Olacakların farkında olanlar yok değildi. Yenidünya düzenin başlangıcı 1990’lı yıllarda birinci sırada yatırım aracının ikinci konut olduğundan bahisle sanayici-Urhan Kurtulmuş- “Aydın’ın çocukları bu gidişle İzmir-Denizli asfaltında gazoz satarlar,” demişti. O gün geldi, çattı ancak gençler ne satacak gazoz ne de yer bulabiliyorlar.

Önce eğitimin yaygınlaşması ile yabancı dil bilenlerin sayısındaki artış, ardından belgegeçerin(faks) sonrasında da internetin keşfi ve yaygınlaşması iletişim alanında yol açtığı kolaylığa ek olarak dünyada da ticaretin kentlere kadar yaygınlaşmasını doğurdu.

Günümüzde insanlar Anadolu’nun en ücra köşesinde de olsalar ürettikleri bir malı evlerinden bir ülkenin insanına pazarlayabildikleri gibi siparişini verdikleri bir malı da her hangi bir ülkenin bir kentinde bulunan bir firmadan da internet aracılığıyla satın alabiliyorlar, para transferini de aynı yoldan yapabiliyorlar.

Oluşan bu yenidünya düzeni ticarette ülkeleri tahtından ederken, kentleri öne çıkardı. Böylece yalnız ülkelerin istifade ettiği katma değere e-ticaretin yaygınlaşmasıyla yeni düzende kentler de ortak oldu.

Yeni duruma ticaret kültürü ve geleneğine sahip kentler adapte olmada bir sorun yaşamazken Aydın gibi tarım toplumları sanayileşmede yakalayamadıkları treni dört nedenden ötürü kentler arası ticari rekabette de kaçırmak üzereler.

BİR: Tarımla uğraşan ve geçimlerini toprak ve hayvancılıktan kazanan insanlar rahat oldukları kadar ekonomik anlamda atılıma mesafeli, elindeki ile yetinen, içine kapalı muhafazakâr toplumlardır.

Bu tür toplumlarda kendi kendine yeterli olmanın bir sonucu insanlarında ortaklık geleneği gelişmediği gibi girişimcilik kültürü de zayıf olduğu için değişime de açık değillerdir. Ayrıca devletten ne isteneceğini de pek bilmezler.

Aralarındaki ilişkilerde kasabada var olan dengeler belirleyici olur. Bunların toplandığı ve iskambil oynadığı yer de sade vatandaşın alınmadığı 1970’li yıllara kadar varlığını koruyan Şehir Kulüpleri idi.

Kasabanın lortları adı da verilen bu seçkinler, toprak zengini eşraf, ticarette söz sahibi tacir, iktidar ve muhalefet fark etmez sistemde sözü geçen partilerin ilçe başkanları, mülki amir ve banka müdürü gibi üst yönetici ve zenginlerden oluşurdu.

Bazı yerlerde bu seçkin takımı ilk ve ortaokul sonrası okullaşmanın da ucuz iş gücünü azaltacağı endişesiyle karşısındaydılar.

 Siyaseti domine eden de onlardı.

Dışarıdan rekabeti körükleyecek bir örnek olmazsa şirketleşme ve sanayileşme de sınırlı kalırdı, onun yerine rağbet paradan para kazanma, ucuz yönden tarla, arazi kapatma gibi rantçılığa olurdu.

Oyunu bu düzende bozan da Adana örneğinde olduğu gibi dışarıdan gelen girişimci olurdu. O takdirde yerli zenginler arasında rekabet canlanır, yatırım yarışı başlardı.

Çünkü kasabada kadınların kollarındaki, bilezik, kulaklarındaki küpeye varıncaya kadar her alanda yarışacak en büyük güç rekabettir.

Sanayileşmede büyük atılım yaşanan 1950’li yıllarda Adana’da Kayserili Hacı Ömer Sabancı Bossa gibi ilerleyen yıllarda holdinge dönüşecek olan Türkiye Sanayisi’ne yön verecek fabrikalar kurmuştur..

Bir diğer girişimci de” Darendeli, okuma yazması bile olmayan, kurulan fabrikalar karşısında “ben de kurarım, ne varmış bunda” diyen Akdeniz Sanayi’nin kurucusu Ahmet Nuri Sabuncu’dur.

1950’li yıllarda Adana’da kurulan bir diğer fabrika da Bekir ve Ahmet Sapmaz kardeşlerin kurduğu Güney Sanayi’dir.

O dönemde bunların öncülüğünde Adana’da kurulan Özbucaklar, Ekenler, Eliyeşiller, Karamehmetler Türkiye’nin sanayileşmesinde önemli yerleri olan fabrikalardır.

Ayrıca zengin bu kişiler para kazandığı insanlarla helalleşmek adına Adana’ya camiler, öğrenci yurtları, huzurevi gibi hayır kurumları yapmışlardır.

