Çocuk gülüşüyle idama meydan okudu! 

12 Eylül yönetiminin gözdağı için 'Bir soldan, bir sağdan' diyerek idam ettiği lise öğrencisi Erdal Eren'in idam edilişinin 35. yılı. Olay anında gerçek yaşının 17 olduğunu söylenmesine rağmen alel acele bir kararla idam sephasına götürüldü. Kenan Evren rejiminin ilk kurbanlarından Eren, mahkemede hep suçsuz olduğunu ve asker vurmanın siyasi inancına da ters olduğunu söyledi. Ancak dinletemedi. Adalet gözlerini gerçeklere kapamış ve vicdanını da tepeden gelen emirlere kurban vermişti... Bütün hukuksuzluğa rağmen Erdal Eren ölümün soğukluğunu olgunlukla karşıladı. Boyun eğmedi... Çocuk ruhlu Eren'in idamı yürekleri dağladı... Masum yüzü şairlere esin oldu. 

İdama giden sürec nasıl oldu 

ODTÜ öğrencisi Sinan Suner'in 30 Ocak 1980 günü öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü Ankara Yukarı Ayrancı semtinde bir grup genç korsan gösteri yaptı. Göstericilere müdahale eden askerlerden İnzibat Eri Zekeriya Önger açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. Olaya ilişkin olarak 24 kişi gözaltına alındı. Alınanlardan birisi de Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren (19)'di. 4 Şubat günü çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. 13 Şubat 1980 günü ilk duruşma yapıldı ve savcı, Eren hakkında idam cezası istedi. 19 Mart günü yapılan duruşmada ise Eren hakkında idam cezası verildi. Ve kararda şunlara değinildi: "Sanığın yüklenen suçu işlediğinin anlaşıldığı ve eylemine uyan TCK'nın 450/9. maddesi gereğince ölüm cezasıyla cezalandırılması ve cezanın hafifletilmesi için bir neden olmadığına karar verildi." Askerin vurulmasına ilişkin olarak ise şu tespit yapıldı: "Toplantıya katılanlardan 20-30 kişilik bir grubun yakalandığında, sanık Erdal Eren tabancasını çekip, askeri timi hedef alarak üç el ateş etmiştir. Kurşunlardan biri, sanığa arkası dönük olan inzibat erinin sırtından girerek kalbine saplanmış ve inzibat eri şehit olmuştur." 

ercandolapci1312.jpg

Kemik yaşı tespiti yapılmadı 

Eren, kurşunun kendi silahından çıkmadığını ve ölen askerin yakın mesafeden vurulduğunu oysa kendisinin olay yerinden uzakta olduğunu ileri sürdü. Karırı da "Faşizme ölüm, halka hürriyet" sloganı atarak karşıladı. Eren'in avukatı, kararı Askeri Yargıtay'a götürdü. Eren'in avukatı bu aşamada müvekkilinin gerçek yaşının da 17 olduğunu ileri sürdü ve kemik yaşı tespitinin yapılmasını istedi. Mahkeme bunu kabul etmedi. 15 Temmuz günü Askeri Yargıtay 3. Dairesi idam kararını bozdu. Bu sırada 12 Eylül günü askeri darbe oldu. 20 Ekim 1980 günü Askeri Yargıtay Genel Kurulu 3. Daire'nin bozma kararını bozdu. 28 Ekim günü 3. Daire idam kararını bozdu ve müebbete çevrilmesini istedi. 20 Kasım günü Genel Kurul, 3. Daire kararını bir kez daha kaldırarak, idam hükmünü kesinleştirdi. 12 Aralık günü ise Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi idama ilişkin yasayı kabul etti. 

Bir mektup ve 800 lira bıraktı 

25 Eylül 1961 günü Gümüşhane'nin Şebinkarahisar ilçesinde dünyaya gelen ve Ankara'ya okumaya gelen Erdal Eren hakkında verilen idam cezası, 13 Aralık 1980 günü sabaha karşı 02:57'de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde infaz edildi. İdam sırasında yanında iki avukatı bulundu. İmam istemedi. İdam sephasına çıkarken de iki ayrı slogan attı. Ailesine bile haber verilmeden 04:15 sıralarında Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi. Eren'in  cebinden ise, bir mektup, bir kol saati ve 800 TL para çıktı. Yürekleri yakan ölüm için Nural Banabak 1987 yılında şu dizeleri kaleme alır: "Hapishane evden yakın/Ölüm çocuk oyuncağı/Darağacı tahta beşik/Topraksa ana kucağı."   

Anne Şadan Eren: Sanki kapıdan çıkıp gelecek 

2 Mart 2015 günü kaybettiğimiz Erdal Eren'in annesi Şadan Eren, oğlunun acısını 1987 yılında Aydınlıkçıların 2000'e Doğru dergisine şu duygularla anlatmıştı: "Aradan 7 yıl geçti. Ama ben hala 

odasına giremiyorum. Fotoğraflarına elimi süremiyorum. Dayanamıyorum. Tek tesellim suçsuz oluşu. Bunu biliyorum. O'nun yapmadığına inanıyorum. Beni ayakta tutan da bu. O'nu düşündüğümde, gözümün önüne hep 14 yaşındaki hali geliyor. Rüyalarıma bile 14-15 yaşındaki haliyle giriyor. Ama çocuklarım için ayakta kalmaya, yaşamaya çalışıyorum. Bu öyle bir haksızlık ki, Erdal'ı öldürmekle kalmadılar. Diğer çocuklarımın geleceğini de etkilediler. Güvenlik soruşturmasından dolayı büyük oğlumu işe almadılar. Sanki bu kapıdan, çıkıp gelecekmiş gibi hissediyorum. Öldüğüne hiç inanamadım. O'nun bir gün geleceğini bekliyorum. Bu bekleyiş, bu umut var içimde. Böyle olmasaydı hiç dayanamazdım sanıyorum." 

