*Partiler birbirleri ardına seçim vaatlerini açıklıyor. İktidar olmaları halinde gerçekleştirecekleri projelerini anlatıyorlar. Barış ve Demokrasi Partisi’nin desteklediği adaylardansa bugüne kadar Türkiye’nin tamamını ilgilendiren bir proje teklifi gelmedi.
 
*Araç yakma, olay çıkarma, taş ve molotofkokteyllerle etrafı kırıp dökme gibi şiddet eylemleriyle gündemi meşgul eden BDP kitlesinin, ‘demokratik özerklik’ söylemi toplumun ezici çoğunluğu tarafından Türkiye’yi bölme girişimi olarak görülüyor.
 
 
Diyarbakır’ı Orta Doğu’nun cazibe merkezi haline getirmek için projeler havada uçuşuyor.
 
Altyapı üstyapı mükemmel. Her türlü toplu taşıma sistemi; tren, tramvay metro, metrobüs için rotalar belirlendi. Projeleri açıklayan BDP Eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kentimizin çehresi değişecek. İnsanlar tarihi surları, Ulu Cami’yi, Atatürk Köşkü’nü görmek için buraya akın edecekler” diye konuşuyor. Sadece Diyarbakır mı? Tabii ki hayır. Her il ve ilçe için ayrı projeler var. Van Gölü, spor yarışlarının merkezi oluyor. Hakkâri’nin dağları treaking için bulunmaz fırsat. Güzergâhlar oluşturuldu. Önümüzdeki dönemde bölgeye akın edecek insanlar Sümbül Dağı’nın temiz havasını akciğerlerine çekecekler. Zap’ta rafting yarışları tertip edilecek.
 
Bitlis, Siirt, Batman ve Muş’taki BDP’li belediyelerin bölgelerine ilişkin projelerini ise saymaya gerek yok. Bağımsız adaylar seçimlere sayılı günler kala gittikleri her ortamda BDP’li belediyelerin icraatlarını anlatmakla bitiremiyorlar. Bu veya buna benzer bir haberi ‘www.zaytung.com’da (yalan ve abartılı haberlerin yer aldığı internet sitesi) okuyabilirsiniz.
 
Oysa bunların gerçek olması gerekiyor mu? Bu soruya; kendileri Kürt. Siyasetlerinin merkezinde Kürtler var. Dolayısıyla Kürtlerin hayat standardını yükseltecek icraatlar konusunda birbirleriyle rekabet içinde olmaları kaçınılmaz’ şeklinde cevap verdiğinizi hisseder gibiyiz.
 
Bizim de gönlümüz böyle olmasından yana. Zira Diyarbakır, Van, Hakkâri, Şırnak, Batman, Bitlis ve Muş bu ülkenin bir parçası. Buraların da Bursa, Manisa, Aydın ve Antalya gibi olmaya hakları var. Bu kentlerin yer aldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinin de farklı özellikleriyle gündeme gelmesi Türkiye’nin kazanımı demek.
 
PARTİLERİN GÜNDEMİNDE
 
Ne yazık ki tablo yukarıdakinden çok farklı. 12 Haziran seçimlere iki aydan kısa bir süre kaldı.
 
Siyasi Partiler birbiri ardına seçim beyannamelerini açıklıyor. Projeler havada uçuşuyor. Hatta hayal sınırlarını zorladığı için “Çılgın” bulunan proje dahi gündemde. Kanal İstanbul günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor. Aynı partilerin toplumun farklı taleplerine yönelik değişik projeleri de var. Bunların yanı sıra her partinin Kürt çözümüne ilişkin fikir, düşünce ve önerileri de yok değil. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi, 2009 yılında başlattığı “Demokratik Açılım” adımların devam edeceğini seçim beyannamesinde açıkladı. Burada “Kürt açılımı sürecek. Kürt meselesi özgürlükler ve demokrasi zemininde çözüme kavuşturulacak. İşkence ile anılan Diyarbakır Cezaevi yıkılacak” deniyor. CHP’nin de Kürt konusunda bazı çözüm önerileri bulunuyor. Genel Başkan seçildiği günden 22 Nisan 2011 tarihine kadar “Kürt” ve “Alevi” tabirlerini kullanmayan Kemal Kılıçdaroğlu da bu konudaki özenine son noktayı koydu. CHP’nin seçim beyannamesinde, “Faili Meçhul cinayetlerin aydınlatılması
 
için Hakikatler Komisyonu kurulacak. Koruculuk kalkacak. Diyarbakır Cezaevi müzeye dönüştürülecek” ibarelerine yer veriliyor. MHP’nin bu konuda vaatleri yoksa bile problemin uzlaşı ile çözülmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.
 
ÖCALAN’IN PROJESİ MASKE Mİ?
 
Abdullah Öcalan’ın demokratik özerklik konusunda söylediği birçok husus var. KCK ise ısrarla “öz savunma güçlerinden” bahsediyor. Bu görüşleri uzatmak mümkün. Çünkü Demokratik özerklik” Kürt siyasetinin önde gelen isimlerinin gündeminden düşmüyor. Peki Demokratik Özerklik nedir? Bu kimin projesi? Uygulanabilirliği var mı? Soru çok. Haliyle cevapları da. Ama ‘Demokratik Özerkliği her yönüyle bilmekte yarar var. Bu İmralı’da tutuklu bulunan Öcalan’ın bir projesi. 2007 yılında dillendirdi.
 
