Değerli Aydınpost okuyucuları deprem sonrası inanınki içimden yazmak gelmedi, aradan 17 gün geçtiği halde hayat devam ediyor, Bu yüzden kaldığımız yerden devam edeceğiz, Başlıkta da gördüğünüz üzere depremde Hatay'da yıkılan Habibi Neccar Cami ve Türbesi, Camii, Mimar Sinan ve Selimiye'yi bu haftaki köşe yazımda ele alacağım, okudukca şaşıracaksınız;
Hatay yani Antakya'ya yolu düşen her gezgin Habibi Neccar Cami ve Türbesi, Habibi Neccar Tabiatı Koruma Alanı, Habib-i Neccar Kültür ve Eğitim Vakfı, Habib-i Neccar Müzesi,Habib-i Neccar Tatlıcısı, bölgeye gelen zamanı olan herkes yazdığım yerleri mutlaka gezme görme imkanı olmuştur.
Habib-i Neccar Camii ANTAKYA'DA Bulunan tarihi cami Kurtuluş Caddesi üzerinde bulunan Cami, Antakya Şehrinin Müslüman Araplar tarafından fethedildiği 7.yüzyılda inşa edilmiş eski bir caminin yerinde 11. yüzyılda memluklular döneminde inşa edilmiş 19 . yüzyılda Osmanlı mimari tarzında yenilenmiştir. Hatay'da deprem tarihi yerleri 'de vurdu, 14 Asırlık Cami yıkıldı.Türkiye Kan ağlıyor.Kahramanmaraş'taki art arda depremler, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde adeta yıkıma neden oldu.Depremden en fazla etkilenen illerden biri olan Hatay'da çok sayıda bina yerle bir oldu, Büyük felaket tarihi yerlerin 'de hasar alıp yıkılmasına neden oldu, yıkılan yerler arasında Anadolu'nun bilinen ilk camilerinden olan Habibi Neccar Camii de yer aldı,Hatay'da bulunan ve en eski cami olarak kabul edilen Ulu Cami, Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük deprem sonrası Ulu cami'de yerle bir oldu.
Asrın Felaketi ardından konumuza dönecek olursak sırasiy'la; Cami: Toplayan, bir araya getiren anlamını içeren"cami"kelimesi,Kuran-ı Kerim'de Al-i İmran ve Nisa surelerinde geçer.Al-i İmran suresinde kıyamet günü insanların toplanıp bir araya getireleceği anlatılır.Nisa suresinde yine insanların kıyamet gününde Allah'ın huzurunda toplanacağı ifade edilirken ayrıca münafıklarla kafirlerin cehennemde toplanacağı bildirilir.
Ayrıca "cami" kelimesi Allah'ın 99 seçilmiş güzel isminden biri olup,toplayan manasındadır.
Allah'ın birliğini "Tevhid" olarak ele alırız ve Allah, üç tevhidi yüce varlığında toplar. Tevhid:bilmek, inanmak anlamını içerir.
1. Tevhid-i Ef'al :Her yapılan iş, Allah'ın işidir.
2. Tevbhid-i Sıfat: Allah tüm sıfatları varlığında toplar.
3.Tevhid-i Zat: Allah bütün varlıkların görüntüsünün tek kaynağıdır.
Böyle cami, "toplayan " ismi özellikle tevhidin sıfat ve zat kademelerinde Allah'ın isimlerinden biri olarak karşımıza çıkar.
Kur'an-ı Kerim'de geçtiği yerlerdeki manasından ötrü, Müslümanlar ibadet yerlerinin adı olarak "cem olmak"(toplanmak,bir araya gelmek) kökünden gelen "cami" kelimesini kullanmışlardır.
Mescit," secdeye varılan yer" olarak tanımlansa da yüzyıllardan beri kullanım ölçüleri itibariyle kazandığı anlama göre; içerisinde cuma ve bayram namazları kılınmayan, minaresiz ve minbersiz ibadet yeri anlamındadır.
İslam tarihine bakıldığında ibadet için kullanılan yerlerin önceleri evler, mağaralar ve buna benzer gizli yarı gizli mekanlar olduğu anlaşılır.Dini mimari örnekleri olan mescit ve cami yapılarının oluşturulması ve günümüze kadarki gelişimi, Hıristiyan dini mimarisinin örnekleri ile benzer süreçlerden geçmiştir. Şöyle ki, Hz Muhammed'in tebliği ile Müslümanlığı kabul eden ilk Müslümanlar, onunla birlikte ibadet etmek için Kabe'ye gitmektedirler. Keza Kabe,cahiliye dönemi Araplar için de bir ibadet merkezi olup olanlar da Kabe'ye tavaf ederek çok tanrılı dinlerine tapınım göstermektedirler.
