Olay örnek Almanya’da gerçekleşse bir değil birden fazla istifa ile sonuçlanırdı ancak bu coğrafyada o gelenek yoktur, pişkinlik kurumsallaşmıştır, yaptıklarından kimsenin yüzü kızarmaz.

 

Adnan Menderes Üniversitesi hastanesi MR cihazına metal sandalye girmesi sonucu çalışamaz hale gelmesiyle gündeme geldi.

Gerçekleşmesi nadir rastlanacak olaylardan olduğu için haber ulusal basında da geniş yankı buldu ve Üniversite böylece tarihe geçmiş oldu.

Haberin bu şekilde dallanıp, budaklanmasından olacak, başhekimlikten yapılan açıklamada olayın geçen yıl 10 milyon TL’ye alınan MR cihazını çalışamaz hale getiren bir stajyerin metal sandalyeyi içeride unutmasından kaynaklandığı bildiriliyor.

Söylenene göre hastaların yaklaşık 10 gün MR cihazından yararlanamayacakları bu sürede yeni cihazla birlikte ikinci MR cihazının da tamiratı biterek devreye girmesiyle her ikisi birden hastalara hizmet vermeye başlayacakmış.

Bu tür şaşkınlık yaratan olaylar meydana geldiğinde telaşla savuşturmaya yönelik duymaya alışık olduğumuz gerekli incelemenin başlatıldığı ifadeleri bu açıklamada da yer alıyor.

Bir farkla ki, meydana gelen olaydan bir fayda söz konusu olduğunda bu tür açıklamalar rektörlük tarafından yapılırdı burada tam aksi bir durum söz konusu olduğundan olacak, konu hakkında başhekimliğin bilgi vermesinin uygun olacağına hükmedilmiş.

Ama ne var ki, kim yaparsa yapsın açıklama kamuoyunda ne olayda ihmali olanları ne de Adnan Menderes Üniversitesi adını haklı çıkarıyor tam aksine bu talihsizliğin sosyal medya platformlarında mizah konusu haline gelmesine yardımcı oluyor.

Örnek bir sosyal medya kullanıcısı “insanlar sıra alamazken sandalye uyanıklık yapmış MR çektirmenin yolunu bulmuş,” diyerek olayla açıkça alay ediyor.

Hayretini çoğu insan da ilk duyduklarında “bir yaşıma daha girdim” sözleriyle, bir kısmı da “inanamıyorum,” diyerek ifade etti.

Vah ki,ne vah!

Olay örnek Almanya’da gerçekleşse bir değil birden fazla istifa ile sonuçlanırdı ancak bu coğrafyada o gelenek yoktur, pişkinlik kurumsallaşmıştır, o nedenle yapıp ettiklerinden çoğu insanın yüzü kızarmaz.

Gerek sosyal medya platformlarında gerek diğer mecralarda görünen o ki,insanların  üzüntüleri de Üniversite adının içeride ve dışarıda mizaha konu olması  hastaların mağduriyeti ve bir ihmal sonucu milli servete verilen zarar konularında yoğunlaşıyor.

Bu tür hassas ve yoğunluklu kullanılan cihazlara sahip olanların birinci önceliği periyodik servis hizmeti ve acil hallerde yapılacak müdahaleler olduğu herkesin malumudur..

Açıklamada hastanenin 10 gün insanlara MR hizmeti veremeyeceğinden söz edilmesi ayrıca ikinci MR cihazının arızalı olmasından altı ay sonrasına randevu verilmesi de gösteriyor ki, MR cihazlarıyla ilgili hastane yönetimi tarafından yapılan servis sözleşmesi bulunmuyor.

Olsa bile her hangi bir arıza halinde yenisinin ne kadar sürede monte edileceği maddesinin bulunmadığı anlaşılıyor.

 Bir hastanenin olmazsa olmaz cihazları MR, tomografi ve röntgen cihazının verdiği hizmette bir aksama olmaması için tecrübeli ve işinin ehli bir hastane yöneticisi servis hizmeti veren firmalarla anlaşma yapmakla da yetinmez.

Olası olumsuzlukları hesaba katarak ama resmi ama özel hastanelerdeki benzer cihazlardan ihtiyaç halinde faydalanmak için yetkililerle karşılıklı sözleşmeler de yapar.

Bu basireti ancak işinin ehli, tecrübeli, devlet adamlığı kimliği ağır basan,yönetme iradesine sahip ortak akla önem veren yöneticiler gösterebilir ve hayata geçirebilir.

