İlk gözüme çarpan, menüdeki marine balıklar, tartarlar ve çiğ dilimler bölümü... Her ne kadar damağı gelişmişlere veya farklı tatlara açık olanlara hitap etseniz de, menüye çiğ balık bölümü açmak bizde yürek ister. Hele de bu menü, klasikleşmiş lezzetleriyle dimağımızda yer etmişse... Ulus 29’daki iddialı değişikliklerin ilk göstergesi bu oluyor benim için.

Malum, yüksek mutfak servis eden şık yerlerin popülerliğini uzun süre aynı canlılıkta muhafaza etmesi pek kolay değildir İstanbul’da. 20, hatta 10 yılı deviren kaç yer sayabiliriz ki? Bir elin parmakları kadar ancak... Bu yüzden sürekli gitmesek de onların varlığını koruması bize garip bir güven duygusu verir. Varlıklarını sürdürmeleri için de doğru zamanda doğru hamleler yapmaları gerek tabii. İşte Ulus 29, bu ara menüsündeki radikal değişimlerle dikkatimizi çekmeyi başaranlardan...

Metin Fadıllıoğlu 1983’te burayı açtığında şehrin gece hayatında ve yeme-içme dünyasında fırtınalar estirmişti. Ben ilk açılış zamanlarına yetişemedim ama etrafımdaki havalı büyüklerimin en çok gittiği yerdi o dönem. İçmimar eşi Zeynep Fadıllıoğlu’nun yaptığı dekorasyon, yemekler, müzikler ve bir de bunlara ilaveten nefes kesen Boğaz manzarası...