Değerli Aydın Post okuyucularım, bu hafta da biraz hem nostaljik takılalım hem de gönlümden geçenleri anlatmak istedim sizlere.
Yazmak, gezmek, görmek benim için kendimle ve hayat ile yüzleşmektir. Ancak yazdığım, gezdiğim, gördüğüm zaman nefes aldığımı hissediyorum. Hayat her zaman benim için ahşap, çürük bir merdiven gibiydi. Yukarıya çıkmak isterken hep kırılırdı ve ben hep en büyük düşüşleri, en büyük yükselişleri yaşadım geçmişimde. Ruhumun örselenen yanlarını kelimelere döktüm, anlaşılmaktan öte yazmak, gezmek, yeni yerler görmek, öte yanda yaşamak için.
Herkes gibi benim de kırılgan ve naif bir kalbim var. Maviye aşık, denizin o iyot kokusuna hayran…


Belki de geçmişte en güzel gezilerimi o eşsiz maviliklere yaptım. İnsanlarla, her şeye rağmen dost olmayı seçtim. Gezmelerle dostlukları pekiştirdim. Üzüntülerim, sevinçlerim, sevmelerim, küskünlüklerim, isyanlarım ve öfkelerim… Her ne varsa yazmak istedim. Geziler yaparak görmek istedim. Geçmiş ve gelecek arasındaki bu oluşumun iki nedenini belirleyebiliyorum. Bu nedenlerin biri öznel, öbürü de nesneldir. Biri kişinin yaratılışından, öbürü de toplumun eğitim koşullarından doğuyor.
Kişinin yaratılışından doğan nedeni kısaca özetlemeye kalksam, öyle sanıyor ve diyorum ki, insan dünyaya iki kez doğuyor ya da dünyayı iki kez tanımaya çıkıyor. Bunlardan birincisi yürümeye yeni başladığımızda tatmak, tutmak, koklamak gibi deneylerle fiziksel dünyayı tanımaya çalıştığımız ilk yaşlarımız olsa gerek. İkincisi ise yirmili yaşlarımıza doğru sanatsal, siyasal, töresel ve her türden değerler dünyasını tanımaya, sorgulamaya çekmeye başladığımız yıllardır.
Yönü, yöreyi her ikisini tanımaya başlangıçta şaşılacak bir benzerlik var. Sabit olduğu sürece huzur bulamayan bünyemizin rahatlamak, mutlu olmak, eğlenmek, kendine gelmek amaçlı giriştiği eylem; bazılarında bitmek bilmeyen bi e. Buradan da döndük. Şimdi nereye gitsek ki acaba sorusunun beynimizin başköşesinde bulunmasına sebep olan ve alışkanlık yaratan aktivite, yaw daha gidilecek görülecek, yazılacak daha çok yer var. Gezmek yeni yerler, yeni insanlar tanımak; yazmak ise insanın ufkunu genişletir. Yaşamını renklendirir. Gezmek bilgi ve görgüyü artırmak, gözlem yapmak demektir. Geziler yaşama açılan penceredir. Yazmak, araştırmak bilgi artırır. Yazdıkça, gördükçe, gezdikçe insanlar ülkesini, dünyasını daha iyi kavrar ve sanki dünya küçülür. Gezmek, görmek ve yazmak bilgiyi, görgüyü içinde barındırır. Bana göre gezgin kaşiftir bir yerde. Korumasızlık, korku ve heyecan geziyi, yazmayı daha da zevkli yapar. Seyahat bir çeşit ibadettir ve insanı olgunlaştırır. Bazen programsız ve sürprizlerle dolu olması da ayrı bir zevktir. Günümüzde birçok insan sırtında bir sırt çantasıyla kendi ülkesini ve dünyayı keşfetmeye çıkıyor.


Sonuç: Zenzibar’ın dar sokaklarında kaybolmak, Alaska’nın muhteşem doğası ile Himalayaların muazzam boyutlarına hayran olmak, Endonezya’dan Afrika’ya, Avustralya’dan bambaşka kültürlerden gelen yerli halklarla iletişim kurmak, Patagonya’da denizaslanlarını, deniz fillerini yakından görmek, geçmişi ve geleceği aynı anda hissetmek, dokunmak ve yazmak… Bu duyguları yaşayan sıradan bir insan bile bir daha eskisi gibi olamaz. Gezmeyi, yazmayı, okumayı çok seviyorum. Ünlü yazarların aşağıdaki sözleri bana ilham oluyor.

‘’Hiçbir şey zekayı seyahat etmek kadar geliştirmez.’’ Emile Zola
‘’Hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur.’’ St. Agustine
‘’Yaşa, seyahat et, maceraya atıl, şükret ve asla pişman olma.’’ Jack Kerouac
‘’En uzun yolculuk bile tek bir adımla başlar.’’ Lao Tzu
Değerli AydınPost okuyucularım, bu hafta da böyle bir yazı olsun istedim. Umarım okudukça keyif alırsınız. Değerli yorumlarınızı bekliyorum.