Burada olmamın nedeni, siz değerli okuyucularıma dünyaya bir de gökyüzünden bakabilmenize vesile olmak ve dünyada gerçekte neler olduğunu sizlere aktarabilmek.

Dünya siyaseti hakkında fikir sahibi olabilirsek belki birbirimizle uğraşmayı bırakıp gerçekte kimlerle uğraşmamız gerektiğini anlar ve bu doğrultuda da hayatımıza yön verebiliriz.

Kümesteki tavuklarımızı tilkinin çaldığını öğrenirsek, komşumuza beslediğimiz husumet sona erecektir.

VİRA BİSMİLLAH

Küreselleşme nedir?

Herkesin çok duyduğu ama çoğumuzun anlamını bilmediği bir kavram olan küreselleşme basit bir anlatımla aslında tek tip insan oluşturma ve dünyayı tek elden yönetme modelidir. Kapitalist sistemle aslında neredeyse dünyada tek tip insan modeli oluşturulmuş durumda. Oluşturulan bu tek tip insanda da genel özellikler;

Düşünmeyen,

Okumayan,

Araştırmayan,

Üretmeyen,

Aklını ve beynini kiraya veren,

Yaşamda değişmeyenleri, para, ve televizyon olan

Denileni yapan,

Sorgulamayan,

Sürekli tüketen insan tipidir.

Peki, küreselleşen dünyada neden ulus devletlere ihtiyaç var? Daha doğrusu tek elden yönetim nasıl sağlanacak?

Birinci Dünya Harbinden sonra emperyal güçler ki bunlar (ABD-İngiltere ) dünyayı kontrol altına alabilmek ve gücü tek elde toplamak adına mevcut imparatorluk ve devletleri küçük, kontrol edilebilir ulus devletlere dönüştürme kararı aldılar. Bu karar doğrultusunda Osmanlı İmparatorluğu ile başlayan parçalama süreci sonrasında pek çok farklı ulustan, kavimden, aşiretten oluşan devletleri hedefe alarak yoluna devam etti.

1985 yılında Sovyetler Birliği'nin başına getirilen Mihail Gorbaçov ile hazırlanan süreç 1991 yılında onun istifa ettirilip yerine Boris Yeltsin'in gelmesiyle hızlandırıldı ve neticede Sovyetlerin dağılıp pek çok ulus devletin kurulmasına vesile oldu. Bu devletler, Rusya, Beyaz Rusya, Azerbaycan, Ermenistan, Estonya, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, Gürcistan, Kırgızistan, Kazakistan, Letonya, Litvanya, Moldova, Ukrayna oldu.

Yine aynı yıllarda yani 1991 yılında Çekoslovakya’da çek ve Slovak siyasiler birbirine düşürüldü, ülkenin dağılmasını istemeyen devlet başkanı Vaclav Havel görevinden istifa ettirildi. 31 Aralık 1992 tarihinde ülke çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye bölündü.

Aynı şekilde yönlerini bu sefer Balkanlara çeviren emperyal güçler 1992 yılında Yugoslavya’da da bu ülkenin bölünüp 7 ulus devletine bölünmesini sağladı. (Bu devletler; Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Kosova’dır.)

Yine 90’lı yılların başından itibaren Arabistan'ı onlarca kabile devletine böldükten sonra sıra Ortadoğu ve Afrika'ya geldi, bahar devrimleri ile Kuzey Afrika'ya el atan emperyal güçler şimdi de rotayı Ortadoğu'ya çevirmeye başladı İslami terörü bahane ederek orda da pek çok ulus ve kabile devleti kurulmasını sağlayacaklar.

Dolayısıyla son günlerde Kuzey Irak'ta yapılan referandum ile ilgili söylenenler benim için bir şey ifade etmiyor, çünkü emperyal güçler bu güçlerine sahip oldukları sürece bu süreç tamamlanacaktır diye düşünüyorum.

Zira gücün emperyal güçlerinin elinde bulunması ve dünyayı tek elden yönetmenin yolu devletleri küçük ulus devletçiklere bölmekten geçiyor,

kontrol edilebilir,

denetlenebilir,

pazar haline getirilebilir,

sömürülebilir,

gerektiğinde araç olarak kullanılabilir ve

istendiğinde yok edilebilir devletler haline getirmek.

Tabi yarın Kim Yong bir delilik yapıp ABD ve müttefiklerini ortadan kaldırmazsa, tabi bu da komik bir fikir. Zira Kuzey Kore daha füzelerini havalandırmadan ABD tarafından füze savunma sistemleri ile o füzeler kendi ülkesi üzerinde patlatılır. Dolayısıyla Kim Yong'a çokta bel bağlamamak lazım.

Yani anlayacağınız mesele GÜÇ ve PARA meselesi. Sanıldığı gibi Müslüman-Hristiyan meselesi değil. Zira ne Müslümanlar Müslüman gibi ne Hristiyanlar Hristiyan gibi ...

Peki, dünyada tüm bunlar olurken bizler buna nasıl engel olabiliriz? Aslında buna tamamıyla engel olabilmek şu an için pek mümkün görünmüyor lakin bu süreci biraz da olsa yavaşlatmanın yolu, birbirimize karşı beslediğimiz öfke ve tahammülsüzlüğü bir kenara bırakmak,

İşi sevdiklerimize ya da taraftarlarımıza değil de bu işi yapabileceklere teslim etmek,

Bilim ve teknolojinin gelişmesinin önündeki tüm maddi, siyasi ve bürokratik engelleri kaldırmak

Bu konuda projesi olan belli bir donanıma sahip olan herkesi dinlemek ve desteklemek

Beyin göçü veren değil, beyin göçü alan bir ülke olmakla olacaktır.

Yoksa bizler av onlar avcı olmaya ve dış politikada istediklerini yapmaya devam edeceklerdir.

Lakin

Bir de biz insancıkların hesaba katmadığı, düşünemediği, göremediği yerin ve göğün hükümdarı olan Allah’ın da bir hesabı olduğunu hep hatırda tutmakta fayda var...

Hepinize süper geçti diyeceğiniz bir hafta diliyorum.

 

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA