Bu sözler bir havlu atmışlık halinin olduğunun göstergesidir. Eğer Üniversite yönetimi kendi personelinden kendi doktorları “bıçak parası” alıyor da engelleyemiyorsa varın vatandaşın halini siz düşünün
Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Bülent Kent geçtiğimiz günlerde (1 Kasım) Aydın basınıyla buluştu ve çalışmalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Toplantıda öne çıkan itiraf niteliğindeki sözleri de hastalardan doktorların kanunsuz aldıkları “bıçak parası” oldu.Katılımcılarda Hocamız sanki o konuda havlu atmış izlenimi uyandırdı.
Dedi ki:
“Aydın’da bıçak parası daha fazla. Mesela Ankara’da birçok açıdan bıçak parası gündemden düşmüş vaziyette. Diğer komşu illeri bilmiyorum,(Aydın’da) daha fazla olduğu söylendi bana.
Şimdi vatandaş bıçak parasını veriyor, sonra da bana mesaj atıyor, “Hocam sizin şu bölümdeki doktor benden şu kadar para aldı.”
Bize yazılı şikâyette bulunacaksın, biz de savcılığa suç duyurunda bulunacağız, sonra başvurduğumuzda savcı bilgi, belgeniz var mı diyecek. “Veremem tedavim devam ediyor,” diyor.
Ben bunu nasıl çözerim?
Twitter hesabından WhtsApp üzerinden yazılıyor, çok aktif şekilde kullanılıyor. Bizim personelimizden de alınıyor, maalesef doktorlarımız alıyor.
Ben uyarıyorum:
Bıçak parası rüşvettir, ceza kanunu açısından, suçtur, vatandaş bilgi, belge getirecek, sadece başhekimlik rektörlük olarak biz çözemiyoruz.”
Üniversiteden tedavi hizmeti alan Aydın insanı yandı ki hem de ne yandı!
Hocamızın bir olumsuzluk karşısında sergilediği rahat tavra bir çaresizliğin mi itirafı yoksa tükenmişliğin demeli?
Doğrusu hayal kırıklığı yarattı.
Bu sözler havlu atmışlığın göstergesi olduğu kesin.Fakat Hocamızdan beklenen bıçak parasıyla her halükarda mücadele edileceğiz çıkışı olmalıydı.Ortaya koyacağı tavır hiç olmazsa hastalara ve personeline moral verirdi..
Eğer Üniversite yönetimi kendi personelinden kendi doktorları “bıçak parası” alıyor da engellenemiyor, üstüne bir de şikâyet ediliyorsa varın hastaneden tedavi hizmeti alan vatandaşın halini siz düşünün
Vah ki, vah… Hani denir ya ölmüşüz de ağlayanımız yok,o haldeyiz.
Aslında alınan paraya “bıçak parası” dememek lazım. Doğru tanımı “elden alınan” suç niteliğindeki kayıt dışı paradır.
Konuyu Rektör Hocamız gündeme getirdiğinde Çine eski Kaymakamlarından Hasan Tütün’ün anlattığı, başından geçen-konumuzla da yakından ilgili- bir anekdotu hatırladım.
Hasan Tütün Iğdır’ın mahrumiyet yeri bir ilçesinde görev yapmaktayken denetim için gelen bir bakanlık müfettişini ilçede kalacak yer bulunmadığı için eşini memlekete göndererek uzunca bir süre evinde misafir eder.
Mutfak işlerinde bir hayli maharetli olan kaymakam misafiri ağırlamakta pek sıkıntı çekmez, birlikte yerler, içerler.
Aradan bir hafta, on gün geçtikten sonra müfettiş “Kaymakam Bey bunca zamandır siz bana bakıyorsunuz, eğer burada yemek yiyebileceğimiz bir yer varsa bir akşam da ben sizi ağırlamak isterim,” der.
İlçenin bir müfettişi ağırlayacak derecede olmasa da, tek lokantasındaki yemek sırasında müfettiş “Kaymakam Bey siz yardım adı altında birçok insana “bıçak parası” vermişsiniz, o neyin nesi,” der.
