Allah insanları farklı dillerde, renklerde, cinslerde yaratmış ve yeryüzünde son yüzyılda ortaya konulduğu üzere, tek yumurta ikizi dahi olsa, tüm insanların parmak izinin ayrı olduğu, dolayısıyla yaratıcının her bir bireyi farklı bir kodlama ile yaratıp dünyaya gönderdiği sabit olmuştur.

Hal böyle iken, parmak izleri dahi birbirini tutmuyor iken, beyinlerin ve o beyinlerde oluşan fikirlerin birbirlerine tamamen uyumlu olması beklenebilir mi?

Ünlü düşünürün dediği gibi;

Yaşam; senin gibi olmayanlarla birlikte yaşayabilme sanatıdır.

Bu genel ve sosyolojik durumu ortaya koyduktan sonra gelelim günümüz dünyasına. 21. yüzyılın başından itibaren kapitalist sistem, gücü elinde tutmanın yolunun insanları geleneklerinden, göreneklerinden, adetlerinden, değerlerinden, dinlerinden uzaklaştırmak olduğunu gördüğü için, saldırılarını bu minval üzere yapmaya başladı. Demokrasiyi kullanarak kendi sistemini dünya insanlarına empoze etmeye başladı. Bu kapitalist sisteme direnen herkesi terörist ilan etti. İnsanları uyuşturmak ve gerçeklikten uzaklaştırmak için onlara sanal ve geçici zevkler yaşayabileceği materyaller vermeye başladı. Cinsellik, para ve eğlenceyi insanların yeni tanrıları haline getirdi. Doğruluk, dürüstlük, erdem gibi kavramları ortadan kaldırıp, insanlara hırsı, acımasızlığı ve bencilliği öğretti. Terörist kavramı dahi dejenerasyona uğrayıp, kendi gibi düşünmeyen insanlara yapıştırılabilen bir yafta haline geldi.

Oysa GERÇEK TERÖRİST uyuşturucu satan, tecavüz eden, haksız yere adam öldüren, hırsızlık yapan, insanların yaşadığı dünyayı kendi ekonomik çıkarları için yok eden insandır. Aile yapısını ve adalet duygusunu bozarak toplumsal çöküşe neden olan bu tarz eylemleri yapan insanlardır.

Kapitalist sistemin bir argümanı olan bu kavram, bu yolla insanların düşünmesi ve fikir üretmelerinin önüne geçip, toplumu pasifize edip, düşünmeden yaşayan, üretmeyen, yalnız, bencil ve sürekli harcayan bir insan modeline ulaşmayı hedeflemektedir. Büyük oranda da bu hedefi şu an itibarıyla yakalamış durumdadır. Memnuniyetsiz ve mutsuz bir toplumda düşünmeden yaşayan bireylerde boşanma artar, aile yapısı bozulur, manevi değerler ortadan kalkar, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma gibi kavramlar gerçekliğini yitirir, bilinçsiz bir taraftarlık ortaya çıkar ve neticede benden olmayan yaşamasın noktasına gelir. Son zamanlarda intihar vakalarının, kadın cinayetlerinin, uyuşturucu kullanımının, basit trafik tartışmalarının ölümle sonuçlandığı vakaların temelinde yatan da tam olarak budur.

Türkiye toplumunun işi çok zordur. Özellikle İslam’a girdikten sonra merhamet ve adalet duygusu gelişen Türkiye toplumu, kendi imkanları ile ayakta kalmaya çalışmakta ve kapitalist sistem içerisinde yer aldığı için de maalesef geliri giderini karşılayamamaktadır. Medeniyetin beşiği zannedilen Avrupa, Amerika ve İsrail tanrı tanımaz ve acımasız bir dünya görüşüne sahip olduğu için, 21. yüzyılda dahi sömürgeciliğe devam etmiş ve kendi toplumunu ayakta tutma pahasına, başka toplumları hiç düşünmeden sömürmeye, acı çektirmeye ve yok etmeye devam etmektedir.

Örneğin; 21. yüzyılda demokrasinin ve medeniyetin beşiği kabul edilen Fransa, halen Afrika’da 14 ülkeyi sömürgesi altında tutmakta olup, bu ülkelerin her yıl gayrisafi milli hasılasının %85’ini sömürge vergisi olarak almakta, o ülkeleri açlığa ve ölüme sürüklemektedir. O ülkelerden zorla aldığı paralarla kendi vatandaşlarına sosyal haklar tanıyarak, kendini medeni olarak göstermeye çalışmaktadır. Oysa ki Fransa bir Hırsızdan başka bir şey değildir. Yine şu an dünyanın en güçlü devleti konumunda bulunan ABD, silahlı gücünü kullanarak yok ettiği devletlerin kaynaklarını kendi halkına sunup, kendini medeni bir toplum olarak dünyaya lanse etmektedir.

Kenya kurucu başkanı Jomo Kenyatta’nın bu konuyla ilgili sözleri şu şekildedir;

“Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız vardı.”

Dolayısıyla özendiğimiz bu devletlerin birer haydut, hırsız, katil olduğunu unutmayıp, öncelikle onların kıskanılmaya değer bir medeniyet olmadığını görmemiz, düşünmemiz ve anlamamız gerekiyor. Bizler Türkiye toplumu olarak bu taraz bir toplum olmayı, başka devletlere zulüm ederek, yok ederek onların ellerindekini alıp, kendi halkımıza sunamayacağımıza göre, öncelikle kapitalist sistemi terk etmeli ve kendi kaynaklarımızla yetinip yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Osmanlıyı seven de olabilir sevmeyen de. Lakin doğru analiz yapmakta fayda var. 600 sene dünyaya hükmedip, insanların dinlerine, dillerine, yaşam şekillerine müdahale etmemiş bir ecdadın torunlarıyız. Kuzey Afrika’da sadece 40 yıl kalmasına rağmen o ülkelerdeki herkesi Fransızca konuşmak zorunda bırakan Fransa gibi devletleri ya da Afrika’ya elinde İncil ile gidip, oradaki halkı zorla Hristiyan yapıp ellerine İncili verip ülkelerindeki altın, elmas, petrol gibi tüm zenginlikleri çalmış Avrupa devletlerini asla ama asla örnek alacak değiliz.

İnanıyorum ki, Türkiye toplumunda yaşayan ailelerin %90’ı halen, evlatları ellerinde para ile eve geldiğinde “O parayı nereden buldun?” diye sorgulayan ve çocuklarını yetiştirirken “Kimsenin parasını, malını haksız yere almayın.” diyen bir toplumdur. Kürdümüz, Türkümüz, Lazımız, Sünnimiz, Alevimiz, sağcımız, solcumuz fark etmez. Bu toplumda yaşayan hemen hemen herkes halen bu duygu ve düşüncelere çok şükür ki sahipler.

Tek yapmamız gereken bize uymayan kapitalist sistemin kendini muhafaza etmek için ortaya koyduğu yaşam şekli ve yasalarını terk edip özümüze dönmek. Medeniyeti bizden öğrenmiş bir toplumun peşinden gitmeyi reddetmek. Zira “Asıl her zaman taklidinden kıymetlidir”. Sadece bunun farkına varalım.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE! Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!