Kurtuluş Savaşı sürecinde gelişen Türk-Sovyet dostluğu Atatürk’ün ölümüne kadar sarsılmaz şekilde gelişti. Bugünlere kadar da arada bazı sıkıntılar olsa da sürdü. Bugün iki ülkeyi emperyalist Batı tekrar hedefe koyunca aynı dostluk ve işbirliği canlandı.
Sovyet Rusya ile ilk temaslar 23 Nisan 1920 günü açılan Büyük Millet Meclisi’nin ilk toplantısının ardından 26 Nisan 1920 günü Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Lenin’e gönderdiği tarihi mektupla başladı. Bundan önce Paşa ile bazı temasların olduğu söylense de bunlar ispatlanamadı. Paşa bu mektubunda aynı hedefler için mücadele edildiğini belirterek şu vurguları yaptı:
“Emperyalist hükümetler aleyhine harekâtı ve bunların tahakküm ve esareti altında bulunan mazlum insanların kurtuluşu gayesini hedefleyen Bolşevik Ruslarla mesai ve harekât birliğini kabul ediyoruz.”
Mektubun önemli bir maddesi de Sovyetlerden mali yardım isteğiydi: “Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri kovmak ve gelecekte emperyalizm aleyhine vuku bulacak ortak mücadelelerimiz için dahili kuvvetlerimizi şekillendirmek üzere, şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane ve diğer fenni harp vasıtaları ve sıhhi malzemenin ve yalnız Doğu'da harekât icra edecek olan kuvvetler için erzakın, Rus Sovyetler Cumhuriyeti'nce temini rica olunur.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri ATABE, Kaynak Yayınları, c.8, s.114.)
İLK ELÇİMİZ ALİ FUAT PAŞA
Bu mektuplaşmalardan sonra temaslar gelişti. Ali Fuat Paşa Moskova’ya Büyükelçi olarak atandı. Onlar da Sakarya Savaşı’ndan sonra bize Semiyon İvanoviç Aralof’u Büyükelçi olarak atadı. Aralof, 30 Ocak 1922 günü Mustafa Kemal Paşa’ya güven mektubunu verdi. Paşa buna hitaben yaptığı konuşmada şunlara vurgu yaptı:
“Kendi memleketinde ahalisini gaddarane pençesinde bulunduran ve komşu ülkeleri daima istila tehdidi altında tutan Çarlığı devirdikten sonra kapitalizm ve emperyalizmin dünya çapındaki zulmünü kaldırarak insanlığa yeni bir saadet hayatı kazandırmaya çalışan Rusya köylü ve amelesiyle söz konusu kapitalizm ve emperyalizm altında kalıp ezilmemek için en ağır şartlara rağmen hayat ve mevcudiyetini müdafaaya çalışan Türkiye halkı ve onun hükümeti arasındaki dostane ve kardeşçe münasebetlerin gelişmesi emrinde azami yardıma hazır olduğumu beyan ile iftihar ederim.” (ATABE, c.12, s.251.)
SAKARYA’DAN SONRA İLİŞKİLER GELİŞTİ
Sakarya Savaşının galibiyetle sonlanması Ankara’nın itibarını artırdığı gibi müttefiki Sovyetler Birliğinin karşısında da bu işin bu yönetimle başarılacağını gösterdi. Ne olur olmaz diye temasta bulundukları Enver Paşa ile ilişkilerini kestiler. Ankara’ya Ukrayna Sovyet Hükümeti Fevkalade Temsilcisi Mihail Frunze’yi gönderdiler. İtibarlı General Frunze, 13 Aralık 1921’de Ankara’ya vardı. 25 Aralık günü Mustafa Kemal Paşa ile samimi bir görüşme yaptı ve ilişkilerin gelişmesi için ne yapılacağı üzerinde görüş alışverişinde bulundu.
Misafire durumumuz samimi bir lisanla anlatıldı. Silah ve malzemeye olan ihtiyaç bildirildi. Bu konuda listeler oluşturuldu. En önemlisi de mali desteğin bir an önce hızlandırılması talebiydi. Hatta askeri sırlar da bildirildi. Fransa ile yapılan görüşmenin Sovyetler Birliği aleyhine olmadığı hatırlatıldı. Anlaşma metni verildi. Nisan ayında Sovyet Büyükelçisi ve onun yanında bulun askeri heyete Batı Cephesi gezdirildi. Askerin durum yerinde incelendi. Askeri yardımın hızlandırılması istendi. Bu temaslardan sonra askeri malzeme akışı hızlandı. Ayrıca toplamda Ankara’ya 11 milyon altın ruble gönderildi.
