Adem Kadam - Erdoğan, Radison Sas Oteli'nde gerçekleştirilen ödül töreninde yaptığı konuşmada, ''Kaddafi İnsan Hakları Ödülü''nü almaktan büyük memnuniyet duyduğu ifade etti.

1989 yılından bu yana her sene dünyanın dört bir yanından çeşitli şahsiyet, grup ve kuruluşlara verilen ''Kaddafi İnsan Hakları Ödülü''ne bu yıl kendisinin layık görülmüş olmasından dolayı Uluslararası Komiteye de şükranlarını sunan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Şahsımdan ziyade, ülkem ve milletim adına teslim aldığım bu ödülün, bölgesel ve küresel ölçekte, insan hakları noktasındaki mücadelemizi teşvik edeceğinden emin olabilirsiniz. Bu vesileyle bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde gösterdiği gayretlerden ötürü Libya Lideri Muammer Kaddafi'ye şükran ve takdirlerimi ifade etmek isterim. Bu Ödül Töreni ve Avrupa Birliği?Afrika Zirvesi vesilesiyle bulunduğumuz Libya'da, bizlere gösterilen sıcak misafirperverlik için ayrıca müteşekkirim.

Libya, Kuzey Afrika coğrafyasında, ortak bir tarihi, ortak bir kültürü, ortak hassasiyetleri paylaştığımız kardeş bir ülke. Tarih içinde acıları, hüzünleri, kederleri, onlarla birlikte sevinci paylaştığımız Libya ile bugün de başta ekonomi ve ticarette olmak üzere bir çok alanda örnek bir işbirliği sergiliyoruz. Bu ödülün, Libya ve Türkiye arasında, Libya ve Türk halkı arasında yakınlaşmaya önemli katkılar sağlayacağını da burada ifade etmek istiyorum. Küreselleşmenin etkisiyle dünyanın bir ucundaki en küçük bir hadisenin, dünyanın diğer ucunda hissedilebildiği bir çağda yaşıyoruz.''

-KELEBEK ETKİSİ TEORİSİ-

Erdoğan, bilim adamlarının, dünyanın herhangi bir yerinde, bir kelebeğin kanat çırpışlarının dalga dalga büyüyerek dünyanın başka bir yerinde fırtınaya sebep olduklarını iddia ettiklerini anımsatarak, şöyle devam etti:

''Esasen bugün, 'Kelebek Etkisi Teorisi'nin başta ekonomi olmak üzere çok farklı alanlarda tezahür ettiğini görüyoruz. Bir yerdeki ekonomik kriz, dalga dalga büyüyerek dünyayı etkisi altına alabiliyor. Uzak ülkelerdeki bir afet, bir terör eylemi, bir çatışma, anında ülkelerimizin ekonomisini etkileyebiliyor. Uzak kavramı bugün artık düne göre çok büyük farklılık arz ediyor. Dün bize uzak gibi görünen coğrafyalar, bugün artık bir kaç saatlik uçuşla erişebileceğimiz yerlere dönüştü. Libya'nın bir bölgesi olan Fizan, bugünün Türkçesinde dahi, uzaklığı ifade etmek, ulaşılamaz bir mekanı ifade etmek için kullanılıyor. 100 yıl önce ulaşılamaz gibi görünen Libya'ya, Fizan'a bugün artık bir kaç saatlik bir uçak yolculuğuyla ulaşmak mümkün hale geldi. Asıl önemlisi, farklı toplumlar, farklı kültürler arasındaki duygusal ve psikolojik mesafe, her gün biraz daha azalıyor. Bize uzakmış, yabancıymış gibi görünen şeylerin aslında hiç de öyle olmadığını artık daha net bir şekilde görüyoruz.