O nedenle bu fabrika sahiplerine Adana’da Şehir Kulübü mantalitesini yıkan kişiler olarak da bakılabilir.

Tarımın mekanize olmasından dolayı iyi paralar kazanan çiftçi Adana örneğinde olduğu gibi sanayileşmeye yatırım yaptığı halde o yıllarda konumları aynı Aydın’da o fırsatı o gündür, bu gündür değerlendiren çıkmadı.

Devir döndü, devran değişti aynı zihniyet üstelik devrin Başbakanı Adnan Menderes’in memleketi Aydın’da varlığını ne yazık ki, halen sürdürüyor.

İKİ: Adana örneğinde gördük Kayseri’den hamallık için Çukurova’ya gelen Hacı Ömer Sabancı, Darendeli Ahmet Nuri Sabuncu kurdukları fabrikalarla Adana’ya öncülük etmişlerdir.

Aydın’ın şanssızlığı o dönemlerde başka bir bölgeye giden örnek bir Denizlili girişimci olurken, Aydın’a gelenlerin kendilerini bir Avrupa ülkesine giden bir işçi gibi gurbetçi saymalarıdır.

Uzun lafın kısası Aydın’a ticaret maksadıyla gelenlerden bir Hacı Ömer Sabancı ve Ahmet Nuri Sabuncu çıkmamıştır.

ÜÇ: Aydın çukuru insanının bir eksikliği bu kente duyduğu aidiyetin zayıflığıdır. Bu zafiyet Aydın insanın birlikte iş yapmasının önündeki en büyük engeldir

Aidiyet eksikliği Aydınlıyı yalnızlaştırır. Oysa memleketiyle ve hemşerileriyle gurur duymayan insan yok gibidir. Örnek Adanalı her bulunduğu ortamda “Adanalı olmakla” övünür.

Aydın’da ise çatal kazık yere gitmez, efe tek oynar sözleri halk arasında atasözü değeri kazanmıştır.

Halk devletten ne isteneceğini bilmeyince  milletvekillerini tayin, nakil dışında kimse rahatsız etmez telefonlara çıktıktan sonra bir Orta Anadolu, bir Karadeniz’e göre Aydın milletvekilliği Ankara’da en rahat olanıdır, onlara sorumluluğunu hatırlatacak  Ankara’da Aydın’ın bir lobisi yoktur.

O nedenle Ankara bürokrasinde Aydın siyasetçisinin pek ağırlığından da söz edilemez. Onun için sığdırılacak yer bulmakta zorluk çekilen bir il müdürü tereddütsüz Aydın’a gönderilebilir.

Bilindiği üzere Aydın uşağının bir özelliği de hem usluluğu hem de uysallığıdır. O nedenle kendi memleketinde siyaset yapma imkânı bulamayan kolayca Aydın’dan milletvekilliğini düşünebilir.

Ya da bir bürokrat bir hizmetli, bir memur atanması karşılığında sırtını bir siyasetçiye dayayarak Aydın’da bölgecilik yapmak da dâhil istediği gibi at oynatabilir,

DÖRT: Bu sözünü ettiğimiz konularda sorumluluk üstlenmemelerinden doğan ister muhalefet ister iktidara ait olsun siyasetçi sınıfına bir konfor alanı sağlıyor. Onlar da bu konforun rahatlığı ile Aydın’ın sorunlarıyla ilgili sorumluluk almaktan kaçınıyorlar.

Oysa Eskişehir, Kayseri, Konya, Gaziantep gibi çoğu Anadolu kenti yerel yönetimleri yenidünya düzeninin başlangıcı 1990’lı yıllardan başlamak üzere kentlerini ticarette, yatırımda ve alt yapı eksiklerini gidermede gösterdikleri yoğun çaba sonucu gerek yurt içinde gerek yurtdışında rekabet edecek konuma getirmede hayli yol aldılar.

Şimdi de ileriki günlerde daha fazla hissedilecek olan iklim krizi ile enerji gıda tedarikinin yol açacağı geçim sıkıntısını nasıl atlatacaklarının planlarını yapıyorlar.

Bunun karşısında Aydın milletvekilleri ve yerel yöneticileri de yeni gelişen dünya düzenini ıskalamada 1970’lerin lortlarının müdavimi oldukları Şehir Kulübü mantığı ile hareket ediyorlar.

Olacakların farkında olan yok değildi.,Yenidünya düzenin başlangıcı 1990’lı yıllarda  birinci sırada yatırım aracının ikinci konut olduğundan bahisle sanayici-Urhan Kurtulmuş- “Aydın’ın çocukları bu gidişle İzmir-Denizli asfaltında gazoz satarlar,” demişti.

O gün geldi, çattı ancak gençler satacak ne gazoz ne de yer bulabiliyorlar.