Aydın’ın kahramanlarını anıtlarında yaşatıyor
Mustafa Çerçi, çocukluğundan buyana resim yapıyor, son yıllarda buna rölyef ve heykeli de eklemiş. Çerçi için resim ve heykel yaşam şekli. Kendini bildi bileli bu alanda üretmiş ve yaptıkça geliştirmiş.
Aydın’ın Nazilli ilçesine bağlı Atça Kasabasının İsabeyli Mahallesi’nde 2005 yılından buyana sade bir evde yaşıyor. Bahçeli evi mahallenin kenarında. Sakinlik ve huzur dolu. İki katlı evinin üst katını atölyeye çevirmiş. Ürettiklerini bize gururla gösteriyor. 85 yaşında ama hâlâ üzerinde çocuksu bir heyecan var. Yaşam kaynağı enerji deposu… Eserlerinde yöresel motifler hâkim. En önemlisi de Aydın’ın zengin Millî Mücadele kahramanları ve kahramanlıklarını işliyor! Yaptıkları Aydın’ın meydanlarını süslüyor.
Sohbetimizden sonra Atça’nın merkezindeki parkın kenar duvarlarını süsleyen rölyeflerini görmeye gittik. Git git bitmiyor. Hangi emekle, hangi sabırla bu kadar uzun boyutlu eseri meydana getirmiş. İnsan hayret ve taktir ediyor. Bu ancak sevgiyle olur, diyoruz. Kendisine de bunu soruyoruz:
“281 metre karelik bir çalışma. 2008 yılında 8 ayda tamamladım. Gazete kağıdını dolgu malzemesi olarak kullandım. Bu tarzı ilk ben kullandım. Resimde ve heykelde de özel yöntemler, malzemeler geliştiriyorum ve bunları eserlerimde kullanıyorum. Sanat yaratıcılık gerektirir. Kendinizi geliştirmezseniz eser de veremezsiniz.” diyor.
Devam ediyor sanat yaşamını anlatmaya: “Okuldayken hocamız sanattan geçimini sağlayamazsın, kendine bir iş bul derdi. Ben öğretmen oldum. Esas emekli olduktan sonra sanata odaklandım ve kendimi geliştirdim. Değişik teknikleri denedim. Bazı bilirkişiler, benim için resimde 3. boyut kavramı çok başarılı dediler. Elle tutulabilecek bir durum var dediler. Rölyeften sonra heykele de yöneldim. Esas heykelde ekmek yedim. Heykelleri genellikle ahşaptan yaparım. Yaş ağacı kesemem. Kesilmiş kuru ağacı yontarak can vermeye çalışıyorum. Daha çok kayın kullanıyorum.”
HAYATINI SANATA ADADI
Mustafa Çerçi, Nazilli’nin Derebaşı Köyünde 1939 yılında doğmuş. Ailenin 9 çocuğundan biri. 1944 yılında bir hafta arayla anne ve babasını kaybetmiş. Şadiye Çerçi teyzesi tarafından büyütülmüş. Lise sonda mahkeme kararıyla “Karataş” olan soy ismini Çerçi ile değiştirmiş. Liseye kadarki eğitimini Nazilli’de yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi ve Türk Sanatı Bölümüne girmiş. 1964 yılında mezun olduktan sonra yurdumuzun değişik illerindeki okullarda sanat tarihi öğretmenliği yapmış. Adana Ceyhan’da başlayan memurluğu Aydın Nazilli’de bitmiş…
1987 yılında emekli olunca memleketine yerleşerek özel atölyesinde görsel sanatların her dalında deneme çalışmaları yapmaya başlamış. Yaptığı eserler birçok ödül getirmiş. Kâğıt hamurundan yaptığı eserler büyük ilgi görmüş. Eserleri TBMM, valilik binaları ve kent meydanlarını süslüyor… Daha çok milli kahramanlar ve o dönemin mücadelelerini, emekçi insanları eserlerinde yansıtıyor. Aydınlı olduğu için de bölgenin efelerini eserlerinde ölümsüzleştiriyor. Parklar, meydanlar ve anıt mezarlarda onun eserleri var… Bir anlamda kendisini de ölümsüzleştiriyor.
Resim öğretmeni oğlu ve diş hekimi kızı var. 4 yıl önce oğlunu kaybetmiş…
RESİM ÖĞRETMENİNDEN ETKİLENDİ
Mustafa Çerçi, resme olan ilgisini şöyle anlatıyor: “Resme ilgim ilkokulun ilk sınıfında başladı. Ortaokul son sınıfta kendi yaş grubumda -resim öğretmenim İhsan Arman’ın isteği ile- katıldığım resim yarışmasında “Birdir Bir Oyunu” adlı suluboya tekniğindeki çalışmam Türkiye birinciliği getirdi. Kazandığım bu ödül ileride ressam olma idealimin temeli oldu. Resim ve heykelde özel bir eğitim almadığım halde kendi çabalarımla tarz geliştirdim. Denemeler yaptım. Heykelden ekmek yedim. Arkadaşlarım da beni böyle anlatır.”
Çerçi gençlik yıllarıyla bugünkü sanat anlayışı konusunda ise şöyle diyor: “Çok fark var. Eskiden keşif vardı. Bu işten ekmek yiyen sanatçılar kalburüstü insanlardı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de sanatçılar toplanmıştı. Anadolu’daki sanatçıyı pek tanımıyorlardı. Türkiye’nin ilk heykeltıraşlarından Tamer Başoğlu ortaokul arkadaşımdı. Bu alanda eğitim almıştı. Ben almadan yeteneğimi geliştirdim. Ortaokulda almış olduğum ödül benim için iyi bir kamçı oldu. Küçük yaştayken sanatçı olacağım diye kafaya koydum. Yakın arkadaşlarımın garibine gitti, bu işin eğitimini almadan nasıl yapıyorsun diyorlar; bu işin bir sırrı yok. Çalışmak ve sabır… İlgiyle, sabırla, çalışmayla, hedef göstererek bir yere gelinebileceğini ben kanıtladım.”
Son söz gençlere önerisi: “Bugünün gençlerine önereceğim sabır, emek ve yaratıcılık. Tabi yetenek olacak. Gerisi azimle olur…”