Bu gerçek bize yeni bir ufuk, yeni bir vizyon kazandırıyor. İletişim ve ulaşımdaki bu baş döndürücü değişim, bizim ortak medeniyetimizin en önemli unsurları olan kardeşlik, komşuluk ve dayanışma kavramlarının da sınırlarını genişletti. Bugün artık, dünyanın neresinde olursa olsun, kardeşlerimizin, dostlarımızın acı ve sevinçlerinden anında haberdar olabiliyoruz. Bu yeni süreç de bize yeni sorumluluklar yüklüyor. 100 yıl önce, İstanbul'dan yola çıkan biri, karayoluyla hiç bir engelle karşılaşmadan Libya'ya, Trablus'a ulaşabiliyordu. Karayoluyla Libya'ya ulaşmak isteyenler, farklı ülkeleri, farklı sınırları aşmak, sınır işlemlerinin yanında vize işlemleriyle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Bilimde, teknolojide, iletişim ve ulaştırmada bu kadar büyük ilerlemeler kaydedilirken biz, insanlığın birbirine uzaklaşmasını değil, daha da yakınlaşmasını sağlamak zorundayız. İşte bu anlayıştan yola çıkarak, bu yılın Şubat ayında Libya ile aramızdaki vizeleri kaldırdık''

-''KOMŞUSU AÇ İKEN TOK YATAN BİZDEN DEĞİLDİR''-

Başbakan Erdoğan, Suriye, Ürdün ve Lübnan ile Libya ile de vizeleri kaldırarak, adeta ülkeler arasındaki 100 yıllık hasrete son verdiklerini belirterek, şunları kaydetti:

''Şu anda, Libyalı kardeşlerimiz diledikleri gibi Türkiye'yi ziyaret ediyor, bizim vatandaşlarımız da serbestçe Libya'ya gelebiliyor. İş adamlarımız, ceplerine pasaportlarını koyarak, iki ülke arasında rahatça seyahat edebiliyor. Hafta içinde, resmi temaslarda bulunmak üzere Lübnan'a bir ziyaret gerçekleştirdik. Lübnan'ın başkenti Beyrut'un yanısıra, kuzeyde Aydamun bölgesinde ve güneyde Sayda kentinde açılışlara iştirak ettik. Lübnan Başbakanı değerli kardeşim Saad Hariri ile birlikte katıldığımız bu açılışlarda, Lübnan halkının çok yoğun teveccühüne mazhar olduk. Aynı manzarayı geçtiğimiz ay içinde Kosova'da yaşadık. Aynı coşkuyu, aynı heyecanı Suriye'de yaşadık. Ziyaret ettiğimiz ülkelerde gördüğümüz coşku ve heyecan, esasen ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki hasretin izharından başka bir şey değildir.

Anlamsız sorunlarla yapay gerilimlerle dünya gerçeklerinden uzak meselelerle ülkelerimizin birbirine uzak kalması, kardeşliğin, dayanışmanın, paylaşmanın adeta derin dondurucuya yerleştirilmiş olması çok büyük haksızlıktır, halklarımıza yönelik çok büyük adaletsizliktir. Biz, bütün bu coğrafyada tarihi hep birlikte yazdık, hep birlikte şekillendirdik. Bütün bu coğrafyada ortak bir kaderi paylaştık. Her zaman söylüyorum. Bizi, tarih birbirimize kardeş kıldı. Bizi, ortak medeniyetimiz, ortak inançlarımız birbirimize kardeş eyledi. Biz, birbirimizin sorunlarına bigane kalamayız değerli kardeşlerim. Biz birbirimize sırtımızı dönemeyiz, birbirimizden habersiz, birbirimizden ilgisiz, alakasız yaşayamayız. Bizim medeniyetimiz bize şunu emrediyor, 'Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Biz Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Adana'da, Konya'da bu emre ne kadar muhatap isek hiç kuşkusuz sizler de burada, Trablus'ta, Bingazi'de, Tobruk'ta, Sirte'de aynı emre muhatapsınız. Biz, Türkçe olarak, 'ev alma komşu al' derken sizler, Arapça olarak 'el caarr, kabled daar' diyorsunuz ve aslında aynı şeyi söylüyoruz. Bizler, bir vücudun azaları gibiyiz. Vücudumuzun bir parçasında sorun olduğunda bütün bir vücudumuz sorun yaşıyor. Bu yerküre gemisinde ortak bir kaderle hareket ediyoruz. Barış, adalet, kardeşlik, dayanışma hepimizin ortak menfaatidir.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, ''Şimdi biz, dünyanın neresinde olursa olsun, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı çıktığımız için, sesimizi yükselttiğimiz için gerek kendi ülkemizde, gerek kimi uluslararası çevrelerde eleştiriye maruz kalıyoruz'' dedi.

Erdoğan, Radison Sas Oteli'nde gerçekleştirilen ''Kaddafi İnsan Hakları Ödülü'' töreninde konuşma yaptı.