‘SUNİ DÜŞMANLIK SON NEFESİNİ VERMİŞTİR’
General Frunze yola çıkarken Mustafa Kemal Paşa da Sovyet Devrimi Lideri Lenin’e 4 Ocak 1922 tarihli bir mektup yazarak, ilişkilerin gelişmesinden duyduğu memnuniyeti bildirdi. Paşa, ‘Aziz Başkanım’ hitabıyla başladığı mektubunda şunları belirtti:
“Türkler ve Rusların, tarihi, yüzyıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle doldurduktan sonra, bu kadar çabuk ve bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmışlardır, hâlâ da bu inançtadırlar ya da öyle gözükmektedirler. Ancak, iki halkın ne ölçüde birbirleriyle anlaşmak ve birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgaların yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu, son savaşta asker ve subayların birbirleriyle nasıl isteksizce savaştığını görmüş olanlar, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyeceklerdir. Zira, bu vaziyet tabii olandır ve eski istibdat tarafından sürdürülen suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir.” (ATABE, C.12, s.209-211.)
‘SAMİMİ DOST RUSYA’
Frunze’nin onuruna Hariciye Vekaletinde 30 Aralık 1921 günü bir davet verilir. Paşa burada yaptığı konuşmada şu vurguyu yapar: “Muhterem Efendiler, Türkiya ve Türkiya halkı, bağımsızlığını ve mevcudiyetini imhaya yönelik elim darbeler karşısında kaldığı gün, insanlık dünyasında hiçbir dayanak noktasına sahip bulunmuyordu. Yalnız ve ancak kalp ve vicdanındaki azim ve imana güvenerek, ya bağımsızlığına sahip ve hâkim olarak yaşamaya veyahut ölmeye karar verdi. Bu kararın tabii icabı olmak üzere halen devam etmekte bulunan milli mücahedesine başladı.
Bu sırada idi ki, milletler arasında kendisiyle sınırdaş olabilecek bir milletin mevcut olup olmadığını araştırdı ve bunun neticesi olmak üzere Rus milletinin kendisine karşı hakikaten tabii ve samimi bir dost olabileceğini anladı. Çok geçmeksizin Rus milleti ve Rusya şûralar Hükümeti'yle Türkiya Büyük Millet Meclisi Hükümeti arasında tabiaten mevcut olan samimi münasebetleri resmen ifade için bir antlaşma yapıldı.” (ATABE, C.12, s.190.)
RUSLARA CEPHE GEZDİRİLDİ
Frunze ile 4 Ocak 1922 günü ikinci görüşmede de siyasi konular ve ordunun durumu ele alındı. İleride Sovyet sistemine benzer bir sistemin kurulacağı halk yönetimine önem verileceği belirtildi.
Paşa, 4 Nisan 1922 günü Batı Cephesi gezisi sonrası Heyeti Vekile Riyasetine Rusya’nın yardımları konusunda şu önemli bilgileri verir:
“Rusya ve Azerbaycan sefirine icap eden yerler gösterildi. Her tarafta tezahürat yaptırıldı. Gerek gördükleri şeylerden ve gerek yapılan tezahürattan son derece mütehassis oldular. Bugün kendilerini kati bir müzakereye davet ettim. Neticede:
“1. Frunze'nin vaat ettiği malzemenin getirtilmesi.
2. Ankara'da müracaatımız üzerine kendileri tarafından talep olunan hayvan, araba ve diğer nakliye vasıtalarının temini.
3. Üç buçuk milyon liranın gönderilmesinin hızlandırılması.
4. On milyon Rus altınına olan kati ihtiyacımız izah edildikten sonra bugünkü buhrana geçici olarak çaresaz olmak için süratle on milyon ruble altının getirilmesinde acele etmeleri kararlaştırıldı. Şifreleri olmadığı için buradan maksadı temin etmek mümkün değildir. Bunun için bu gece süratle Ankara'ya dönüyorlar. Hükümetlerinin şimdiye kadar nakdi yardım hakkında gecikmesini açlığa mahkûm olan ahalisine yardım mecburiyetinde kalmasına, vaat edilen harp levazımının gönderilememesinin de mesafenin uzaklığına ve nakliye vasıtalarının aç ahaliye iaşe maddeleri nakline tahsis edilmiş bulunmasına atfediyorlar. Her hususta pek çok samimiyet gösterdiklerini ve teminat verdiklerini arz ederim.” (ATABE, C.12, s.370.)
