Geçtiğimiz hafta son derece ilginç ve tarihi gelişmeler yaşandı. Devlet Bahçeli’nin erken seçim teklifi ardından, gelişen süreç sonunda Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziranda seçimlerin yapılacağını açıklaması gündeme bomba gibi düştü.

Bu durum, Türk siyasi tarihinde ilginç ve tarihi süreci etkileyebilecek bir gelişme olarak geçecek! Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Seçimlerin 24 Haziranda yapılması TBMM’den geçmesinden sonra, İyi Parti’nin seçimlere katılıp katılamayacağı tartışmaları gündeme geldi. 22.04.2018 tarihinde 15 CHP milletvekilinin partisinden istifa ederek,  İyi Partiye geçmesi ikinci bomba etkisini yarattı. Böylece 5 milletvekili bulunan İyi Parti, 20 milletvekili sayısına ulaşarak, TBMM’de grup kurma ve devlet yardımlarından yararlanmaya hak kazandı. Artık İyi Parti seçime katılabilecek. Bu son bir hafta içinde türk siyasi tarihine geçecek ikinci gelişme oldu. Kendileri adına hiçbir beklenti içinde olmadan, sadece İyi Parti’nin seçimlere katılmasına olanak sağlamak ve demokratik işleyişin sağlanması için istifa eden bu 15 kişi adını tarihe yazdırdı. Bu 15 kişiden biri olan CHP Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ı yürekten kutluyorum.

chp-iyi-parti-gecis.jpg

CHP ve İyi Parti’nin ezber bozan bu hamlesi, AKP ve MHP cephesinde şaşkınlık ve panikle izlendi.

Önümüzdeki günlerde bizi ilginç gelişmeler bekliyor.

24 Haziran seçimlerine çok az bir zaman kala Türkiye ne durumda? Hızla bir göz atalım;

Türkiye’de ekonomik yapı tıkanma noktasındadır.

Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü 150. Yıl Programı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''24 Haziran'ı bir çeşit depreme hazırlık faaliyeti olarak görüyorum. Depremin yıkıcı etkilerine karşı hazırlık yapmış olacağız. Biz seçimleri büyük ve güçlü Türkiye için yeni bir çıkış olarak görüyoruz." dedi. Recep Tayip Erdoğan bu durumu açıkça ifade etti. Ekonomistler 24 Haziran sonrası Türkiye’nin ekonomik yapısı ile ilgili olarak son derece karamsar.

Üretim yapılmadan tüketim üzerine kurulu bir sistem inşa edildi.

Devlet eliyle bir tane fabrika açılmadığı gibi, şeker fabrikaları başta olmak üzere, her şey özelleştirildi. Cumhuriyetin kurulduğu dönemde kurulan tüm fabrikalar yok pahasına satıldı. Önümüzdeki günlerde ormanların satışı gündeme gelecek. Üretmeden ekonominin ayakta durması mümkün değildir.

Dış ilişkiler, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü dönemini yaşıyor.

“Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi artık Türk dış siyasetinde uygulanmıyor. Anlık, spontane, sokak ağzıyla gerçekleşen çıkışlarla dış siyaset şekillendiriliyor. İlkesel tavırlar yerine anlık tepkilerle gelişen bir dış siyaset yapısı oluşturuldu.

Demokratik parlamenter sistem yok edilmek üzere.

TBMM çalışamaz durumda. Sadece Recep Tayip Erdoğan’ın ağzından çıkan sözlerin anlamı var. Bunun dışında, ne Başbakanın, ne Bakanlar Kurulu’nun, ne TBMM’nin nede milletvekillerinin bir etkisi kaldı. Bu fiili uygulama halen geçerli olan 1982 Anayasasına açıkça aykırıdır ve Anayasal bir suç işlenmektedir. Güçler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılmıştır. Yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanmıştır.

Adalete olan güven azaldı.