''Şimdi biz, dünyanın neresinde olursa olsun, zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı çıktığımız için, sesimizi yükselttiğimiz için gerek kendi ülkemizde, gerek kimi uluslararası çevrelerde eleştiriye maruz kalıyoruz'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bizim zulüm karşısındaki haykırışımızı anlamayanlar, aslında bizim tarihimizi okumayanlar, bizim medeniyetimizi kavrayamayanlardır. Biz insanı eşref-i mahlukat olarak görüyoruz. Bizim için can kutsaldır. Biz, bir insanı yaşatanın alemi yaşattığına, bir canı katledenin alemi katlettiğine inanıyoruz. Biz inanıyoruz ki, dünyanın bir köşesinde mutsuz, huzursuz, açlık ve sefalet içinde yaşayan birileri varsa, bizim gerçek anlamda mutlu ve huzurlu olabilmemiz mümkün değildir. Bizim çığlığımız insanlık içindir, insanlık adınadır. Biz, Tiflis'in çocukları için sesimizi yükselttik. Biz, Haiti'nin depremden etkilenen çocukları için elimizi uzattık. Sel felaketi sonrası Pakistan'a ulaştığımız gibi, deprem felaketinin ardından Şili?ye de ulaştık. Saraybosna'da nasıl kardeşlik diyorsak, gidiyoruz, Irak'ta da kardeşlik diyoruz. İspanya'da medeniyetlerin ittifakı için Başbakanla müşterek yola çıktık, nasıl çaba sarfediyorsak, Brezilya'da da barış çağrımızı, işbirliği çağrımızı en gür seda ile dile getiriyoruz.''

-''ARAP'IN ACEM'E, ACEM'İN DE ARAP'A ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR''

Başbakan Erdoğan, insanları inançlarına, derilerinin rengine, dillerine, etnik kökenlerine bakarak değil, insanları sadece insan oldukları gerçeğinden hareketle sevdiklerini ve hiçbir ayrım gözetmediklerini vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Çünkü bizim medeniyetimizde, Arap'ın Acem'e, Acem'in de Arap'a üstünlüğü yoktur. Açık söylüyorum. Çocuk, dünyanın her yerinde çocuktur. Batı'nın, Kuzey'in çocukları ne kadar masumsa, Doğu'nun, Güney'in çocukları da o kadar masumdur. Hiç kimse kalkıp da, Filistin'in çocuklarının, başka coğrafyaların çocuklarından daha az değerli olduğunu iddia edemez. Hiç kimse, Bağdat'ın, Kabil'in, Darfur'un, Karabağ'ın çocuklarının, başka yerlerin çocukları kadar yaşam hakkına sahip olmadığını söyleyemez. Telaviv'in çocuklarının canı bizim nezdimizde ne kadar kutsalsa, Gazze'nin, Kudüs'ün çocuklarının canı da o kadar kutsaldır, o kadar dokunulmazdır. Biz, hiçbir canın katledilmesine, özellikle de masum yavruların okullarda, hastanelerde, oyun bahçelerinde, çiçek tarlalarında en modern silahlarla yok edilmesine göz yummayız, sessiz kalmayız. Biz insanız. İnsanlığımızın gereği olarak Gazze diyoruz ve insanlığımızın gereği olarak Gazze demeye devam edeceğiz. Oradaki yaralı çocukların, yaralı kadınların bir kısmı tedavi için benim ülkeme geldi ve onları hastanede ziyaret ettiğimde çok acımasız tablolar gördüm. Bombardımanın ardından, fosfor bombalarıyla vücudunun büyük bir kısmı yanmış olan insanları gördüm. Vücudunun yarısı kopmuş olan insanları gördüm. Ve bombardımanın ardından Gazze'ye giden dostlarım oradaki içler acısı manzarayı bana aktardılar. Bunları bilerek, bunları duyarak, bunları görerek, biz sessiz kalamayız, tepkisiz kalamayız.''

