İslamiyetin ilk yıllarında bir gün Mahzunoğulları kabilesinden Fatıma adında asil bir kadın hırsızlık yapar. O kadının cezalandırılmaması için ashabdan Hz. Üsame b. Zeyd'i Peygambere gönderdiler. Hz. Peygamber bu duruma çok kızar, kızmaktan da öte üzülür. Ve şöyle der;

"Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah'ın kanunu karşısında aracı olmaya kalkışıyor. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.”[1]

Peygamber çok açık bir şekilde inananları uyararak, "Bir kavmin (devlet, mahkeme, aile ve fertleri arasında) hak ve adaletten uzak hükümler verilirse, O kavimde mutlaka kan dökümü yaygınlaşır."[2] demiştir.

15-16 Temmuz tarihlerinde Türkiye’de bir darbe girişimi yaşandı. Demokrasi tarihimizde 27 Mayıs ve 12 Eylül süreçlerinden sonra, ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetlerinden bir grup tarafından yönetime el koyma girişimi yaşandı. Hiçbir isim ve nam altında, hiç kimsenin darbe girişiminde bulunması kabul edilemez. Asıl olan demokratik, hukuk devletidir.

Fakat 15 Temmuzdan sonra ilan edilen olağanüstü hal ve yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerle;

*On binlerce insan savunma hakkı dahi verilmeden mesleklerinden atıldı,

*Birçok kuruma el konuldu,

*Binlerce vatandaşın malına el konuldu,

*Birçok özel hukuk tüzel kişiliğine (şirket, vakıf, dernek) savunma hakkı dahi verilmeden kayyuma teslime edilmiş, malvarlığına kayıtsız şartsız el konuldu;

*On binlerce insan, haklarında herhangi bir soruşturma olmamasına rağmen, sadece 15 Temmuz öncesi söz konusu kurumlarda çalışmış olması nedeniyle hiçbir yerde çalışmasına izin verilmedi,

*Hukukun temel ilkesi masumiyet karinesi yerle bir edildi.

Darbe girişimi sonrasında, ülkenin yaraları sarılmadan hızla Anayasal sistemin değiştirilmesi süreci başlatılmış ve 16.04.2017 tarihinde Referandum gerçekleştirilmiştir.

Referandum süreci, adil ve eşit koşullarda gerçekleşmemiştir. Bir yanda devletin bütün olanakları son zerresine kadar “Evet” için kullanılırken, “Hayır” ı tercih edecek olanlar tehdit edilmiş, ötekileştirilmiştir.

16.04.2017 günü hukuk tarihine geçecek bir gece yaşanmıştır. Referandum sürecinde yaşananları AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Bürosu (DKİHB) ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) üyeleri tarafsız olarak incelemiş ve rapor olarak sunmuştur [3].

Gözlemlerine ilişkin soruları yanıtlayan AGİT heyetinden Cezar Florin Preda, "Son dakika yapılan değişiklikler, sayım prosedürü ile ilgili önemli bir güvenlik mekanizmasını devre dışı bırakmıştır" diyerek, medyanın referandum yayınlarının da "tek taraflı" olduğunu ifade etti.

AGİT heyetinin "İlk bulgular ve sonuçlar" başlıklı raporunda dile getirilen hukuka aykırılıklar şu şekilde belirlendi;

16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu eşit şartlara sahip olmayan bir ortamda gerçekleşmiş ve kampanyanın iki tarafı eşit olanaklara sahip olmamıştır.

Altyapı projelerinin açılış merasimleri gibi devlet törenleri kampanya amacıyla kullanılmış, ilgili şehirlerde etkinlik günleri için kamuya ait toplu taşıma araçları sürekli olarak ücretsiz kullanıma sunulmuştur.

Seçmenlere tarafsız bilgi sağlanmamıştır

Referandum, başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen vazgeçilmez olan temel özgürlüklerin kısıtlandığı bir olağanüstü hal altında gerçekleşmiştir.

Medyada tek bir tarafın baskın şekilde yer alması ve medyaya yönelik kısıtlamalar seçmenlerin çoğulcu fikirlere erişimini azaltmıştır.

Cumhurbaşkanı ve birtakım ileri gelen devlet yetkililerinin "Evet" kampanyasına etkin katılımı nedeniyle kampanya dengesiz olmuştur.

Kampanya dili birtakım üst düzey yetkililerin "Hayır" destekçilerini terörist destekçileri ile bir tutması ile lekelenmiştir.

"Hayır" destekçileri kampanya faaliyetleri sırasında çok sayıda durumda polis müdahaleleri ve şiddet içeren saldırılar ile karşı karşıya kalmışlardır.

