Almanya Kassel'de beş yılda bir düzenlenen dünyanın en etkili sanat etkinliklerinden Documenta13, mağazalardan tren garına tüm kente yayılıyor ve en geniş anlamıyla zaman/mekân içinde 'burada olmak'la ilgileniyor

1955’ten beri istenmeyen, anlaşılmayan ‘çirkin’ sanatın yuvası olmayı kafasına takmış ama nihayetinde dünyanın sanat mabedine dönüşmüş Documenta, bu yıl Kassel ( Almanya ) şehrine yayılan onlarca mekânı, 190 sanatçı ve kolektifin katılımıyla belki de en geniş kapsamlı sergilerinden birini sunuyor.

Fredericianum, Documenta Halle, Neue Galerie gibi major mekânların yanı sıra, Karlsaue Parkı’na yayılmış 200’e yakın kulübe ve şehrin içindeki oteller, eski fırınlar, mağazalar, kitaplar ve tren garlarının da dahil olduğu bu 13. Documenta, en geniş anlamıyla bir zaman ve mekânın içinde, ‘burada olmak’la ilgileniyor.

İsmi sanat dünyasında saygıyla anılan Carolyn Christov-Bakargiev’in (namı diğer CCB) küratörlüğünde gerçekleşen sergi, sanat olanın tanımını olabildiğince genişletiyor. Rüzgârın, fizik deneylerinin veya toprak içinde yaşayan canlıların sanatından bahseden bir sergi bu. Çileğin politikasını, bir köpeği sevmenin anlamlarını Derrida’ya, Donna Haraway’e yaslayan, kimi zaman metafizik yolculuklara çıkaran, kimi zaman da bilgisayarda yazılmış aşk mektuplarının rasyonalizmiyle sersemleten bir sergiden bahsediyoruz.

Serginin bir konsepti olmadığını söyleyen CCB, sergiyi ‘şimdi’deki dört durum üzerine kuruyor: Sahnede olmak, ablukada olmak, umut etmek ve tamir etmek. Serginin en görünür meselelerinden biri olan insanın büyük yıkımlar sonrasında çevresini yeniden yapılandırması meselesini, özellikle 2. Dünya Savaşı’nda şiddetli yaralar alan Kassel ile kan kardeşi sayılabilecek Afganistan Kâbil’de yapıyor olması bu meseleyi nasıl birbirine bağladığını görmek anlamında önemli bir ipucu sunuyor.

CCB, Almanların Yahudi kıyımını, serginin merkezi motiflerinden birine dönüştürüyor ve sanatçıların Kassel’deki konsantrasyon kampını ziyaret etmelerini sağlıyor. Burdan çıkan çalışmalardan en hırpalayıcı ve umut verici olanı, zamanında bu kamplardan birinde tutuklu kalmış olan bir aktivist-bahçıvanın, Korbinian Aigner’ın çizdiği 400’e yakın sayıdaki elma resmi, bir insanın en zor zamanında yaşama tutunmasının imkânlarını gösteriyor.

Mardin’e yaptığı güneş sinemasından hatırlayacağımız Clemens von Wedemeyer, bu kampı ziyaret eden gençlerle, birbirinden bağımsız ama bağlı kurgusal üç video gerçekleştiriyor. 70’lerin Yugoslav avangardlarından Sanja İvekovic ise, kampta bulduğu ve zamanında Yahudileri aşağılamak için meydanda bağlı tutulan bir eşek fotoğrafı üzerinden, dünyada istenmeyenin muhasebesini yapıyor. Öldürülen gazetecilerin, politikacıların, aktivistlerin arasında Hrant Dink ’in ismi de görülüyor. Rabih Mroué’nın Arap devrimini cep telefonlarıyla kaydetmenin sosyolojik/psikolojik anlamları üzerinden yaptığı performatif konuşma, serginin günü nerden yakaladığıyla ilgili önemli gösterge.

Elbette sergi sadece bugüne dair çalışmaları yan yana getirmek gibi bir misyonu üstlenmiyor.

Documenta, bilge yazar/düşünür Etel Adnan’ı, hem yaşadığı San Francisco’daki evinden görünen Tamalpais dağını yaklaşık 50 yıl boyunca resmettiği tabloları hem de birini bir şeyi sevmenin ne anlama geldiğini düşündüğü şahane kitabıyla konuk ediyor. Sürdürülebilirlik, hayatta kalmak, birlikte doğaya saygılı yaşamak sadece geniş kapsamlı çalışmalarda değil, anti-kapitalist-aktivist grup And And And’in büfelerinde de görünür oluyor. Karlsue Parkı içinde yer alan bu büfe, aslında içinde eserlerin yer aldığı yaklaşık 200 kulübeyi arayıp bulanlar için bir ödül gibi. Park, Sam Durant’ın infaz/işkence oyun evi, Gabriel Lester’ın ses/ışık koridoru veya Massimo Bartolini’nin küçük bir havuzda fırtınalar koparan yapıtları olmadan serginin daha geniş alana yayılmak isteği dışında çalışmaz olurdu. Kentin tepesinde asılıymış gibi duran helikopter ise,
Brad Pitt ’i Kassel’e getirmedi, o, tıpkı kafede yanına gidip hangi kitap üzerine çalıştığını soracağınız yazarlardan biri gibi bir ‘sanat işi’!
Documenta, 16 Eylül’e dek Almanya ’nın Kassel kentinde görülebilir.

Füsun Onur ve Cevdet Erek de Documenta’da
Bu sergiye Türkiye ’den katılım ise çok az. Daha evvel Sarkis, Kutluğ Ataman ve Halil Altındere’nin katıldığı Documenta’ya bu yıl, kavramsal sanatın öncü isimlerinden Füsun Onur ve Cevdet Erek katıldı. Erek’in C&A mağazasının deposundaki yerleştirmesi en az Tino Sehgal’in performansı kadar kuvvetliydi.

Füsun Onur’un Neue Galerie’nin camlarında yer alan filmlerden birini söküp yerine yerleştirdiği perdesinin (2012) yanı sıra, ikonikleşmiş çalışmalarından olan ‘İsimsiz’ (1993) işi de sergide yer alan eserlerdendi. Her iki sanatçının prodüksiyon giderlerini üstlenen Saha Derneği’nin desteğiyle hazırlanan Füsun Onur kitabı ise Documenta’nın sürprizlerinden oldu.