Annesinin, babasının, kardeşinin doğum gününde küçük de olsa bir hediye almak isteyen fakat aileden aldığı cep harçlığıyla hediye almayı gururuna yediremeyecek derecede onuruna düşkün bir genç aileyi hangi parayla,nasıl idare edecek?

Literatürde ‘ev hanımı’ vardı, günümüzde ona bir yenisi daha eklendi ‘ev gençleri ya da gençliği’…

Kavram ‘ne okuyan, ne çalışan ne de iş arayan, vaktini evde geçiren gençleri’ ifade ediyor.

Her ailede olmasa bile akrabasında, tanıdıkları arasında ya da yakın çevresi, konum, komşuda  herkesin bildiği ,bu tanıma uyan gençler vardır.

Ev gençliğinin arka planında iş aramaktan bıkkınlık, referans bulmada çaresizlik, diplomasına denk iş bulmada zorluk, çalışma koşulları ve ücret yetersizliği vardır.

Çoğunluğu üniversite eğitimlidir, içlerinde pek azı liseyi bitirmiş veya yarıda bırakmış  olanlar varsa da onlar azınlıkta kalır.

Yığılma 1990’lı yıllarda üniversite kapısında yaşanıyordu. Zamanın iktidarları popülist bir yaklaşımla çözümü, lise açar gibi “her vilayete bir üniversite” açmakta buldu.

Ardından da ilçeler ekonomik getirisi için bölüm açmada yarışa girdi. Bu gelişmeleri vakıf üniversiteleri takip etti, böylece her il ve ilçe üniversite bölümleri ile doldu ancak içlerinde pek azı üniversite kenti olabildi.

Günümüzde 131 devlet Üniversitesi 75 vakıf üniversitesi, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi, Polis Akademisi ve Milli Savunma Üniversiteleri ile birlikte toplamda 209 üniversite var.

Bu üniversitelerde 2021-2022 öğretim yılında 8 milyon 296 bin 959 öğrenci eğitim hizmeti alıyordu. Bir öğrencinin maliyeti ise ortalama 9 bin Dolardı..

Bu veriler gıptayla karşılanacak genç bir nüfusa sahip olduğumuzun göstergesi.

Şüphesiz kalkınma hamlesini henüz tamamlayamamış bir ülkenin kısa sürede diğer ülkelerle arasındaki açığı kapatmada üniversiteler lokomotif görevi görürler ama ne var ki, bunda birinci şart gençliğin bu enerjisini fırsata dönüştürecek, planlı doğru politikalar takip etmektir.

Yoksa ister ortaöğretim ister üniversite olsun eğitim toplum realitesinin/ gerçekliğinin dışına çıkar ki, günümüzde yaşanan tam da budur.

Onun için devlet bir taraftan üniversite planlaması yaparken diğer taraftan da   üniversite mezunlarına kariyerlerine uygun nitelikli iş alanları açması gerekir ki,, üniversite açılmasını istihdam politikaları takip etmezse günümüzde olduğu gibi ülkede diplomalı genç işsizler sendromu yaşanır ve verimli ovada  boşa akan su gibi  gençlerin enerjisinden yeterince yararlanmak mümkün olmaz. .

İşsizlik karşısında siyasetçilerin savunduğu üniversiteyi açarken devlet kimseye iş garantisi vermedi tezinin o nedenle bir geçerliliği yoktur.

Çünkü ev gençliğini hayattan ümidimi kestiren ve eve hapseden nedenlerin başında 1990’lı yıllarda her vilayete bir üniversite sloganıyla o günkü üniversite kapısındaki yığılmanın ötelenmesi gelir

1990’lardaki üniversite kapısındaki yığılma, mezunlara yeterince nitelikli iş üretilemediği için bu gün devletin kapısındadır.

Bunun bir sonucudur ki, OECD (Ekonomik İş Birliği Örgütü) verilerine göre 36 ülke arasında 20-24 yaş aralığında “ev genci” oranında Türkiye en yüksek olan ülke. Bu yaş aralığındaki gençlerin üçte biri bir eğitim kurumuna kaydı olmadığı gibi bir işte de çalışmıyor.