Sayım süreçlerindeki son değişiklikler önemli bir emniyet tedbirini ortadan kaldırmış ve bu değişikliklere muhalefet tarafından itiraz edilmiştir.

YSK sürecin bazı yönlerine yönelik düzenlemeler yapmış ve talimatlar vermiş olsa da yasal çerçeve "gerçekten demokratik bir referandum gerçekleştirmek için" yetersiz kalmıştır.

Anayasanın 72 maddesini etkileyen 18 maddelik anayasa değişikliği teklifi, tek bir paket halinde oylanmıştır. Bu durum seçmenlere değişikliklerle ortaya konan farklı konuların her biri için ayrı ayrı tercih yapma şansını sağlamamıştır.

Önerilen değişikliklerin hiçbiri oy pusulalarında yer almamış; seçmenlerden basitçe "Evet" veya "Hayır" seçeneklerinden birini seçmeleri istenilmiştir.

Sandık Kurullarında siyasi partilerin temsili tümüyle dengeli olmamıştır ve muhalefet partileri tarafından atanan 170 sandık kurulu başkanının reddedilmesi ile olumsuz şekilde etkilenmiştir.

Birleşmiş Milletler rakamlarına göre Güneydoğuda yerlerini çeşitli nedenlerle terk etmek zorunda kalan 355 ila 500 bin kişi seçmen kaydı konusunda sıkıntı yaşamıştır. Referandum gününde, URGH gözlemcileri bu seçmenlerden bazılarının oy kullanamadığı yönünde bilgilendirilmiştir.

Kamu kaynaklarının kötüye kullanımına dair durumlar ülke çapında gözlemlenmiş ve medyada geniş şekilde yer almıştır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, sandıkların açılmasına dakikalar kala aldığı karar ile mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılacağının açıklanması açıkça hukuka aykırıdır.

Neden hukuka aykırı?

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 77/4.maddesi “Sandık kurulu, and içme, sandığı yerleştirme, kapalı oy verme yerini düzenleme işlerini bitirdikten sonra, hazır bulunanlar önünde, birleşik oy pusulalarını sayar, her birinin üzerine, sandık kurulu mühürünü basar, böylece üzerinde sandık kurulunun mühürü bulunan birleşik oy pusulalarının sayısını tesbit eder.” hükmünü içermektedir. Bu maddeye göre oy pusulasının her birinin mühürlenmesi sandık kurulunun görevidir.

Kanunun 98/4.maddesi “Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır.” hükmüne göre üzerinde sandık kurulunun mührü bulunmayan oy pusulaları kesinlikle geçersizdir.

Kanunun 101/3 maddesi uyarınca “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan” oy pusulaları açıkça geçersiz sayılmıştır.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 77, 98,101 ve 103 maddeleri açıkça mühürsüz olan oy pusulalarını geçersiz saymaktadır.

Hemen şu soru akla geliyor. Yüksek Seçim Kurulu 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 77,98,101 ve 103 maddelerini ortadan kaldıracak şekilde karar verebilir mi?

Yüksek Seçim Kurulu’nun bir kanun hükmünü değiştirmeye yetkisi yoktur, ancak kanunu uygulamakla görevlidir. Kanuna aykırı davranmak ise açıkça suçtur.

Geldiğimiz nokta itibariyle yaşananlar, yasalarımıza ve evrensel hukuk kurallarına aykırıdır. İslamiyet’in başlangıcında, Peygamberimizin adaletle ilgili verdiği örnekleri gördükçe, yaşananların manevi dünyamızdaki tahribatı her yönüyle ortaya çıkıyor.

Her ne yaparsanız yapın adaletli davranın, adil olun. Bir karıncanın hakkının korunduğu evrende, yapılan her haksızlık yaşam ağacına indirilen bir darbedir. Adalet, havadaki oksijen gibidir. Adalet duygusu ile insan ve toplum kendini güvende hisseder ve gelişir. Adaletin yerini korkuya bıraktığı sistemler bu nedenle yok olmaya mahkûmdur.

Referandum sadece bir tercih tespitidir. Hak ihlali ise ahlaki bir darbedir…

 

 

[1] Buharî, Enbiyâ, 54; Meâzî, 53; Hudûd, 11-12; Müslim, Hudûd, 8-9; Ebû Dâvûd, Hudûd, 4; Tirmizî, Hudûd, 6; Nesâî, Sârik, 6; İbni Mâce, Hudûd, 6.

[2] İmam Mâlik, Muvatta, Cihad, 26.

 

[3] http://www.bbc.com/turkce/39620428

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA