Elif Neslihan SAĞIR / Özel Haber
Tesislerden dışarı çıkıyoruz. Tanıyanlar ona sesleniyor ' Süreyya, Süreyya, Süreyya...' Başını onlara çevirip hafif bir tebbessüm ediyor. Ardından adımları hızlanıyor. Belli bu duruma hem alışmış hem de azıcık utanıyor. Başını tekrar önüne eğiyor ve mırıldanıyor koşar adımlarla uzaklaşırken ' Süreyya, Süreyya... Ne oldu ki? Süreyya'yım ben işte malzemeci Süreyya!' Sonra da otobüse binip akbillerimizi basıp Üsküdar'a doğru yola koyuluyoruz.
Yol boyu sohbetimize devam ediyoruz. Anlatıyor, tanıdıklara selam veriyor. Kar gibi saçları, derin yüz çizgileri o kadar yakışıyor ki ona, 'Bir insan yaşanmışlıklarını kendi bedeninde bu kadar mı güzel taşıyabilir' diye geçiriyorum içimden.
Mutlu bir çocukluk geçirmiş bu güzel adam. Babası hep uzakta olduğundan evin büyük erkeği olarak annesine kardeşlerine sahip çıkmış. Hayattaki en büyük pişmanlığı ise okumamak. O yüzden öğrencilere büyük saygısı duyuyor. Çok sevdiği erken kaybettiği kan kardeşi Murat'ın yasını ise hala içinde taşıyor.
Beşiktaş'ın bir parçası, siyah-beyazlı taraftarların güzel adamı malzemeci Süreyya, yönetmen Gökçe Kaan Demirkıran'ın kendisine ulaşıp bir belgesel film teklifi ile kendi geçmişine doğru da bir yolculuğa çıkıyor. Hafızasından silinen birçok anısı ile karşılaşıyor hatta yeniden tanışıyor.
66 yıllık ömrüne bir çok anı, başka hayatlar, hikâyeler ve sırlar dolduran Süreyya Soner ile 37 yılını adadığı Beşiktaş Kulübün'de bir araya geldik ve merak ettiklerimiz sorduk. Ben yukarıda sizlere kısa bir özet sundum ama isterseniz malzemeci Süreyya'nın Yeşilçam'dan Beşiktaş Kulübü'ne uzanan yolculuğunu kendi ağzından dinleyelim.