Hz.Muhammed ve az sayıdaki ilk Müslümanlar, çeşitli baskılar neticesinde oluşan siyasi sebeplerden dolayı Kabe'de ibadet yapamaz hale gelirler ve bu ortam onları gizli mekanlara yönlendirir.
Tarihçi İbn Kesir'e göre;İslam tarihinde ilk mescidi, Ammar B. Yazir yapar. Lakin Mekkeli müşriklerin (İslam'a inanmayan ve zarar verenler) İşkenceleri neticesinde Ammar, Allah 'a ve Hz Muhammed'e inanmadığını söyler.
Yoğun işkenceler altında istemeyerek de olsa İslam'ı inkar eden Ammar, canını kurtardıktan sonra soluğu Hz.Muhammed 'in yanında alır ve durumu izah eder. Bunun üzerine Hz. Muhammed, o anda inen bir ayeti(Nahl suresi, 106 ) Ammar 'a ileterek içini ferah tutmasını ifade eder. Bu ayet, zorda kalan bir kimsenin, kalbinde iman olduğu müddetçe, dine aykırı konuşmak zorunda bırakıldığında,böyle konuşmasında bir günah olmadığını haber verir.
Böylece açıktan Kabe'nin etrafında ibadet etme olanağını yitiren Ammar, evinin bir köşesini mescit olarak kullanmaya başlar.
İkinci mescidi ise, Hicret'ten bir süre önce Hz.Ebubekir, kendi evinde yine benzer siyasi baskılar neticesinde oluşturmuştur.
Zamanla baskı ve işkencelerin şiddeti artınca sahabeler, şehir dışında mağaralarda ya da evlerinde yalnız veya bir araya gelerek ibadet etmeye başlarlar.
Hz. Muhammed Mekke'den Hicret ettiğinde once Kuba'ya gider. Burada birkaç hafta kalan Hz. Muhammed , o sıralar inen Tevbe suresinin 108. ayetine "dayanarak" ta ilk gününden beri temeli Takva üzerine tesis edilen mescit" olan ilk mescidi inşa etmeye başlar.İlk cuma namazını da burada kılan Hz. Muhammed daha sonra Medine'ye gider.Medine'ye vardığında da boş bir araziyi , Hz,Ebubekir'in büyük orandaki maddi desteği ile satın alıp bizzat kendisi de işçi gibi çalışarak bu yere Mescid-i Nebevi 'yi inşa eder.
Hem Kuba Mescidi'nin hem de Mescid-i Nebevi 'nin kıblesi Kudüs'e doğrudur. Daha sonra gelen vahiy ile kıblenin yönü Kabe'ye çevrilir.
İslam tarihinde camilerin ve mescitlerin oluşumuna dair bu kısa girişten sonra şunu ifade etmeliyiz ki,İslam alemeinin dini mimari üslubunun en temel öğesi olan camilerin yapı tarzları durağan olmamıştır.Kilisenin durağan sayılabilecek planlamasına karşın , cami planlaması tarih içerisinde çok fazla çeşitlilik arz eder.
Örneğin Anadolu'da öncelikle Kars Ani'de inşa edilen cami ile günümüze kadar inşa edilmiş olan tüm camilerde çok fazla çeşitlilik görülür.Çok ayaklı şemadan başlayarak mükemmel kubbe örneğine kadar 1000 yıllık Anadolu Türk tarihinde sayısız çeşitlilikte cami inşa edilmiştir.
İlk cami olarak bildiğimiz Mescid-i Nebevi,İslam aleminde Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa'dan sonra gelen en önemli camidir.
8.yüzyıla kadar inşa edilen camilerde minber,mihrap ve minare görülmez.Çeşitli İslam ülkelerinde, her milletin sanat ve mimari zevk, üslup ve karakterine göre inşa edilen camiler içerisinde en başarılı anıtsal örnekleri Osmanlılar vermiştir. Camilerin iç mekanlarının özelliklerini ele almadan önce mescit ve caminin özellikle günümüzdeki farkını ifade etmek gerekir.
Mescit, minbersiz ibadet yeridir. Türkiye haricindeki diğer islam ülkelerinde "cami" karşılığında kullanılır.
