Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), resmi ifadesi ile Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır.

Peki, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile asıl amaç nedir?

Asıl amaç, 1920’de İngiltere tarafından çizilen sınırların yeniden gözden geçirilmesidir. ABD'ye göre, yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık oluştuğunu ve bölge kaynakları yanlış ülkeler tarafından kullanıldığını düşünmesidir. Bu noktada ABD 1920'de İngiltere'nin yaptığı gibi bölgede böl ve yönet taktiğini uygulamaya sokmaya amaçlamış ve bunun içinde İsrail ile birlikte hareket etmiştir.

Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) doğru değerlendirebilmek için nasıl ortaya çıktığına odaklanmak gerekir. Şimdi BOP’un ortaya çıkışına bir göz atalım;

ABD'nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Richard Perle ve William Kristol öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin(PNAC) bir alt unsuru olan 'Yeni Dünya Düzeni' projesidir. Tüm Dünyaca kabul edilen ilk Ortadoğu projesinin babası sayılan ve ABD Kongresinin 1957'de kabul ettiği Ortadoğu'da Barış ve İstikrarı Koruma başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP'tan farklı değildir. Fakat ABD'nin BOP ile ilgili planları 1957'ye değil 1871'e dayanır. Osmanlı bu tarihte Musul ve Kerkük üzerinde petrol çıkarımıyla ilgili Almanlarla görüşmüş ve Musul’da bulunan Mandali bataklığına bir rafineri açmıştır. Bunu hazmedemeyen İngilizler 1901 yılında petrol çıkaran Alman Deutsche Bank şirketine dolaylı yoldan ortak olmuş ve petrol çıkarmaya devam edilmiştir. 1907’de patlak veren Jön Türk devriminde bütün bu girişimler iptal edilmiş ve işe o zamanların gelişmekte olan ülkesi ABD petrol arama işine girmiştir. İşte ABD'nin BOP projesi bu noktada başladı diyebiliriz.

Ortadoğu neden önemli? Bu sorunun yanıtını verdiğimizde Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) altında yatan asıl amacı görüyoruz. Şöyle ki;

·Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır.

·Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır.

·Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.

·Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4’üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6’sına ulaşmaktadır.

·Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir.

·2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4’ünü karşılamıştır.

·Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur.

·Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir.

·2025'e kadar Ortadoğu'dan petrol alımı, Avrupa'nın yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır.

Bu nedenlerle, ABD’nin ve kapitalist düzenin gelecek zamanlarda gücünü ve konumunu koruyabilmek için enerjiye ve paraya ihtiyacı vardır. Bunu da BOP ile gerçekleştirecektir.

Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi " adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü "ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır; 200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir.

Peki, Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) gerçekten ABD mi yapıyor? Bu projede İsrail’in konumu ne?

İsrail ve Yahudiler, yüzyıllardır Tevrat'ta bahsedilen vaat edilmiş topraklara sahip olmanın hayalini kurmakta ve mücadelesini vermektedir. ABD'nin eski başkanlarından Reagan, Siyonizm'in Armagedon diye adlandırdığı büyük kıyamet savaşına işaret ederek "İsa ile Deccal arasında, Kudüs civarında vuku bulacak savaşı muhtemelen bizim nesil görecek." demiştir. Yahudilere göre, Tanrı Nil’den Fırat’a kadar olan toprakları onlara bahşetmiştir ve bu “Kutsal Topraklar” için savaşmak dini bir vazifedir.

Kuzey Irak’ta yayınlanan İsrail-Kürt Dergisi, yayınladığı dosyada İsrail ve Barzani ilişkilerine yer vermiş, İsrail’de yaşayan yaklaşık 200 bin Yahudi’nin geri dönmesine yönelik beklentileri yazmıştı. Söz konusu dosyada hem İsrail’deki Kürt Yahudilerin hem de Barzani ailesi ve çevresinde bu beklentinin olduğu vurgulandı. İsrail kurulduktan sonra Irak ve Suriye’deki Yahudilerin büyük bir operasyonla ülkeye getirilip, parlamentoda çeşitli kademelerde görev verildiği biliniyor. İsrail’in ülkeleşme döneminde Molla Mustafa Barzani ile kurduğu ilişkiler, Mesut Barzani ile de artarak devam etmişti. İsrail bu ilişkilerin neticesi olarak 25 Eylül’de yapılacak referandumunda Barzani’ye tek destek veren ülke olarak dikkat çekti.

Barzani ile ilintili bu bilginin anlamını değerlendirirken BOP ile ilgili puzzle’ın parçalarından birinin daha yerine oturduğu görüyoruz.

