Bilim, evrenin öznel (sübjektif) algılanmasının nesnel (objektif) yorumudur. Nesnel mantık sayesinde tüm akıl sahiplerinin üzerinde birleştiği kurallar oturtulur. Basit bir deyişle, aklın yolu bir olur. Günümüzde üniversiteler, bilimin en fazla geliştirildiği ve anlatıldığı bilim tarlalarıdır. Peki ama bilim tarlalarımız yeterince verimli mi? Verimli olan ve olmayan akademisyen nasıl ayrılmalı?

Bilim doğayı gözlemlemekle başlar. Doğanın aslında insan beyninin karmaşıklaştırdığı basit kuralları, örgütlenmiş uygarlıkta pek de değişmez. Her türlü üretim aşamasından yüksek verim almak için doğanın basit kurallarını uygulamak kanımca yeterlidir. Gelin bilim tarlalarımız olan üniversitelerimizi basit verim örneğine uyarlayalım ve daha verimli olmak için ne yapmak gerekir sorusuna kafa yoralım.

1- Uygun toprak seçimi: Üniversiteler için toprak insandır. Yeterli sayıda insanın olduğu her yer, bilim için, üretmek için kullanılabilir. Özellikle ülkemizdeki gibi nadasa bırakılmış topraklar ekilip biçilmeyi bekler. Ancak üzerinde yıllarca ağır kayaların (padişahlar, ağalar, baskıcı ve tek adamcı politikacılar) bindiği bu topraklardan, kaya ve ağır taşları ayıklamak gerekir.

2- Toprağın havalandırılması: Tohumun yetişebilmesi için hava, bilimin gelişebilmesi için özgürlük gereklidir. Özgürlük düşündüğünü içsel ve dışsal bir baskı olmadan dile getirebilme; nesnel (objektif) kurallarla doğru olduğu kabul edileni yapabilme iradesidir.

3- Toprağın zenginleştirilmesi (gübreleme): Bazı insanlar bilimsel üretkenliğe daha yatkındır. Bu insanlar bir çocuk gibi doğayı ve evreni merak eden, sorular soran, öğrenmekten zevk alan ve bu zevki çevresindekilerle paylaşarak aşılayan insanlardır. Bu insanların bilimsel üretkenlik için doğal bir eğilimi vardır ve bulundukları üniversiteleri zenginleştirerek bilimsel verimliliğe katkıda bulunurlar. İnsanları organize edip güdüleyen, bilime ve üretkenliğe inanmış, narsist olmayan liderler de toprağın diğer zenginleştiricilerindendir.

4- Uygun tohum seçimi: İhtiyaç duyulan ürünlerin ne olduğuna karar vermek en önemli basamak olmalıdır. Bu, önceliklerin belirlenmesi ile yapılır. Öncelikler arasından toprak-tohum uyumu en yüksek olan ürün seçilmelidir. Örneğin güneşin bol olduğu topraklarda, güneş enerjisine dayalı teknolojilerin geliştirilmesi gibi. Bu seçimde bölgesel doğal kaynaklar planlamada göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle ülkemizde yeni kurulan üniversitelerin her birinin bir misyonu, önceliği olmalı; bu öncelikler ülke ve bölge planlamacıları ile tartışılarak belirlenmelidir. Bu anlamda üniversite ile yerel yönetim işbirliği önem taşır.

5- İç döllenmeden (inbreeding) kaçınma: Birbirine benzeyen veya aynı aileden iki tohumun birbiriyle döllenmesi kısırlığı getirir, verimi düşürür. Ne yazık ki ülkemizdeki birçok köklü üniversite kendi yetiştirdiği kişiyi kendi kurumunda tutma eğilimi ile bu doğa kuralına ters bir tutum sergiler. Tartışma ve farklı fikirlerin hoşgörülü birleşmesinden doğacak dinamizm böylece kaybedilir. İnsanlar ve bilim uykuya dalar.

6- Suya kavuşamama: Topraktan yeterince verim alabilmek için sulama gerekir. Toprak için yağmur ne ise üniversite için adalet odur. Adil olmayan yöneticiler tarafından yönetilen bölümler, fakülte veya üniversitelere öfke ve kin tohumları ekilir, ortalığı ayrıkotları sarar. Ne yazık ki ülkemizde özellikle popülist bir mantıkla yapılan rektörlük seçimleri adaletin önündeki en büyük engellerdir. Seçimden sonra farklı adayları destekleyen öğretim üyeleri birbirine düşman olur, ekip birliği yok olur. İktidar sahibi rektörler kendi destekçilerini göklere çıkarır, karşıtlarını kendince cezalandırır. Yağmurlarla sulanamayan toprak için umut olabilecek su pınarları da işe yaramaz. Çünkü baskıcı ve narsist yöneticiler olarak niteleyebileceğimiz büyük ve ağır, yerinden kıpırdatılamayan kayalar su pınarlarını tıkar, toprağın sulanmasını, tohumun filizlenip tomurcuklanmasını engeller.

7- Ayrıkotlarının ayıklanması: Ayrıkotları toprağın üretim amacına uygun olmayan; yanlış yerde bulunan ürünlerdir. Başka amaçlarla başka ortamlarda kullanıldığında topluma yararlı olabilecekken narsistik ihtiyaçlar, yönetme ve güç isteği gibi bilimin doğasına uygun olmayan yerlerde yetiştiklerinden zararlı olurlar. Tohumları ve toprağı kendi istekleri doğrultusunda manipüle etmeye çalışıp verimliliği düşürürler.

Ayrıkotları ile bilime uygun tohumları ayırt etmek, en başta belirttiğim nesnel (objektif) bilim kurallarını uygulamakla mümkündür. Basitçe 'aynası iştir kişinin lafa bakılmaz' atasözü ile yüzyıllardır vurgulanan kuralın işitilmesidir aslında. Her tohumun, yani her akademisyenin verimliliği yapılandırılmış objektif kurallarla sorgulanmalı ve yetkilendirme bu puanlamaya göre yapılmalıdır. Bu puanlamada sadece bilimsel yayın sayısının sorgulanması yeterli değildir.

Ek olarak a) yayınların etki faktörü, b) ulusal ve uluslararası bilim faaliyetlerine katkısı, aldığı eğitimler, sertifikalar, patent hakları, c) kalitenin müşteri memnuniyeti olduğundan hareketle yetiştirdiği üniversite öğrencisi ve asistanların öğretim üyesini verdiği eğitime dair puanlaması, d) bulunduğu üniversite veya şehrin kültürel gelişimine olan katkısı sorgulanmalı ve yapılandırılmış olarak puanlanmalıdır (Not: Örnek olarak Harvard Üniversitesi'nde öğretim üyesi yükseltmelerinde benzer kriterler kullanılmaktadır. Konu bir başka yazı başlığı olacak kadar kapsamlı olduğundan burada ayrıntıya girilmeyecektir). Bu sorgulamalar sonucunda elekten geçen ve geçmeyen tohumların belirlenip, uygun olmayanların ortamdan uzaklaştırılması verimli bir üretim için şarttır.

Âşık Veysel’in deyimiyle 'benim bilge dostum, kara topraktır