Ekim 2007 tarihinde ise Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kongresi(DTK) tarafından kabul edildi. O zaman DTK’nın eş başkanlarından biri Hatip Dicle, bir diğeriyse Yüksel Genç’ti. Dicle, şu anda KCK Davası’ndan Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu. Yüksel Genç ise 1999 yılında Öcalan’ın talimatı doğrultusuna Türkiye’ye gelip teslim olan birisi. Öcalan’dan sonra KCK’nın belge haline getirdiği ardından da DTK ve o dönem de Demokratik Toplum Partisi tarafından dillendirilen bu proje iki yıl sonra 10 Aralık 2010 tarihinde bu defa siyasi yasaklı konuma getirilen Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un eş başkanlıklarını yürüttükleri Demokratik Toplum Kongresi’nce bir defa daha gündeme getirildi.
 
Yazar, akademisyenler ve siyasetçilerin tartıştığı ‘Demokratik Özerk Kürdistan Modeli’ taslağında, “Demokratik özerklik, Kürt halkının artık mevcut durumda varlığını tehdit eden bu yönetim altında statüsüz bir halk olarak yaşamak istemediğinin ifadesi olmaktadır” denildi. Aslında tartışma çok gürültü kopardı.
 
“İBADET EDER GİBİ ÇALIŞIN” DEMİŞTİ
 
İMRALI?HÜKÜMLÜSÜ Abdullah Öcalan, “Kürtler ibadet eder gibi demokratik özerklik üzerinde çalışmalı” diyor. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir de “Ay yıldızlı al bayrağımızın yanında neden sarı-kırmızı-yeşil renkli bayrak dalgalanmasın” demişti...
 
İki devlet iki bayrak!
 
PKK kitlesi, Öcalan ve Kandil’den aldıkları işaretle ‘Demokratik Özerklik’ ya da ‘Özerk Kürdistan’ ifadelerini farklı tanımlamalarla gündemde tuttular. BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer eş başkan Gültan Kışanak başta olmak üzere Meclis’teki milletvekilleri sıklıkla ‘özerklik’ çıkışları yaptılar. Bu siyasi söylem doğal olarak bölgedeki belediye başkanlarını da etkiledi. Günlerce tartışıldı. Çift bayrak ve öz savunma güçlerinden bahsedilince toplumsal bir tepki oluştu.
 
Ardından bizatihi toplantıya katılan bazı akademisyenlerin eleştirileri üzerine Öcalan ilginç bir çıkış yaptı. “Özerklik projesi dar ve basit anlamda ele alındı. Devletin yanında ayrı bir devlet, bayrağının yanında ayrı bir bayrak istemek doğru değil. Türkiye toplumunun sinir uçlarıyla oynamak tehlikeli sonuçlar doğurur” diyerek BDP ve DTK mensuplarını fırçaladı Öcalan. Bunun üzerine BDP kitlesi, özerklik konusunu rölantiye aldı. Şimdi geçmişteki gibi yüksek sesle dillendirilmese de bölgedeki her toplantı ve mitingde gündeme getiriliyor. Özerk Kürdistan ifadesi Batı ve İç Anadolu’daki insanları fazlasıyla kaygılandırıyor. Öyle ki; araç yakma, olay çıkarma, taş ve molotofkokteyllerle etrafı kırıp dökme gibi şiddet eylemleriyle oldukça batıdan “Fırat’ın ötesini verelim, kurtulalım” diyenlerle “bölünme de tartışılmalı” diyenlerin sesleri de yükseliyor.
 
GÜVEN MESELESİ
 
Barış ve Demokrasi Partisi’nin Türkiye’yi heyecanlandıran projesini bugüne kadar duymadık.
 
Söz konusu partinin tek teması: Kürt meselesi. Burada ise meselenin hangi aşamalarda ve nasıl çözülmesi gerektiğinden ziyade; şiddetin gündeme getiriliyor olması dikkatlerden kaçmıyor. Bunun tabi ki pek çok sebebi var. Hatta bunların büyük bölümü BDP’den de kaynaklanmıyor olabilir. Ama özelde bölgenin, genelde ise Türkiye’nin yönetimine talip olan bir partinin Türkiye’nin tamamını ilgilendirecek bir projesi olmaz mı? Belki vardır. Ama bunlar hiçbir şekilde ilgili kişiler tarafından ön plana çıkartılmıyor. Kamuoyunda sürekli işledikleri konuların başında; “Demokratik Özerklik” ve “İki Dilli Hayat” geliyor. Ancak bu iki konuda çok farklı olarak gündeme getirilince, toplumun büyük bölümü kuşkuyla yaklaşıyor. Özellikle de “Özerklik” meselesinin, Türkiye’yi bölmek için maske olduğunu düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Bu nedenle BDP’nin gündemleştirdiği veya kamuoyunun dikkatine getireceği her konuda güven meselesi doğal olarak ortaya çıkıyor.
 
Türkiye