-''AMA ARTIK MIZRAK ÇUVALA SIĞMIYOR''-

Mavi Marmara gemisine yapılan İsrail saldırısına göndermede bulunan Erdoğan, barışın, dostluğun, kardeşliğin denizi olan Akdeniz'de korsanlık yapılmasına, 9 masum sivilin katledilmesine karşı suskun kalamayacaklarını bildirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Bizi susturmaya çalışanların, hakkı söylediğimiz için bizim aleyhimize kampanya başlatanların gayesi başka. Onlar, akıttıkları kanı, kara propaganda ile gizlemenin derdindeler. Ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Artık katliamların üzeri örtülmüyor. Farklı amaçlar için, farklı gayeler için değil; insanlık adına, vicdan adına, insan hakları, adalet ve barış adına, biz Gazze demeye, biz Kudüs demeye, biz Ramallah, Nablus demeye devam edeceğiz. Aynı şekilde bütün Ortadoğu'da ve dünyada haksızlığa, zulme, işgale maruz kalan insanların haklarını savunmaya devam edeceğiz. Çünkü insan, her yerde insandır. İnsan hakları, evrenseldir ve herkes için kutsaldır. Öte yandan biz inanıyoruz ki, Ortadoğu huzursuz ise biz huzurlu olamayız. Afrika refah içinde değilse, bizim refahımız kalıcı olamaz. Bizim Türkiye olarak niyetimiz, gayemiz, hedefimiz apaçıktır.

Medeniyetler İttifakı girişimiyle küresel ölçekte barış çağrılarımızı samimi şekilde dile getiriyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde barış için samimi çaba harcıyoruz. Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini yürütüyor, evrensel değerleri hem ülkemize, hem bölgemize taşımanın mücadelesini veriyoruz. Biz, hem bölgemizde, hem dünyada, sadece barış istiyor, sadece adalet istiyoruz. Bölgede refah olursa, bundan herkes istifade eder. Barıştan, uzlaşmadan, istikrardan bütün bölge halkları istifade eder. Şundan herkes, ama herkes emin olsun; kendimiz için ne istiyorsak, başkası için de biz aynı şeyi istiyoruz.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Yeryüzündeki her türlü haksızlığa, her türlü hukuksuzluğa karşı onurlu bir duruş sergilerken, gerektiğinde kendimizi ve çevremizi de sorgulama olgunluğunu da göstermek durumundayız'' dedi.

Erdoğan, ''Kaddafi İnsan Hakları Ödülü''nün kendisine verilmesi dolayısıyla Radison Sas Oteli'nde gerçekleştirilen törende bir konuşma yaptı.

Başbakan Erdoğan, bir kaç hafta önce, yine resmi bir ziyaret dolayısıyla Bangladeş'e gittiğini anımsatarak, şunları söyledi:

''Orada şahit olduğum bir manzarayı sizlerle paylaşmak isterim. Akşam saatlerinde, başkent Dakka'nın en işlek caddelerinde, insanlar kümeler halinde dükkanlardaki televizyonları izliyorlar. Günlük 1 dolar dahi kazanamayan, evlerinde televizyonları, hatta elektrikleri olmayan insanlar, dükkanların içindeki televizyonlardan dünyadaki lüksü, zenginliği, refahı izliyorlar. Sadece Bangladeş'te değil, artık dünyanın her yerinde, insanlar her gelişmeden haberdar oluyorlar. Savaşlar, çatışmalar, afetler, zulümler gizli kalmadığı gibi, insan hakları, evrensel değerler, demokratik haklar da artık gizli kalmıyor, yerele sıkışmıyor. Bize düşen, tarihimizden, medeniyetimizden, inançlarımızdan aldığımız ilhamla evrensel insan haklarını herkesten, her ülkeden önce bizim kendimizin hayata geçirmesidir. Bu noktada, kendimizi özeleştiriye tabi tutmayı hayati derecede önemli görüyorum. Önce biz kendimizden başlayacağız. Bu adımı önce kendimiz atacağız.