‘DOSTLUĞUN ESASI SAĞLAMDIR’
3 Mart 1922 günü Rus Sefarethanesinde bir ziyafet verilir. Burada Elçi Aralof şu konuşmayı yapar:
“Türkiya Büyük Millet Meclisi hükümeti ile Rus Şûralar Cumhuriyeti arasında köklü bir dostluk bağı vardır. Bu bağ görünüşte değildir; esaslı, sağlamdır. İki memleket halkı da bağımsızlık, hürriyet için mücadele ediyor. Bu mücadelede şimdiye kadar muzaffer olduğumuz gibi, bundan sonra da zafer kazanacağız. Türk Ordusu yakında nihai zafere erişecektir. Sözüme son vermezden evvel şu önümde duran ve muhteviyatı saf ve temiz sudan ibaret bulunan kadehi kaldırarak dostluğumuzun bu saf su gibi temiz olmasını temenni ederim.” (ATABE, C.12, s.298.)
‘DÜŞMANLAR AYNI’
Gazi Paşa’nın bu konuşmaya verdiği yanıtta şu satırlar anlamlıdır:
“Bundan üç sene evvel Türkiya halkı da kıyam ve isyana lüzum ve mecburiyet hissetti. Bu millet dahi mevcudiyetinin, bağımsızlığının istilacılar tarafından tecavüze uğradığını görmüştü. Şimdi itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, bu kıyam ve bu isyan vuku bulduğu dakikada biz, Rusya'da olduğu gibi emperyalizm ve kapitalizmin manasını düşünmemiştik. Yalnız, mevcudiyetimizi tehdit eden kuvvetleri idrak ediyorduk. Vaziyet geliştikten sonra bizi de tehdit eden kuvvetlerin, Rusya'daki inkılaba sebebiyet veren mevcudiyetler olduğu anlaşıldı.” (Age, s.299.)
Paşa Azerbaycan, Afganistan ve diğer ülkelerle olan ilişkilere de değinerek şunları vurgular: “Doğu'daki dostlarımızla bağlarımız âlemi aldatmak ve kendi lehimize neticeler elde etmek gayesine yönelik değildir. Sırf haklarımızı, bağımsızlıklarımızı korumak içindir. Zaman geçtikte mevcut bağların şekilleneceği ve yükseleceği de şüphesizdir.”
“Neticede dünya iki zümreye ayrılmaktadır. Birisi Doğu; ki kendi mevcudiyetini, insanlığını, bağımsızlığını idrak etmiştir; bu şuurla el ele vermiştir. Diğer bir zümre daha var ki, bunlar sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır.
Fakat bunların gayesi insaniyetin, beşeriyetin iyiliğine yönelik olmadığı gibi, bilakis zulüm, baskı olduğu için, onları lanetle yâd etmekte kendimizi haklı görürüz.”
“Zararlı ve zehirli beyinlerden meydana gelerek bize musallat olan zümreye karşı yalnız Rusya'da değil, doğuyu batıdan ayıran ve ta kuzeyden güneye kadar uzanan müşterek bir cephe vardır. Bu cephede müdafaalarda bulunabilmek, yekdiğeriyle hemdert olmuş milletlerin hakiki, samimi dayanışması ile mümkün olacaktır. Bu dayanışma bugün aramızda tabii bir surette mevcuttur. Fakat bu dayanışmaya dahil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikriyle mütehassis ve donanmış bulunması lazımdır.” (Age, s.299.)
1921-1922 kışı Rusya’da çok ağır geçti. Açlık had safhadaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Trabzon’un buğdayı Rusya’ya gönderildi. Onlar da en zor yıllarda imkanlarını zorlayarak bize para, silah ve malzeme gönderdi. Büyük Taarruz öncesi Rus yönetimi İstanbul’un kurtarılması için Ankara’ya bir kolordu gönderebileceklerini iletti. Paşa bu yardıma teşekkür etti. Savaşı Mehmetçiğin gayretiyle başaracağımız belirtildi. İlişkiler ve yardımlaşma Atatürk’ün ölümüne katar en yüksek seviyede sürdü. Sanayi hamlemize maddi ve teknik yardımda bulundular. Atatürk ölüm döşeğinde arkadaşlarına, Sovyet dostluğunun sürdürülmesi vasiyetinde bulundu.
