Oysa seçim sonucunu belirleyecek, olası bir dip dalgaya neden olacak herkesin üzerinde durduğu gibi kararsızlar değil siyasi partilerin söylemlerinde hatırladığı, eylemlerinde unuttuğu bu gençlerdir.
Seçim tarihi henüz açıklanmış değil ama partilerin seçim hazırlıkları sanki seçim tarihi yarınmış gibi bütün hızıyla devam ediyor.
Gerçi seçim havası ekonomik sıkıntıların sürdüğü bir ortamda bu zorluklar yerine seçimi konuşmak iktidarın işine geliyor, olabilir.
Seçim hazırlıklarını erken başlatmak Cumhurbaşkanı adayları da belli olan Cumhur İttifakı bileşenleri AK Parti ve MHP’nin bu seçime ne kadar önem verdiklerinin de bir göstergesidir.
20 yıllık İktidarı her fırsatta sandıkta sona erdirecekleri iddiasını dile getirerek seçmeni motive etmeye çalışan muhalefet partilerinden oluşan 6’lı masa da aday belirleme işini YSK’nın seçim takvimini ilanına kadar ertelemiş gibi gözüküyor.
HDP Merkezli Sol İttifak Partileri de Cumhurbaşkanlığı adayı tespitinde izleyecekleri stratejiyi henüz kamuoyuyla paylaşmış değiller.
Ancak her üç ittifakın da umudu 50+1 oyla seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde kararsız seçmende ve gençlerde. Göstergesi ise partilerin bir hayli süredir bu kesimlere yönelik söylemleri.
Partileri ve ittifakları bilhassa gençleri kazanmaya sevk eden de her yıl mevcut seçmene 1 milyon 250 bin gencin katılması. Bu genel seçimlerde 5 milyon, yerel seçimlerde ise 6 milyon 250 bin oy kullanacak yeni seçmen demektir.
Partilerin umutlarını gençlere bağlama nedenlerinin başında da yerel seçimlerde yönetimleri muhalefete geçen Ankara, İstanbul gibi metropollerde büyükşehirlerin, seçim sonrasında yapılan araştırmalarda, el değiştirmesinde kesimin Z Kuşağı da denilen 18-26 yaş aralığındaki genç seçmenlerin etkili olduğunun tespiti geliyor.
Siyaset kurumunun peşine düştüğü bu yaş aralığında yaklaşık 10 milyon seçmen olduğunu düşünürsek bu kesimi acaba siyasi partiler bir seçmen kitlesi mi, yoksa partilerin ya da ittifakların Ülke’yi birlikte yönetecekleri genç beyinler olarak mı görüyor, sorusu akla geliyor.
Söylemlere bakılırsa ikincisinin geçerli olduğunu sanır ama iş eylemlere gelince birinci metodun uygulandığı yani gençlerin seçmenden başka bir şey olmadığı görülür.
Şayet partiler gençleri Ülke’yi birlikte yönetecek genç beyinler olarak görselerdi partilerde beyin takımları demek olan merkez karar ve yönetim kurullarında onlara da yer verirlerdi.
Hâlbuki uygulama tam tersidir.
Bu gerçeği AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin 50 ile 80 üye arasında değişen Merkez Karar ve Yönetim Kurulları’nın yaş ortalamalarında görmek mümkündür.
Ekonomi Tarihçisi Dr. Tuğrul Arık’ın tespitlerine göre AK Parti’nin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyelerinin Ekim 2020 verilerine göre yaş ortalaması 51, ,Başkanlık Divanı’nın ise 53’dür.
CHP’nin Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun yaş ortalaması ise 48,Başkanlık Divanı’nın ise 49,5’dur.MHP’nin Başkanlık Divanı’nın yaş ortalaması ise 58’dir.
Eylül 2020 verilerine göre en gençleri İYİ Parti’nin Genel İdare Kurulu yaş ortalaması 51,5 iken Başkanlık Divanı’nın ise 53’dür.