Uğur Mumcu’nun, öldürülmeden on yedi gün önce, 7 Ocak 1993 tarihinde yazdığı yazı son derece ilginç.

“…Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki MOSSAD-Barzani ilişkisidir. MOSSAD, İsrail'in gizli istihbarat örgütüdür. Bu örgütün, Kürt lideri Molla Mustafa Barzani ile ilişkileri olduğu söylense daha önce kim inanırdı?

Barzani'nin CIA ile ilişkisi artık belgelendi.

Kimse bu ilişkiye, "Hayır olmadı" diyemiyor.

CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu.

MOSSAD'ın Barzani ile ilişkileri Londra ve Sydney'de yayınlanan "Israel's Secret Wars-A History of Israel's Intelligence Services" adlı kitapta sergileniyor.
Kitap, İngiliz The Guardian gazetesinde 1984 yılından bu yana Tel-Aviv muhabirliğini yapan Ian Black ve Washington'daki Brooking Enstitüsü'nde çalışan öğretim üyesi Benny Morris tarafından yazılmış.

Kitapta MOSSAD-Barzani ilişkileri, İsrail Dışişleri Bakanlığı ve MOSSAD yazışmalarına dayanılarak açıklanıyor.

Önsözde, kitabın yayından önce İsrail ordu yetkilileri tarafından da incelendiği yazılıyor.

Kitapta 1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra, MOSSAD'ın Kürtlerle ilişki kurduğu (sh.327), Mısırlı ünlü gazeteci Hasan el-Heykel'in İsrailli subayların Kürtler aracılığıyla Irak'tan radyo bağlantıları kurduğunu 1971 yılında açıkladığı anlatılıyor.

1969 yılı Mart ayında Kerkük petrollerine yapılan saldırının da İsrail tarafından yapıldığı açıklanıyor. 1972 yılında imzalanan Sovyet-Irak Dostluk Antlaşması'ndan sonra İran Şahı ABD Başkanı Nixon ile gizli görüşme yapıyor; bu gizli görüşmeden sonra CIA tarafından "Kürdistan Demokratik Partisi"ne üç yıl içinde 24 milyon dolar gönderiliyor.

Barzani'nin Irak rejimine karşı ayaklandığı yıllarda, ABD-İsrail-İran üçlüsü bu ayaklanmayı destekliyor. Barzani-ABD ilişkileri, ABD Dışişleri eski bakanı Henry Kissinger eliyle yürütülüyor.

MOSSAD-Barzani ilişkileri de İsrail'in Tahran'daki askeri ateşesi Yaakov Nimrodi (MOSSAD Ajanı) aracılığı ile gerçekleşiyor.

Nimrodi'nin üstlendiği görev ilginç:

Nimrodi Sovyet silahlarının Barzani'nin eline geçmesinde rol oynuyor. (sh. 328-329) Kitapta, MOSSAD'dan Kürtler'e 50 milyon dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. (sh.328)

70'li yıllardaki bu ilişkiler bugün sürüyor mu?

Kitaba göre sürüyor.

"Körfez Savaşı" sırasında Irak'ın attığı Scud füzelerinin Tel-Aviv'e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. (sh.521)

Baba Molla Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler, şimdi de oğul Mesud Barzani ile sürüyor.

MOSSAD, Barzani'ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor.

Kitapta, Mesud Barzani'nin İsrail'e gizlice giderek yardım istediği yazılıyor.

Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha da sürecek...

Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek...

İlgi belli...

İlişki de belli...

Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?

Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”

Uğur Mumcu’nun 07.01.1993 tarihli yazısı her şeyi açıklıyor.

Uğur Mumcu, öldürülmeden önce son altı ay içinde yazmış olduğu tüm yazılarında ABD’nin kuzey Irakta kurmak istediği Kürt devleti projesine ait olduğu, bu projenin Sevr projesinin bir devamı olduğu, PKK, Barzani ile Talabani’nin bu projede işbirliği yaptığını, nerdeyse haykırarak söylemişti.

Uğur Mumcu’nun son kitabı “Kürt Dosyası”nı tamamlayamadan öldürüldü.

Şimdi gelelim sadede;

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), açıkça Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne yönelik bir projedir. Tarihi süreçte gördüğümüz, PKK’nın kurulmasından, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Iraktaki Kürt hareketinin oluşturulması, ABD ve emperyalist devletlerin desteği ve organizasyonu ile gerçekleştirilmiştir.

Sevgili Uğur Mumcu da bunu yazdığı için öldürülmüştür.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) Türkiye üzerindeki etkileri kısa ve uzun vadede bu gözle değerlendirilmelidir.

 

 

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA