Bana sonsuz ve eşsiz bir boşluk gibi gelen psikolojinin somut bir şekilde yazılara dökülmesi ve bunların arasından beslenme ile ilişkisini basitçe anlatmak elbette mümkün değildir. Ama hepimizin emin olduğu bir konu var ki tükettiğimiz yiyeceklerden aldığımız besin bileşenlerinin vücut denilen karmaşık bir metabolik yapı içerisinde önemli yerleri bulunduğu. Yediklerimiz hissettiklerimize elbette yön veriyor. Mutluluk hormonu denilen serotonin salgılanması için gerekli proteinleri içeren besinlerden az veya hiç beslenmez isek elbette akabinde bu hormonun düzeyi azalma yaşıyor. Bu yüzden sağlıklı bir ruhu beslemek için yediklerimiz büyük önem kazanıyor.

Bu konuyu iki açıdan ele alabiliriz:

Psikoloji, beslenmemizi ne şekilde etkiler?

Beslenme, psikolojimizi ne şekilde etkiler?

Bugün ilk sorudan başlamak istiyorum. Popüler olarak son günlerde “ duygusal açlık” olarak sık sık duyduğunuz bu sistemin temeli nedir. Stresli zamanlarda aşırı yemek bir reaksiyondur. Araştırmalara göre stres azaltan yiyecekler yüksek karbonhidrat içeren ve hızlı yenebilen yiyeceklerdir. Aslında bu açıdan bir problem yok gibi görünmektedir.

Ancak; stres durumunda bireyin hızlı rahatlamasını sağlayan bu besinlerin bir kısır döngüye yol açtığını görüyoruz. Yüksek CHO içeren besinlerin bu aşamada kanda adrenalin ve ‘stres hormonu’ olarak adlandırılan epinefrinde dalgalanmalar yarattığı görülmüştür. Bu sebeple yüksek rafine şeker içeren besinler sağlıksız ruh halinde iken stres yanıtınızı daha kötüleştirecektir. Bu sebeple bu dönemlerde vücudumuzda serotonin seviyemizi artıracak ve ruh halimizi düzenlemede yardımda bulunacak muz, ananas, erik, fındık, süt, hindi, ıspanak, yumurta gibi besinlere öğünlerimizde yer vermek daha sağlıklı olacaktır.

Başka bir yazımda işleyeceğim ‘anoreksiya nervoza’ ve ‘bulimiya nervoza’ ile tanımlanan yeme bozukluklarına da değinelim. Yüksek rafine şeker tüketimi ve devamında gelen önü alınamayan yüksek abur-cubur tüketiminin sonucunda midenin kapasitesinin dolması ve yüksek tokluk hissi ile birden iştah kesilebildiği ve sonucunda yemek bozukluklarına yol açtığı görülmektedir.

Normal anksiyete, kızgınlık, depresyon vb. duygu durumları iştah azalmasına neden olurken duygusal yeme davranışı sergileyen bireyler aşırı yeme durumları gösterebilirler. Bu durum sadece kilo fazlalığı olan kişilerde değil, diyet içerindeki bireylerde de gözlemlenmiştir. Fiziksel açlık mı yoksa duygusal açlık mı olduğunu belirtilerden ayırt edebiliriz. Fiziksel açlıkta miden kazınması, burkulması, kan şekeri düşmesi görülür. Yedikçe doygunluk hissi gözle görülür. Açlığı giderme fiziksel açlıkta meyve-sebze ile giderilebilir. Duygusal açlıkta ise tam tersidir. Açlık birden yüksek bir şiddette bastırır ve hiçbir fiziksel belirti vermez. Birey genelde yüksek kalorili şeyler tüketmeden doygunluk sağlayamaz. Duygusal açlık ve duygusal iştah kaybı tedavisi multidisipliner bir yaklaşımla çözülebilir. Diyetisyen- psikolog işbirliği ile ele alınmalıdır. Bu durumlarda beslenme tedavisinde en önemli nokta öğün saatlerinin belirlenmesidir. Planlı bir beslenme düzeni; kişinin damak zevkine hitap eden bir yeme düzeni ile hem kişi yediklerinden tatmin olmalıdır hem de biyolojik saatimizi yeniden oluşturmalıyız.

Bu bölümü daha kapsamlı ele almak istediğim için devamına gelecek haftaki yazıda yer vereceğim. Kendinize iyi bakın. Ruhunuzu ve kendinizi sağlıklı besleyin! Mutlu haftalar…