Kaymakam:
-Efendim ben bundan sonra daha ekonomik olması için parasını vermek yerine toptan almayı ve bıçak olarak vermeyi düşünüyorum, deyince müfettiş:
-Kaymakam Bey siz ya çok safsınız ya da kurnazsınız, der ve ardından da “keyfimizi kaçırmayalım, yarın hallederiz, yemeğe devam edelim, der.
Hepten canı sıkılan kaymakam:
-Efendim, benim moralim bozulacağı kadar bozuldu zaten, izniniz olursa konuyu açıklığa kavuşturalım, sonrasında yine devam ederiz, der.
Aralarında geçen bu konuşma üzerine kaymakamın kendini atlatmadığına kanaat getiren müfettiş:
-Kaymakam Bey, bıçak parası doktora verilen rüşvettir, siz insanlara yardım adı altında devletin bütçesinden rüşvet parası dağıtmışsınız, der.
Hocamızın da “bıçak parası” hakkındaki duyanda hayret uyandıran ve havlu atmışlık algısına neden olan açıklamaları duyanda biraz da kaymakamın bilmeden fakat iyi niyetle, devlet bütçesinden dağıttığı “bıçak parasını” çağrıştırıyor.
Son zamanlarda ADÜ’de doktorların elden aldıkları para iddialarının çoğaldığı bir gerçeğin ifadesidir, bunu kurumun birinci derecede sorumlusu söylüyor,burada problem sorun karşısında teslimiyettir.Havlu atmışlık dediğim budur.
Ancak işinde hileye ve istismara başvurmadan insanlık adına doğru ve dürüst çalışanların haklarını vermek adına ADÜ Hastanesi’ndeki bu para trafiğine açıklık getirmek gerekiyor.
Sayın Hoca’mızın itiraf niteliğindeki sözlerinden anlıyoruz ki, konuyla ilgili yeterince bilgilendirilmemiş. Sorunun kökünü kazımakla, hiç olmadı minimize etmekle, yükümlü olanlar görüldüğü kadarıyla acizliklerine Hocayı da ortak etmek istemişler.
Ve hastanedeki ameliyatlarda alınan her paranın “bıçak parası” olmadığını söylememişler. Demek ki,konu sekiz aydır,gizlenmiş, gündeme getirilmemiş.
Bilinmediği hastaneyi yakından,tanıyan doktor kökenli bir akademisyenin rektör yardımcısı olarak atanmamasından da belli.
Şayet her verilen paraya bıçak parası denecek olursa hem hadise genelleştirilmiş olur ki, bu açıkça hastaneyi töhmet altında bırakmak olurdu hem de olayı istismar eden, “elden para” alanlara karşı masum ahlaklı ve vicdanlı doktorların hakları yenmiş olurdu.
Mademki, Rektör Hocamızı yeterince bilgilendiren olmadı, O da görevine başladığı sekiz aydır misafir ağırlamaktan, birimleri denetlemek ya da bilgi edinmek için dışarı çıkmaya vakit bulamadı bari biz yardımcı olalım:
Demiştik ki; ameliyatlarda hastadan her alınana “”bıçak parası denemez,nedeni de::
BİR: Ameliyat olacak hastalara imzalatılan belgelerde de açıklandığı üzere eğer ameliyatı bizzat unvan sahibi öğretim üyesi doktorlar yaparsa asgari ücretin iki katına kadar aldıkları para yasaldır.
Ameliyat Hoca’nın gözetimde asistanlar tarafından gerçekleştirilmişse hasta her hangi bir ücret ödemez.
Eğer diz ve bel fıtığı ameliyatı gibi tıbbi malzeme gerekiyorsa hasta yerli malzeme kullanmak isterse yine para ödemez ama tercihi ithal malzeme olursa farkını öder.
Ameliyata karar aşamasında doktorlar yeterince hastaları bu konularda bilgilendirir ve her türlü ödeme belge karşılığında vezneye yapılır.Ama ne var ki, hastalar yapılan bu ödemeye de bıçak parası diyebiliyorlar.