Anayasanın 138.maddesi uyarınca hâkimlerin bağımsızlığı zedelenmiştir. Yeniden yapılanan HSK ile hâkim ve savcılar baskı altındadır. Yapılan düzenlemelerle Cumhuriyetten beri oluşan içtihat hafıza yok olma riski ile karşı karşıyadır.

Eğitim, berbat bir durumda.

Eğitim kalitesi hızla kötüleşti. TEOG sonrası oluşturulan LGS sisteminde belirsizlikler, sınava girecek öğrencileri ve aileleri tedirgin ediyor. Hele hele nitelikli okul belirlemesi ve öğrencileri imam hatip liselerine yönlendiren uygulama büyük eleştiri alıyor. Üniversiteye giriş sınavında yapılan değişiklikler, sınava girecek milyonlarca öğrenci belirsizlik sarmalına sokuyor. Birkaç yılda bir yapılan, hangi bilimsel verilere dayandığı belli olmayan değişiklikler sadece karamsarlık ve tedirginlik yaratıyor. Erken seçim tarihinin 24 Haziran olarak belirlenmesi iktidarın bakışını anlatmaya yetiyor aslında…

Türkiye’de tarım bitmek üzere.

Üretici ürettiğinin karşılığını alamıyor. Türkiye’nin tarım politikası belirlenmeden, üretici kendi kaderine terk edildi.

Enerji politikası, çevrenin yok edilmesi üzerine geliştirildi.

Önce, Türkiye’nin elektrik açığı var mı ona bakalım. Türkiye ihtiyacı olan elektiriğin iki kat fazlasını üretir vaziyette. Yani Türkiye’nin şu anda elektrik fazlası var. Peki, o zaman neden Türkiye neden elektrik üretmek istiyor? Avrupa, termik, jeotermal ve nükleer elektrik santrallerini devre dışı bıraktı. Kirli enerji yerine temiz enerjiye yöneliyor, ihtiyacı olan elektriği Türkiye gibi ülkelerde üretilen elektrikle sağlayacak. Türkiye ise ne pahasına olursa olsun, çevresel etkiler dikkate alınmadan, çevrenin hızla yok edilmesi pahasına, belli imtiyazlı gruplar eliyle elektrik üreterek satma telaşında. İktidarın enerji politikasının altında da sadece bu yatıyor.

AKP iktidarının enerji politikası nedeniyle en büyük bedeli AYDIN ödüyor.

Aydın’da JES’ler hızla çevreyi kirletirken devletin birimleri sessizce yaşananları izliyor. Hiçbir kamu görevlisi ses çıkartmaya cesaret edemiyor. Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü çevre ölçüm verilerini bile paylaşmıyor. Bu durum Efeler Belediyesi tarafından düzenlenen raporla açıkça ifade edilmiştir.

Birkaç aydır Aydın gündeminde olan Çiftlik alanı ihalesi ve sözleşme süreci ile ilgili Aydın Valiliğine sorular yönelttik. Maalesef Aydın Valiliği söz konusu şirketle kira sözleşmesini imzaladı. Ve artık Aydın’da Mimar Sinan Mahallesinin dibinde jeotermal enerji santrali kurulabilecek.

Buradan şunu tüm samimiyetimle açıklamak isterim. Bu sözleşmenin imzalanması ile ilgili olarak Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger’in burada sorumluluğu olduğunu düşünmüyorum. Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger, sadece kendisine Ankara’dan verilen talimatı yerine getirmiştir!

Burada bir tek sorumlu vardır. Oda AKP’nin enerji politikasıdır.

AKP, enerji politikalarıyla Aydını ve Aydının doğasını, tarımını ve insan sağlığını gözden çıkarmıştır.

24 Haziran seçimleri nedeniyle, sıradan bir vatandaş olarak benden oy istemeye gelen milletvekili adaylarına ve siyasetçilere Aydınla ilgili olarak sadece şunu soracağım;

Aydında JES’in çevreye verdiği zararlarla bir çevre katliamı yaşanırken siz ne yaptınız?

Gelecekte, Aydın’da yaşanan bu çevre katliamı ile ilgili olarak ne yapacaksınız?