MR cihazı tamir oluncaya kadar 10 gün hastalardan mühlet istenmesine bakılırsa açıklamadan hastaneler arasında bu tür bir anlaşmanın da bulunmadığı sonucu çıkıyor.

Diğer taraftan hastanelerdeki hassas ve özellikleri olan MR benzeri cihazlar uzmanı   dışında  temizlikçisine varıncaya kadar personel özel eğitime tabi tutulur, ardından da görevleri ve dikkat edecekleri konular  zimmet karşılığında tebliğ edilir.

Okunaklı harflerle yazılı kullanma talimatı odanın hem içinde hem dışında bir yere asılır. Vakit bulundukça da gerekli kontrol yapılır.

Genel kanaat o dur ki, eğer bu önlemler alınsaydı bu laubalilik ve sorumsuzluk yaşanmaz, dolayısıyla da ne hastalar mağdur edilirdi ne devlet de milyonlarca TL zarara uğratılırdı.

Bu da yaşanmakta olan ekonomik daralmadan da önemli hatta onun en başta gelen nedeni atanmışların ehliyet ve liyakatini sorgulamayı gerektiriyor.

Bir yere yönetici olmayı istemek insanın fıtratında vardır ancak her iyi insan iyi yönetici olacak diye de bir kural da yoktur.

Yönetici olacaklar ilk önce belli bir tecrübeye, yönetim ehliyetine ve iradesine sahip olmaları gerekir. Yumuşak huyludan, yetim hakkına el uzatandan, tavır koymaktan aciz olandan, bencil ve kibirlilerden yönetici olmaz.

Günümüzde bu gerçeklerin aksine cehaletin verdiği-bunda denetim eksikliğinin de payı vardır-  özgüven niteliksiz insanlardaki yönetme hırsını daha da depreştirebiliyor.

Ancak niteliksiz olduklarının da bilincinde olmayan bu insanların en büyük düşmanı  işinin ehli, liyakat sahibi olanlardır ve hedefleri de bir koltuk kapabilmek için  göze girmek, bu amaçla kapı aşındırmaktır.

İşinde çok iyi olduğu inancında olan bu yetersiz kişi kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan, yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir sakınca görmez.

Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!( Dunning-Kruger Senromu)

Ancak bu cahillik ve haddini bilmeme karışımı özgüven mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. Eksiler kariyer açısından artıya dönüşür.

Sonuçta bu kifayetsiz muhterisler her zaman her yerde daha fazla yükselirler ve ayrık otunun tarlayı kaplayarak ekini boğduğu gibi devleti ve kurumlarını kısa sürede ele geçirirler.

Bu arada gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında fazla alçakgönüllü davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler.

Tabii beklerken ilgisizlikten kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler. Bu durumda üstleri tarafından ihtiras eksikliği ile suçlanırlar.

Kifayetsiz muhterislerin örneklerinin yüzlercesini çıplak gözle görmek ve günlük hayatta karşılaşmak mümkündür.

Rastladığında çoğu insan bunlar, bu kafayla, bu yeteneksizlikle bu koltuklara nasıl gelebildi, diye kendi kendine dertlenirler.

Bu yeteneksizlerin cehaletlerinin farkında olmamaları onlara bir avantaj olarak geri dönmüştür. Bu yüzden öne çıkmaktan, yaptıklarıyla gurur duymaktan sakınmazlar.

Her koltuğu kendilerine bir hak görürler ve hile ile de olsa o koltuğu ele geçirmenin uyanıklık olduğunu düşünürler.

Tabi diğer uçta da kendini geri plana çeken, yaptıklarıyla övünmeyen, koltuk kapma hevesiyle kapı aşındırmayı gururuna yediremeyen görevinin hakkını veren yetenekli  insanlar  vardır.

Ama ne var ki, siyasi irade tercini her istediğini yapmaya amade kifayetsiz muhterislerden yana kullanır..

Hal böyle olunca da trafolara kedi girmekten, MR cihazlarına sandalye kaçmaktan Ülke hiçbir zaman kurtulamaz ki, bu bir ülke için ekonomik krizden daha ciddi bir sorundur.

Asıl beka meselesi de budur,dense yeridir.

Çünkü ekonomiyi düzeltecek para bir şekilde temin edilebilir ama devlette bozulan dengeleri yeniden kurabilecek yetişmiş insanları bulmak o kadar kolay değildir.