İslamafobianın bir insanlık suçu olduğunu vurgulayan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''İfade özgürlüğü adı altında, bizim kutsallarımıza, kutsal değerlerimize yapılan saldırılar, bir insanlık suçudur. Müslümanların, Ahmet, Mehmet, Mustafa, Muhammed gibi isimlerin terörle özdeşleştirilmesi, çok büyük bir haksızlık, çok büyük bir ayrımcılıktır. Bu yanlış anlamalara karşı elbette en güçlü şekilde mücadele edeceğiz. Bu yanlış anlamaları, bu yanlış algılamayı destekleyen tavırlara karşı da mücadele vermek bizim görevimizdir. Biz antisemitizmi insanlık suçu olarak kabul eden bir anlayıştan geliyoruz. Antisemitizm insanlık suçu olduğu kadar, aynı şekilde İslamafobia da insanlık suçudur. Kan döken, fitneye sebep olan, kardeşi katleden, huzura kasteden terör örgütlerinin, kendilerini, örgütlerini İslam ve Müslüman etiketleriyle tanıtmaları İslam'a da Müslümanlar'a da yapılan en büyük haksızlıktır. İslam coğrafyasının yoksullukla terörle ayrımcılıkla insan hakları ihlalleriyle anılıyor olması, aynı şekilde inançlarımıza yönelik açık bir haksızlıktır. İslam bir defa kelime anlamı itibarıyla barıştan geliyor. Kelime anlamı itibarıyla barış olan bir din terörü tecviz edebilir mi? Bu sorunları gidermek, hepimize düşen ahlaki ve siyasi bir görevdir. Bu gerçekleri görüp üzerine cesaretle ve kararlılıkla gitmek zorundayız.''

-HAZRETİ PEYGAMBER VE YUNUS EMRE'NİN SÖZLERİNDEN ÖRNEKLER-

Başbakan Erdoğan, ''Yeryüzündeki her türlü haksızlığa, her türlü hukuksuzluğa karşı onurlu bir duruş sergilerken, gerektiğinde kendimizi ve çevremizi de sorgulama olgunluğunu da göstermek durumundayız. Hazreti Peygamber en güzel şekilde ifade ediyor,: (Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir)'' dedi.

''Ünlü Türk Ozanı Yunus Emre'nin şu dizeleri de aynı noktaya dikkat çekiyor'' diyen Başbakan bu sözlerin Arapçaya çevirisinin dikkatli yapılmasını isteyerek, şunları söyledi:

''(Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil) Bize düşen gönüller kırmak değil, gönüller yapmak değerli kardeşlerim. Biz, gönüller yapmaya, gönüller fethetmeye devam edeceğiz. Sadece Ortadoğu'da, Afrika'da değil, Avrupa'da da Asya'da da Latin Amerika'da da gönül kazanmak için mücadelemizi sürdüreceğiz. Müslüman, Müslüman olmayan, Doğulu, Batılı ayrımı yapmada herkese gönlümüzü açacağız, herkesin derdine çare olmaya çalışacağız. Doğruyu, hakkı her yerde cesaretle söylemeye, savunmaya devam edeceğiz. Dünyanın herkese yettiğini, bu dünyada herkese yer olduğunu, adalet karşısında herkesin eşit olduğunu söylemeye devam edeceğiz. Bugün burada, Libya'da teslim aldığım Kaddafi İnsan Hakları Ödülü, bizim bu mücadelemize manen destek verecek, güç ve şevk kazandıracaktır. Ülkem ve aziz milletim adına bu ödülü teslim alırken ödül komitesine, sivil toplum örgütlerine, değerli kardeşim Muammer Kaddafi'ye bir kez daha şükranlarımı sunuyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.''

-ÖDÜLÜN GEREKÇESİ-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ödülü, konuşmasından önce Ödül Komitesi tarafından verildi.

Ödül, ''yüce insanlığa hizmette, insan haklarını savunarak, insan onurunu yücelterek ve insan kimliğini, mirasını koruyarak, dünyanın her yerinde özgürlük meselelerinin zafere kavuşmasında üstün katkı sağlayan'' şahsiyet, uluslararası kuruluş veya örgütlerden birine yıllık olarak veriliyor. Ödülün gerekçesinde, ''Uluslararası Halk Komitesi İcra Ofisi 4-5 Ekim 2010 tarihlerinde Cenevre'de yaptığı toplantıda, Türk halkına hizmet etme yolundaki büyük çabaların, insanlığın her kesiminin daha fazla adalet, vicdan ve insafa dayalı mücadelesi ve Filistin meselesindeki tutumlarını takdir etmek ve yüceltmek adına 2010 yılı ödülünün Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan verilmesi kararlaştırılmıştır'' denildi.

Ödül daha önce bu eski Güney Afrika Devlet Başkanı Nelson Mandela, taş atan işgal altındaki Filistinli çocuklara, Kızılderilere, Bosna-Hersek'teki çocuklara, ABD'deki İslami Liderlerden Louis Farrakhan, Küba Devlet Başkanı Fidel Castro, Iraklı çocuklar, Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, Nikaragua Cumhurbaşkanı Daniel Ortega'ya verilmişti.

A.A.