Ülkemizde sadece mahalle ölçeğinde kullanılan mescitler, basit yapılardır."Secde edilen yer" anlamına gelen mescitlerin İranda'ki en büyük örneklerine Mescid-i Cuma denir.
Cuma namazlarının kılındığı en büyük merkezi ibadet yeri anlamındadır.Osmanlı'da ise" Ulu Cami" en büyük merkezi camiyi karşılar. Bilindiği gibi birçok şehrimizde ulu cami adıyla bilinen camiler vardır. Bursa Ulu Cami, Edirne Ulu Cami, Urfa Ulu Cami, Diyarbakır Ulu Cami vb.
Osmanlı haricindeki tüm islam devletlerinde mescit olarak bilinen dini mimari yapıların en görmeklileri, 15 yüzyıldan itibaren Osmanlı Mimarisinde " Selatin Cami" adı ile yapılmıştır. Selatin camileri,sultan ve/ veya sultan ailesine mensup biri tarafından yaptırılan görmekli camilerdir. Bu camilerin minare sayıları birden fazla olur.
Genellikle Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmış şehirlerde yaptırılan bu camiler Selimiye(ıı.Selim) Süleymaniye (Kanuni Sultan Suleyman) Sultanahmet Cami(ı Ahmet) gibi örnekler verilebilir.
Camilerin temel iç birimleri şunlardır:
Mihrap: İmamın durduğu , dışa doğru çıkıntılı yer.
Minber: İmamın hutbe okumak için çıktığı yer.
Bir ihtiyaca yönelik unsur olan minberin cami içerisine eklenmesi Hz. Muhammed'e kadar götürebilir. Hz. Muhammed, mescit içerisinde konuşurken cemaat göremiyor diye, bir hurma ağacı kütüğüne çıkarak konuşur.İmam, Minbere birer adım ile çıkar. Hutbeyi okumadan evvel durduğu basamakta oturur ve hemen kalkar.Bu Hz. Muhammed'e atıftır.Hz. Muhammed'in hurma kütüğüne çıkıp hutbe verdiğinde bir an oturup kalkması böylece yad edilmiş olur.
Minber, mihrap ile birlikte caminin en önemli iki birimini oluşturur. Özelikle Osmanlı camilerinde son derece ileri sanat ürünleri olarak yapılan minberlerin en meşhuru Selimiye'nin minberidir. Mimar Sinan'ın ince zevkini ve ustalığını bir başka açıdan teyit eder.
Osmanlı camileri içerisinde farklı bir gelenek ile hutbe okunan tek minber , Edirne Eski Cami'nin minberidir.Osmanlı padişahı ı.Murad'ın veziri Lala paşa tarafından 1361 yılında alınan Edirne ,kılıç ile fethedildiğinden 1402-1413 yıllar arasında inşa edilen Eski Cami'nin minberine hutbe için çıkan imamın elinde kılıç bulunur.imam elindeki kılıç ile minbere çıkar , hutbesini verir ve kılıçla birlikte ecdadını yad ederek minberden iner.
Minber, cami içerisinde merkeze doğru bir çıkıntı verdiği için küçük camilerde alanı oldukça daraltır. Bu anlamda özellikle Güneydoğu Anadolu'daki camilerin minberleri duvar içerisinde gömülüdür.Cuma günleri hutbe zamanı raylı kızak ile duvardan çekilen minber, kullandıktan sonra yeniden duvara doğru sürülür ve buda cami içerisinde alan kazandırır.
Kürsü: Vaaz kürsüsü olarak bilinir. Genellikle bir veya iki adet yapılır.Lakin Selimiye Camisi'nde dört adet vaaz kürsüsü vardır.Bu, sünni kaynaklı dört mezhepi ifadelendirir: Hanefi,Hambeli, Maliki, ve Şafii mezhep ve imamlarına bir ithaftır.
Hünkar Mahfili: Selatin camilerinde padişahın namaz kıldığı yerdir.Mihrabın sağ tarafına inşa edilen mahfil, aynı zamanda padişahı olası bir suikasttan korumak maksadı ile de yapılmıştır.
Minare; Arapçada "manara" nur saçan kule anlamını içerir. Müezzinin çıkıp ezan okuduğu yerdir.8 .yüzyıldan itibaren camilere eklenir.Özellikle Hint ve Osmanlı mimarisinde çok önemli olup Arap Mimarisinde henüz anıtsal örnekler verilememiştir.
Önceleri,nüfusun fazla yoğun olmadığı şehirlerde , inşa edilen camilerin yerini o bölgede yaşayan herkes bilmekteydi. Şehre bir yabancı geldiğinde o bile caminin yerini kolaylıkla bulabilirdi.