KUTU
Yunan’a atılan 400 bin top mermisinin
147 bini Rusya’dan geldi
Sovyetler Birliği kayıtlarına göre Kurtuluş Savaşı döneminde Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı askeri ve nakdi yardımlar şöyleydi:
39.000 tüfek,
327 makineli tüfek,
54 top,
63 milyon fişek,
147.000 top mermisi,
2 avcı botu,
Doğu sınırlarından eski Rus ordusunun bıraktığı askeri malzemeler,
Ankara’da iki barut fabrikasının kurulmasına yardım,
Fişek fabrikası için gerekli teçhizat ve hammadde sağlama,
200 kilo külçe altın,
100.000 altın Ruble (kimsesiz gazi çocukları için yetimhane kurulması amacıyla.)
20.000 Lira (basımevi ve sinema teçhizatı alımı için)
10 milyon altın Ruble.
Sovyet Rusya’nın mali yardımları Ankara’daki Milli Hükümetin 1921-1922 yılı bütçesinin yüzde 70’ine tekabül ettiği hesaplanıyor. (Genelkurmay ve Rus kaynakları.)
KUTU
SOVYET RUSYA GENERALİ VİLLİM
‘Türkiye Cumhuriyeti’nin muhafazası için her zaman canımızı feda etmeye hazırız’
Cumhuriyetin 10. yıl törenleri için Türkiye’ye Mareşal Voroşilov liderliğinde bir grup Sovyet Rusya askeri heyeti gelir. Türkiye’de 15 gün kalırlar ve Ankara dışında İstanbul, İzmir, Eskişehir, Bursa ve Çanakkale’yi de ziyaret ederler. Gittikleri her yerde sıcak ilgiyle karşılanırlar. Kurtuluş Savaşı içinde gelişen dostluk ileriki yıllarda da gelişir ve her alanda iş birliğine dönüşür.
Bu kapsamda 23 Ekim 1933'te de General Villim başkanlığında bir Sovyet Hava Kuvvetleri heyeti 12 uçakla İstanbul'a gelir. Bu heyet, Sovyet hükümetinin hediye ettiği 4 uçağı Türk ordusuna teslim eder. 2 Kasım günü Eskişehir’e gelen heyet burada da büyük ilgiyle karşılanır. General Villim, burada yaptığı konuşmasının bir yerinde şu ifadeleri kullanır: “Yaşasın Türkiye'yi bugünkü seviyesine yükselten cumhuriyet ve onun büyük reisi Gazi!” (Cumhuriyet, 3 Kasım 1933.)
General Villim, 5 Kasım günü Cumhuriyet gazetesine verdiği beyanatta ise şu anlamlı sözleri sarf eder: “Türk-Rus dostluğu layık olduğu en yüksek dereceye varmıştır. Biz Ruslar bu dostluğun idamesi için üstümüze düşen her vazifeyi azami derecede yapıyoruz. Sevgili ve aziz Türkiye Cumhuriyeti'nin muhafazası için de icap ederse her zaman canımızı feda etmeye hazırız.” (Cumhuriyet, 6 Kasım 1933.)
İNÖNÜ İLE GELEN ASKERİ HEYET
Başbakan İsmet Paşa, 25 Nisan-10 Mayıs 1932 tarihleri arasında Sovyetler Birliğine ziyarette bulunur. Bu gezinin dönüşü Sovyet askeri heyet İsmet Paşa ile İstanbul’a gelir. Burada askeri makamlarla görüşürler. Çok sıcak karşılanırlar. 11 Mayıs'ta Sovyet generalleri onuruna İstanbul Kolordu Komutanı Rüştü Paşa bir ziyafet verir. Heyet Başkanı General Fokin, konuşmasında Türk ordusunu över:
“Ben de Kızıl Ordu namına şunu söylemeyi arzu ediyorum ki, Türk ordusunun şerefli ve gayet yüksek bir tarihi vardır. Bilhassa İstiklal Harbi'nde Türk ordusunun gösterdiği ifade edilemeyecek kadar büyük, şerefli kahramanlığı ve bu ordunun cidden güzide ve kahraman kumandanları şerefine içiyorum.” (Cumhuriyet, 12 Mayıs 1932.)