baktım. Ağlayanlar çoktu. Yere kapanmış toprağı öpenler vardı. Ben de ağlamaktaydım. Avusturyalı irtibat subayı elimi iki avucunun içine alarak 'sizi kutlarım, artık kurtuldunuz' dedi. Her yerde, herkesin yürüyüşü bile değişmişti. Başlar dik. Gözlerde sevinç ve gurur vardı. Ölsek de gam yemeyiz artık diyordu herkes. Geldiler ya... Her Türk'ün içinde Rum'un yıllarca, sınırlardan çalıp dinlettiği ve bizimle alay ettiği 'Bekledim de gelmedin' şarkısının uyandırdığı öfke ve acı vardı: Gelmişlerdi işte!

 

'Hastane şehitlerle dolu'

Savaş filmlerindeki manzara! Helikopterler inip kalkıyor. Her tarafta koşuşan askerler. Mehmetçik Kıbrıs'ta rüyada gibiyiz. (...) Meğer Yunan Alayı ile Türk Alayının ölüm kalım savaşı verdikleri bir esnada aralarında bayrak sallayarak geçmişiz. Allah'ın öldürmediğini kul öldürmüyor. Oğlum Raif yeşilhat üzerinde çarpışmakta. Arkadaşları Rum radyosunu dinlemekte. 'Türk askeri adaya çıkmadı' teranesinden etkileniyorlar. Hastane koridorları şehitlerle dolmaya başlamış, gömemiyorlar. Kolordu'dan emir lazımmış. Hastaneye gidiyorum. Manzara dehşet verici. 10-12 er geldi. Bir Jeep'in içinde sınır boyu gezdirildiler. Mücahitlerle kucaklaşıp, selamlaştılar. Durum derhal değişti. Sınırlarımız aşılmaz kale haline geldi." (Rauf R. Denktaş, Kıbrıs Elli Yılın Hikayesi, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, İstanbul, 2008, 447-464)

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

 
habericiuygulamalar.jpg