Ülkeyi yöneten Partili Cumhurbaşkanlığı Bakanlar Kurulu’nun yaş ortalaması ise Ekim 2020 verilere göre 51’dir.
Aynı verilere göre Ülke’nin ortanca yaşı ise 32,4’dür.2020 verilerine göre Başkanlık Divanında ortanca yaşa parti yönetimlerinden en yakın olanı 49’5 ortalamasıyla CHP’dir.
(Ortanca yaş bir ülkedeki nüfus en gencinden en yaşlısına kadar sıralandığında tam ortaya denk gelen yaştır ki TÜİK’in 2019 verilerine göre Ülke ortanca yaşı 32,4’dür.)
Siyasi partiler MKYK’da gençler yerine daha fazla yaşlılara yer vermelerini tecrübe mazeretine ve gençlik kollarında yeterince gence yer verildiği gerekçesine sığınarak savunabilirler.
Ancak ortanca yaş 32,4 hem olgunluk hem tecrübe hem de enerji olarak tam da bir milletin yararlanacağı yaş grubudur.
Bu veriler ışığında partilerin yönetim anlayışlarına bakıldığında genç kesimin yönetimin bir parçası değil salt seçmen olarak kabul edildiği görülür.
Bu durumda görünen o ki, bir taraftan umudunu Z Kuşağı, gençlere başlayan ve bu kuşağa yönelik söylemleri dilinden düşürmeyen diğer taraftan uygulamada partilerinin üst yönetim kademelerinde gençlere yer vermemek gibi bir paradoks var.
Oysa Ülke kayıtlı seçmeninin yüzde 33’ü 18-32 yaş aralığındadır ki, kayıtlı seçmeni yaklaşık 64 milyon kabul ettiğimizde bu kesim 21 milyon 200 bin seçmen demektir.
Siyasi partilerin bu kesime yönelik söylem ve eylem tutarsızlığı gençlerde hem siyasete hem de siyasetçilere karşı bir negatif algıya neden oluyor, bu da gençlerdeki siyaset kurumuna karşı olan güvensizliği büyütüyor.
Çünkü özgürlük ortamında büyüyen bu gençler hayata bakışlarıyla, sosyal çevre ve yaşantılarıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, geleceğe dair hayalleriyle, değişime açık dünya görüşleriyle parti yöneticisi yaşlı kuşaklarla aralarında dağlar kadar fark vardır.
Günümüz gençleri siyasi açıdan büyüklerin izini takip etmek yerine kendi rotalarından gitmekte eski kuşakların tersine birçokları da görüş ve düşünceleriyle büyüklerini etkileyebilmektedirler.
Parti yöneticilerinin onlara yönelik vaatleri içeren sözleri ise baba nasihati gibi algılanmakta ve pek kulak verilmeye değer bulunmamaktadır.
Çoğunluğu yüksek okul bitirmiş ya da okumakta olan bu kesimde rıza oluşturmak aynı ortamı eşit koşullarda paylaşmakla, anlayacakları dilden konuşmakla kısaca duygudaşlık bağı kurmakla mümkündür, onlara bu yaklaşımı gösterecek olanlar kendi akranları, yakın kuşakları veya gençlik psikolojisini çok iyi bilenlerdir.
Sonuç olarak bu yönüyle ihmal edilen, klasik siyaset metotlarıyla anne, babalarında rıza oluşturulursa gençlerin de onlar aracılığıyla oylarının kolay alınacağı varsayımı geçersizliğiyle günümüz siyasetinde büyük bir boşluk oluşturuyor.
Oysa seçim sonucunu belirleyecek, olası bir dip dalgaya neden olacak herkesin üzerinde durduğu gibi kararsızlar değil siyasi partilerin söylemlerinde hatırladığı eylemlerinde unuttuğu bu gençlerdir.
Bu algı yanılması aynı zamanda seçimi kazanmaya istekli ittifak ve partiler için bir fırsat da oluşturmaktadır.