Rejim ister demokrasi ister monarşi olsun muhtardan, bakana en tepe yöneticiye kadar aynı görevde uzunca süre kalan ve koltuğa alışan yönetici kendisiyle kurumu veya siyasi makamı özdeşleştirir, tayin veya emekli olur ayrılırsa o kurumun ayakta kalamayacağını, batacağını düşünür.

Başlıktaki sözü Lord Acton 1877 yılında söylemiş. Ondan önce de sonra da insanlık tarihi yönetenlerin otoriterleşmesinin önünü almak için gücünü sınırlandırmanın mücadelesini vermiştir.

Maddi varlık ve beden gücü diğerlerine göre insana üstünlük açısından bir avantaj sağlasa da en otoriterleşmede etkili ve mutlak güç mevki ve makamdır.

Yaşanan deneyimler yönetici sınıfına tanınan mutlak gücün baştan çıkardığını ortaya koyunca insanlık bu gücü sınırlamak gerektiğinin farkına varmış ve bunun savaşını vermiştir.

İnsanlığın en son karar kıldığı demokrasi ise otoriterleşme, hile ve kandırma gibi kusurlardan arınmış bir rejim değildir. Ancak bu güne kadar denenmiş olanların en az sakıncalı olanıdır ve onun için tercih edilmiştir.

Rejim ister demokrasi ister monarşi olsun muhtardan, bakana en tepe yöneticiye kadar aynı görevde uzunca süre kalan ve koltuğa alışan yönetici kendisiyle kurumu veya siyasi makamı özdeşleştirir, tayin veya emekli olur ayrılırsa o kurumun ayakta kalamayacağını, batacağını düşünür, bu da onu otoriterleştirir.

Ona göre yaptığı yöneticisi olduğu kurum ya da millet için bir fedakârlıktır. O nedenle eleştirenlerin hedefi aslında kendisi değil kurumun ya da milletin kuyusunu kazan gafillerdir.

O nedenle başkalarının maşası o gafillere fırsat vermeme adına kurumun başında ya da seçildiği görevde kalmaya devam etmelidir. Yoksa  ayrılışının bedeli ağır olur..

Tarihi sürece bakıldığında kurumları veya milleti koruma kılıfı uydurulmuş bu yanılgı ilahi düzene meydan okuyan bir otoriterliğe kadar gidebilir.

Tarihte yaşanmış veya kurgu  birçok örnek vardır ancak en bilindik olanı Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’de anlattığı Büyük Engizatör  olayıdır. Konu şöyle:

Orta Çağ’da Katolik Kilisesi’nin karşıtlarına Engizisyon mahkemeleri aracılığı ile büyük kıyım yaptığı ülkelerden biri de İspanya’dır.

Büyük Engizatör bir gün önce Valencia’da binlerce insanı giyotinden geçirtmiştir. Böyle bir ortamdan kendilerini kurtaracak bir mucize, bir Mehdi  beklediği bir sırada kentte yabancı bir kişi belirir.

Görenlerde ilk algı bunun Mesih Hz. İsa olduğu yöndedir. Bir gün henüz yeni ölen bir kız çocuğunun annesi onun kolundan tutar ve “Sen O’sun bu çocuğu dirilt” demesi üzerine mucizesi ölenleri diriltmek olan Hz. İsa dokunmasıyla çocuğu diriltir ve teşhis edilir.

Bunun üzerine O’nu takip eden Engizatör yakalatır ve nezarete attırır. Akşamında O’nu karşısına alarak özetle der ki:

Sen çöldeki yolculuğunda karşılaştığın şeytan sana; “İnsanlara giderken bu taşları ekmek yap götür, öğüdüne karşılık sen ekmek karşısında satılan itaatin değersiz olduğunu söyledin ve yalnız ekmekle yaşanmaz dedin.

Oysa insanlar doğuştan bağışlanan özgürlüklerini, vicdanlarını huzura kavuşturana ekmek karşılığında pekâlâ devredebilirler. Ekmek şimdi elinde olsaydı karşısında bu insanlar eğilebilirlerdi.

İşte biz de özgürlüklerini teslim eden insanları mutlu etmek adına dünyayı kötülerden temizleyerek huzurlu bir dünya kurduk. Şimdi sen dışarı çıkar da bu düzenlerini eski kurduğunuz yaşam tarzı ile değiştirme sözü verirsen, kalabalığa seni parçalattırırım, der ve Hz.İsa da karşılığında sesini çıkarmaz.


Mutlak güç sahibini yakan, böyle bir kibir ve gurur halidir... Eğer o gücü dengeleyecek demokratik unsurları olmazsa o kibir yöneticinin kendini bitirmekle kalmaz toplumu da perişan eder.

BİR SİYASİ HAREKET MİSYONUNU NE ZAMAN TAMAMLAR?

Partilerin misyonu hakkında da Eric Hoffer der ki:

Bir kitle hareketinin ilk tarafları arasında hareketin kendi talih çarklarının dönüş hızını artırarak onları şöhrete ve güce ulaştıracağı umuduyla harekete katılan bazı maceraperestlerin de bulunduğu doğrudur.

Öte yandan şirketlere, geleneksel siyasi partilere ve mesleki kuruluşlara hiçbir kişisel çıkar peşinde olmadan katılan kişiler de vardır. Yine de şu gerçek değişmeden kalır:

Kişisel çıkarlara hitap etmediği ve onları tatmin etmediği sürece pratik bir kaygı devam edemez, halbuki yükselen bir kitle hareketinin canlılığı ve büyümesi, kendinden feragat etme tutkusunu uyandırma ve tatmin etmesine bağlıdır.

Bir kitle hareketi bireysel kariyerleriyle ilgilenen kişileri çekmeye başlamışsa o bu kitle hareketinin güçlenme aşamasını geçmiş olduğuna ve o kitle harekenin yeni bir dünya kurmakla değil şimdiyi korumakla uğraştığına işarettir.

Bu durumda artık o hareket bir hareket olmaktan çıkmış ve bir kuruluş haline gelmiştir.

Hitler’e göre “bir hareket ne kadar makam tesis eder ve mevki dağıtırsa o kadar daha düşük nitelikli kişileri kendine çeker.

 Ve sonunda bu siyasi asalaklar başarılı partiyi öylesine sararlar ki, başlangıçtaki hareket eski günlerin dürüst savaşçılarının gözünde tanınmayacak hale gelir.

Bu olduğunda böyle bir hareketin misyonu bitmiştir. (Kesin İnançlılar s.28)

Bir Ziraat Fakültemiz Var Orada, Aydın’dan, Çiftçiden Uzakta... Makale: Bir Ziraat Fakültemiz Var Orada, Aydın’dan, Çiftçiden Uzakta...