Son bakışların fotoğraflarını Savaş Ay çekti 

Erdal Eren'in cezaevinde fotoğraflarını çeken ve 2013 yılında kaybettiğimiz gazeteci Savaş Ay ise onu şu ifadelerle anlatır: "Cezaevi Komutanı Raci Tetik Albay bizi onun hücresine götürürken bir teğmen fısıldadı kulağıma. "1 hafta10 gün içinde asılması kesinleşti bunun. Hücre, dışarıdan gelen seyyar bir kabloya bağlı ampulle aydınlatılıyordu. İntihar etmesin diye almışlar bu önlemi. Üstleri geldiğinde mahkumların arkalarını dönüp yukarıya bakma kuralı varmış. O da yukarı bakıyordu. Albay,"Bize bakabilirsin Erdal" deyince döndü ve göz göze geldik. Üzerindeki koyu gri renkli paltonun yakasında taklit bir kürk parçası vardı... 
Emin Çölaşan çok duygulandı, kilitlendi adeta. Tek kelime edemiyor, yutkunuyordu. Kendimi tutamadım ve ben sordum birkaç soruyu. Bir süredir kendisine gazete getirilmediğini, avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini... Vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını. Kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını söyledi." (Takvim, 15 Aralık 2007.) 

Koguş komşusu Perinçek anlatıyor 

Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Erdal Eren’le komşu koğuşlarda kalanlardandır. O da TİKP davasından yatıyordu. Havalandırmada göz göze gelirler. Ancak bir defa konuşma nasip olur. O da izinle. Perinçek onu yıllar sonra şu ifadelerle anlatır: “Havalandırmada göz göze geldiğimizde gördüğüm temiz çocuk yüzü de gözlerimde hâlâ. (...) Erdal Yagıtay'ın onayını beklediği günlerde nöbetçiye tekmil vererek benden süt istedi. Severek verdim. Kendi kendime 'bu çocuk idam sephasında vücut olarak da güçlü olmak istiyor' diye düşündüm. (...) İdam kararı, Askeri Yargıtay’da onaylanınca, bizim hücreler bölümünden alıp götürdüler Erdal’ı. Lambası dışarda karanlık bir hücreye koydular. Gazeteci Savaş Ay orada onun fotoğraflarını çekti. (...) Erdal Eren’le göz göze gelmek, ona gülerek de olsa bir merhaba demek; işte o anların tarif edilmez mutluluğu da buydu. Bir insana gülümsemek, her zaman güzeldir. Ama hücre penceresindeki Erdal’a gülümsemek kadar güzelini yaşamadım." (2000'e Doğru, 20 Eylül 1987, s.18.) 

ercandolapci1312-1.jpg

19 Mart 1980 tarihli duruşmadaki savunmasından: 

'Bir eri öldürmek siyasi inancıma terstir!' 

"Sayın yargıçlar, 

Türkiye'de ve dünyada görülmemiş bir yargılama usulü ile karşı karşıyayız. Bu davanın bu kadar hızlı sonuçlandırılmak istenmesi, olay daha anlaşılmadan, yukarıdan gelen emirlerle çoktan verilmiş bir kararın formalitesini yerine getirdiğinizi gösterir. Benim hakkımdaki kararın üst düzeydeki sıkıyönetim komutanları tarafından verildiği o kadar açıktır ki, normal hukuk usulleri dahi ayaklar altına alınmıştır. 

Benim hakkımda peşin bir yargılama yapıldığı son derece açıktır. Nitekim benimle ilgili olayın ertesinde Genelkurmay Başkanı'nın, "çoktandır idam olmuyor, bazı kişilerin idam edilmesi gerek" şeklinde bir demeç vermesi benimle ilgili idam kararıdır. Ve size bu konuda ulaştırılan emirlerin açıkça dışa vurulmasıdır. 

Ben, bu olay içerisinde kasten bir eri öldürmedim. Benim bu şartlar içinde bir eri öldürmek siyasi inancıma da terstir. Kaldı ki, eğer isteyerek öldürmüş olsaydım, bu öldürme olaylarını sürdürecek durumdaydım. Her şeyden belli olduğu gibi sadece heyecan ve panikten dolayı iki el ateş ettim. Tabancada beş mermi vardı ve ayrıca yedek şarjör de doluydu. Askerlerin hepsi hedef sınırlarım içinde olmasına rağmen ne öleni ne de başkasını öldürme kastım olmadığından ateş etmedim. 

Bugün beni ve devrimcileri yargılayabilir, ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün halk mutlaka iktidar olacak ve eski düzeni yargılayacaktır. İşte o zaman doğru karar verilecektir."