Ailelerinden harçlık almayı gururlarına yediremedikleri için-genelde üniversite bitirenler- günlerinin önemli bir kısmını evlerinde geçiriyorlar ki, çoğunluk bundan oldukça rahatsızlık duyuyor.

Şüphesiz Covid-19 süreci ve ardından gelen ekonomik kriz her alanda işsizliğin dolayısıyla ev gençlerinin artmasını da tetikledi.

2021 verilerine göre genç işsizliği son bir yılda yüzde 8,8 artarak yüzde 25,3 seviyesine yükseldi ve bu durumda her 10 üniversite diplomalıdan 4’ü işsizdir.

İşsizlikte bir diğer gerçek var ki, Türkiye 5 milyon 700 bin “ev genciyle” OECD ülkeleri arasında birinci sıradadır.

 Bu rapora göre 2020’de Türkiye’de 1 milyon 73 bin genç iş bulma ümidini yitirdiği için sistemden kendini dışladı.

Ayrıca işi olanların da ilgisiz işlerde, düşük maaşla çalışmak zorunda kaldıklarından hallerinden memnun olduğu pek söylenemez, çünkü çoğu yoksulluk sınırının altında çalışmaktadır.(Osman Gençer, Haber Türk,04,09 2021)

Gençlerin bu can yakıcı “eve kapanma” durumunu ABD veya Almanya örneğini ileri sürerek uluslar arası ekonomik daralmayla savunacaklar çıkabilir.

.Ancak unutulmaması gerekir ki, gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerde ev gençleri dönemseldir ve bu olağanüstü durumun geçici olduğu inanç ve ümidi vardır.

Bizde ise iş bulmada zaten ümidini yitiren gençlerde covid-19 ve ardından gelen ekonomideki daralma tuz, biber etkisi yapmış olayın kronikleşmesine neden olmuştur.

Ev gençlerinden en fazla canları yanan, uykuları kaçan ise aileleridir.

Bu ailelerin çocuklarını ne ümitlerle ve zorluklarla okuttuklarını ve onların hayatlarının en verimli çağlarını evde geçirmek zorunda kalmalarına nasıl üzüldüklerini bilmek için kahin olmayı gerektirmez anne, baba olanın birazcık empati yapması yeter de artar, sanırım.

O anne, babalar her ne kadar çektikleri acıyı hissettirmemeye, çocuklarına moralli görünmeye çalışsalar da işsizlik sendromu yaşayan bir evlatla aynı ortamı paylaşmak sanıldığı kadar kolay değildir.

Bir de siz o anne babadan bu yaşına rağmen harçlık almak zorunda kalan gencin onur ve gururunu düşünün…

Diğer taraftan anne, baba çocuklarını evermek, mürüvvetini görmek ister, genç de buna taraftardır ama düzenli bir iş olmayınca geçim nasıl sağlanacak sorusunun yanıtı belirsiz olduğu için kimse evlilikten kapak bile kaldıramaya esaret edemez.

Annesinin, babasının, kardeşinin doğum gününde küçük de olsa bir hediye almak isteyen fakat aileden aldığı cep harçlığıyla hediye almayı gururuna yediremeyecek derecede onuruna düşkün bir genç aileyi hangi parayla,nasıl idare edecek?.

Velhasıl gençlerin durumu insanın içini acıtıyor.

Daha da can yakıcı olansa bu köklü soruna çözüm üretmekle yükümlü olan siyasetçilerin sanki her şey yolundaymış gibi davranmaları üstüne üstlük her seçimde   mavi boncuk dağıtarak işsizliği ı istismar etmeleridir.

Oysa devlet ev gençlerine çözümle birlikte yılda Bir milyon 200 bin kişiye iş sağlasa bile işsizlik bitmeyecek, yerinde sayacaktır.

Ama kimin umurunda?