İKİ: Hocalar pazarlık sonucu hastane ve anestezi payları düşülerek kendilerine ait ücreti elden isteyebilirler ki,ilk bakışta hasta lehine gibi görünen bu eylem hem ahlaki hem hukuki açıdan suçtur.
ÜÇ: Dışarıda muayenehanelerde özel tedavi hizmeti alan bir hasta her hangi bir ücreti ödenmeden hastane imkanları kullanılarak, Hocalar tarafından paralı ameliyat edilirse o da suçtur.
Demem o ki, Üniversite Hastanesi’nde ameliyat olan her hasta vezneye yatırdığı parayı “bıçak parası” olarak tanımlayabilir. Rektör Hocamız işinde dürüst olan hocaları zan altında bırakmamak adına bu ayrımı yapmalıydı.
Diğer taraftan rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk eylemi Rektör Hocamızın önerdiği gibi insanların ihbarlarıyla çözülebilseydi ne bu kadar kolluk kuvvetine ne bunca istihbarat elemanına ne de yargıya ihtiyaç kalırdı.
Girift sorunları milletin huzur ve güvenliği için çözmek için ayrıca devlet adamı olmayı da gerektirir.
Bu açıdan bakıldığında üst düzey bir yönetici olmak herkesin harcı değildir. Ama ne var ki, bizim insanımız yönetmeye heveslidir ancak ne ile yöneteceğini bilmez. O bilmediği de yönetim kültürüdür.
Hele bir de ekibini kurarken ehliyet ve liyakatlilerden değil de,birilerinin referansıyla onun,bunun adamı arasından seçerse her türlü atlatmaya ve algı operasyonlarına açık olurlar ve kolayca yanıltılabilirler..
Çünkü bizim yönetim sistemimiz zafiyeti kaldırmaz, yumuşak huyluluk belirili bir zaman sonra istismara dönüşür. At sahibine göre kişner sözü bu gerçeği ifade eder.
Buna bağlı olarak Rektör Bülent Kent’in doktorların “elden para” almalarına ürettiği çözümsüzlük yönetimin acizliğine yorumlanabileceği gibi bu şekil havlu atmışlık algısı olayı istismar edecekleri yüreklendirebilir.
Ayrıca devlet yönetiminde genel kuraldır, bir devlet adamı bir sorun karşısında mazeret üretme hakkına sahip değildir, çözüm üretmekle yükümlüdür.
Sorun olan her yerde eskilerin deyimiyle “devlet adamı fıkdanı(yokluğu)” söz konusudur ki,bu konu bir devletin yıkıma neden olabilir
Devletin her bir memuruna devlet adamı denemeyeceğini belirtmiştik. O halde kimdir devlet adamı?
Devlet adamı dostunu ve düşmanını devlete göre belirleyendir. Devletten başka bir yerden emir ve güç almayandır. En önemlisi de devletin hem vicdanı hem de sesi olandır.
Alt birimlere seçtiği görevlileri devlete ve kurumlara üreteceği hizmeti ölçü alarak seçendir. Güç kaynağı ise ne siyasettir, ne cemaattir, ne de ideolojidir yasalar ve adalet üzere yönettiği kurum personelidir.
Bir devlet adamı karşılaştığı sorunların cinsi, sayısı, ciddiyeti ne olursa olsun onların altında ezilemez. Ufkunu karartamaz. Sorunlarla baş etmede pes edemez. Çare yerine çaresizliğe talip olamaz.
Devlet aklıyla, meşruiyet içinde, her sorunun çözümü vardır yeter ki, yönetici o azim ve iradeyi gösterebilsin.
Adnan Menderes Üniversitesi çalışanlarının ve Aydın insanın Rektörleri Prof.Dr. Bülent Kent’tten sabırla bekledikleri “bıçak parası” benzeri sorunların çözümünde o azim ve iradeyi ortaya koymasıdır.
Zira gün çarığı,çarık da ayağı fena halde sıkıyor.,