Sahibinin Sesi” eski taş plakların en ünlü ve gözde markasıydı. O güzelim gramofonlara-pikaplara takılan

bu taş plaklardan yükselen nameleri dinlemek, başka bir keyifti. Bu şarkılar “Özel bir An’ı” yeniden yaşamak gibiydi. Huzur bulmanın, sihirli şifreleri gibiydi…

Günümüzde “Sahibinin Sesi” markalı taş plaklar kayboldu ama “Sahibinin Sesi” durumu oluştu.

Bir marka, bir etiket değil, yaşanılmakta olanın ve hayatımızın da bizatihi kendisi oldu.

“Sahibinin Sesi” artık etkin bir “fiili durum” oldu. Artık bir taş plak değil “iğrenç bir nakarat” oldu. Beste hep aynı kaldı ama güfteler çeşitlendi.

Bu nakaratların ana konuları ise şunlar oldu:

Başka türlü göster! Yıprat! Tahrip et!

Komplo Teorileri üret!

Yalana dayalı bilgi kirliliği yarat!

Her şeye egemen ol! Her şeye karış!

Herkesi küçümse! Kibirli ol!

Sürekli gerginlik yarat! Saldırgan ol!

Güvensizlik ortamı planla! Gündem şaşırt!

Hoş görüsüz davran!

Öfke ve küfür vazgeçilmezlerin olsun!” 

Gazeteler, televizyonlar, dergiler, yazarlar, kalemşorlar, hatipler, vaizler hep birlikte “Sahibinin Sesi” oldular. Hukuka müdahale günlük rutin iş oldu.

O’nu “hizaya getirme” operasyonları etkin kılındı. “Demokrasi için Hukuk” yerine “Benim için Hukuk” düzenlemeleri, reçeteleri devreye sokuldu.

Hukukun konuşmaması için, dili kor demir ile dağlandı. Yürümemesi için ayaklarına kırıldı. Tutmaması için elleri ezildi. Duymaması için hep bir ağızdan

yüksek ses yoğunluğu ile “gürültü” yapılıyor. Hukukun tırnakları sökülüyor! Demokrasinin sacayağı olan Yasama-Yürütme-Yargı Erkleri karıştırılıp,

tümü “Yürütmenin” vesayeti altına alındı.

Olgun, etkin bir tartışma ortamı, yerini,

Ben yaptım oldu!” hegemonyasına teslim edildi.

Çoğu tartışma ve kavgalardan bihaber çoğunluk adına İnsanlarımız kutuplaştırıldı. Her alanda ayrışma yaygınlaşıyor. Her ayrışma, doğal ve otomatik olarak diyalektik zıddını doğuruyor.

Zıtların keskinliği, uzlaşmazlığı da artırıyor!

Aş, İş, Evrensel Demokrasi” talepleri,

komplo teorileri ile bastırılıyor. Her fırsatta, Parlamento sözcüğünün başına “Yüce” tanımlaması konularak dokunulmazlığı, her şeyin üstünde oluşu, erişilmezliği vurgulanıp bir totem, fetiş kurgusu yapılıyor. Ama “Yüce” sözcüğü, bunu biricik adresi olan Hukuk için kullanılmıyor! Hükümet, sistemin biricik kurumu da,

diğerleri “teferruatmış” gibi bir algı oluşturuldu.

Eli kanlı terörist” konumundan “İtirafçı-gizli tanık” mertebesine yükseltilen ve zaten tüm ruhunu da satmış kimselerin “Düzenlenmiş” itiraf ya da ihbarlarıyla

binlerce insanı, kamuoyu önünde sürekli aşağılayan “Hukuksuz Hukuk Sistemi”…

Hani “Herkes için Adalet” şiarı?

Parlamentonun Kararı “Milli İrade” ise,

Milletvekillerinin de kararlarını “Bağımsız” olarak vermesi gerekir. “Parti Kararı” asla Milli İradeolamaz.

Kimlerin parlamentoya gireceğini belirleyen

Genel Başkanlar değil mi? Onlarla Parlamenterler arasında, aşılmaz bir yemin gibi durur sadakat!

Böyle bir sistemde halkın iradesi nerede?

Demokrasi bu mu?

Bu başka bir şey! Ama demokrasi değil.

Bu göstermelik bir “Parlamenter Sistem

Benzeri de hiçbir ülkede yok!

 

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png

habericiuygulamalar.jpg

- - - - - - -