Değerli Aydınpost okuyucuları, bu hafta sizleri pandemi öncesinde sık sık gidilen Paris’in Mont Martre’deki atmosferini hala koruyan nadide bölgelerinden özgün dokusunu kaybetmeyen, yerlerini dar parke taşlı sokakları, keyifli meydanları, tarihi kilise ve diğer yapıları olan ressamlar tepesi ve ünlü ressamlarını anlatacağım. Ayrıca kısaca tanıtmak istediğim bir yapı olan Mont Martre’deki zarif bir kuğu gibi görülen Sacre Cour Bazilikası şehrin en önemli tarihi ve dini yapılarından biridir. Aslında 20. yüzyılın başlarında yapılmış bazilika bembeyaz rengi ve kubbeleri ile bir pastayı andırdığı için düğün pastası yapımında kullanılan taşların özelliği nedeniyle her yağmurda kendini temizlemesinden dolayı kendi kendini temizleyen kilise adı verilmiş. Diğer adı ise Kutsal Kalp anlamına gelmektedir. Umarım kısa zaman içinde dünya normal yaşamına döner ve bizler de siz sevgili okuyucularımız ile Paris gezisi yapar; yazıda bahsettiğim yerleri, diğer bütün tarihi güzellikleri gezme fırsatı buluruz.

Değerli Aydın Post okuyucuları Eflatun Sanat Fikir Kültür Aktüel Dergisi Temmuz-Ağustos 1985 Sayı:17’deki yani 35 yıl önce kaleme almış olduğum başlıkta da gördüğünüz üzere Empresyonizm köşe yazımı sizlerle paylaşmak istedim. Biraz da SANAT olsun derim.

Zamanın akademik resim geleneğini protesto etmek amacıyla 1874 yılında Paris’te bir grup sanatçı, bir fotoğraf atölyesinde resimlerini sergilemişlerdi. Sergi kataloğunu hazırlayan Edman Renoir, C.Monet’in resimlerinin adlarını pek kuru bularak sık sık tekrarlayan deyimine takılıyor. Sanatçı da yerine

C. Monet’nin istemeden öncüsü olduğu akıma verilmesine yol açtı bu ad, naturalist, Batı sanatında yeni bir görüşü dile getiriyordu. Alışılagelen naturalizm, ton ayrılıklarının oluşturduğu renk lekelerine dönüşmüştü. Deniz, gök, gemi direkleri, kayıklar vb. her şey, silik izlenimler olarak beliriyordu Monet’in bu resimlerinde.

Işık duyarlığı Barok’la sanata girmişti. Bir anlık ışık titreşmeleri içinde dünyayı görüp gösterme çabası, Barok sanatçılarında zaman zaman öylesine ağır basıyordu ki konunun ışığın gösterilmesine ve olup olmadığını düşündürüyordu bize. Monet’ninbu resmi artık böyle bir şeyi düşündürmüyor. Sanatçının, günün belli bir saatindeki ışık oyununa vermek istediği hemen anlaşılıyor. Monet, Durent – Ruet’e yazdığı bir mektupta ‘’Her şey güvercin boynu ya da punç alevi gibi, renk ışıkları içinde görünüyor bana. Bu parıltıyı, bu büyülü ışığı vermek istiyorum. Bu amaçtan daha çok uzağım. Ama bu inanılmaz gerçeği bu renk ışığını göremeyenlerin, resimlerini yadırgayacaklarını biliyorum.’’ diyor. Göz duyarlığı Empresyonistlerden donkertesine varmıştı. Ressam, eserlerin izlenimini vermek istiyordu; belleğimizde yerleşmiş olanlardan olduğu kadar bunların bizde uyandırdıkları, duygulardan da arınmış olan salt izlenimleri, Empresyobistleri, Barok sanatçılardan da Romantiklerden ayıran özellik budur. Marcel Proust < O kızlık yıllarının gölgesinde bir ressamı anlatır. Tanrı nasıl adlarını vererek nesneleri yarattıysa, ressam Elstir de onları yeniden yaratabilmek için adlarından sıyırmak ya da yeniden adlandırmak zorunda kalıyordu.> der. Proust’un hayalinde yarattığı bu sanatçı tipi, Monet’nin kişiliğinde gerçekleşiyordu. O da resimlerinin çoğunda (Nilüferler katerdaller vb.) nesneleri kavramlarından sıyırıp, renk ve ışığın oluşturduğu bir doku olarak onları yeniden yaratıp, oluşturuyor. Kadinsky, Monet’in

Doğadan kopan 20. yüzyıl ressamlarının, empresyonizm yoluyla gittiklerini kanıtlayan bu sözler, bir sonraki dönemin empresyonistler hakkındaki bir yorumuydu. Empresyonistlerin duygu, istek kavramlardan sıyırarak yarattıkları salt duygular dünyası, elbet soyutlanmış seyirlik bir dünyaydı. Bu bakımdan böyle bir yorum da çok elverişliydi. Fakat empresyonistler hiç de doğadan uzaklaştırmış olmuyorlardı kendilerini. Tersine, ışığı kendi başına bir konu olarak alıp her şeyi ışık görüntüsü olarak göstermekte, Rönesans’tan bu yana adım adım keşfedilen doğanın üzerinde durulmamış bir yanını bulduklarına inanıyorlardı.

Fransa’da bu akımın öncüleri E. Monet, C. Monet, A. Renoir ve A. Degas’tır. G. Seuroit, P. Bonnard ve E. Vaillard genç emprestler diye tanımlanır. Alman Empresyonistlerinin başında M. Lebermann,
L. Carinith, M. Slevegot gelir.