Süreç içerisinde ,şehirler genişleyince , binalar arasında kalarak görülemez hale gelen camilerin yerini bulmak zorlaştı. Minareler de bu nedenle insanların camilerin yerlerini kolayca bulabilmeleri için zaruri bir ihtiyaç olarak camiler eklenmiştir.
Genellikle camilerin minareleri, ait olduğu cami ile aynı üslupta yapılır. Sonradan camiye çevrilen yapılar bunun dışında tutulmalıdır.Ayasofya'ya Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrildikten sonra yaptırılan minare ile oğlu Beyazıt'ın yaptırdığı diğer minare farklılık arz eder. Aysofya 'nın diğer iki minaresini de ııı. Murad yaptırmıştır.
Minareler o denli önemli unsurlardır ki, bazı camiler minarelerinin özelliğine göre aldıkları isimlerle anılırlar;
Antalya Yivli Minareli Cami ve Edirne Üç Şerefeli cami gibi . Bazı medreseler bile minarelerinin üslubunca anılır ki, Buna Erzurum Çifte Minareli Medrese ve Konya İnce Minareli Medrese örnek teşkil eder.
Minareleri ile ünlü en önemli cami, Edirne Üç Şerefeli Cami'dir. Sultan ıı.Murad'ın 1438-1447 yılları arasında yaptırdığı caminin mimarı Muslihiddin'dir. ıı. Murad'ın 7000 kese altın harcayarak yaptırdığı cami, Osmanlı'nın yaptığı ilk tek kubbeli döneme geçişin ilk örneğidir. Başlangıçta üç şerefeli minaresi ile inşa edilen camiye diğer üç minare farklı padişahlarca değişik zamanlarda ilave edilir. Camiye adını veren üç şerefeli minare, Selimiye minaresinden sonra en yüksek minare olup külahı ile beraber 76metredir. Toplam 203 basamaklı olup şereflerine üç ayrı yoldan çıkılır. Minarenin üç ayrı kapısı vardır ve her bir kapıdan farklı bir şerefeye çıkılır.
Neticede aynı anda üç kişi birbirini görmeden minare içerisinden şereflere doğru çıkabilir. Bir Başka ifadeyle birinci merdivenden birinci ve üçüncü, üçüncü merdivenden doğrudan üçüncü şerefeye çıkılır.
Caminin minareleri yapıldıkları şekle göre isimlendirilmiştir. Baklavalı Minare'yi Fatih Sultan Mehmet Burmalı Minare'yi Edirne'yi çok seven ve ordunun başında sefere giden son padişah olan ıı . Mustafa , tek şerefeli olan Şişhaneli Minareyi de 1610 yılında Sultan Ahmet yaptırmıştır.
Mahya: İki Minare arasına asılan ışıklı yazılı levhası.
Son Cemaat Yeri; Namaza Vaktinde gelemeyenler için ayrılan yer.
Şadırvan; Avlu ortasında ki ibadet yeri.
Hat; Cami tavanında ve/veya duvarlarda bulunan levha şeklindeki yazılar. Genellikle; Allah, Muhammed,Ebubekir,Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin isimleri yazılıdır.Ayasofya 'nın içerisinde bulunan ve Kazasker Musatafa İzzet'in yaptığı levhalar oldukça etkileyici olmaların yanı sıra hem boyutları hem de hat tekniği açısından eşsiz örneklerdir.Şehrin en önemli dini mimari eseri olan Ulu Cami İslam dünyasında 5. Harem-i Şerif olarak ifade edilir. Manevi önem açısından: 1. Mekke'de ; Kabe 2.Medine'de: Mescid-i Nebevi 3. Kudus'te; Mesdcid-i Aksa 4.Urfa'da ; Halil-ül Rahman 5.Diyarbakır'da:Ulu Cami
Mustafa Kemal Atatürk ün dediği gibi; Hatay benim şahsi meselemdir. 10 ilimizdeki tarihi yapıları ile dikkati çeken Hatay Antakya Kurtuluş Caddesi deprem nedeniyle çok büyük hasar gördü iş yeri olarak kullanılan yapıların büyük çoğunluğu yıkılırken zarar gören tarihi binaların kapılarına Kültür ve Turizm Bakanlığınca müdahale edilmemesi için tabela asıldı.
Ülkemizin başı sağ olsun derken halkımızın bir daha böyle bir felaketle karşılaşmamasını diliyorum.