Aydın Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı tarafından, 23.07.2019 tarihli, 30840 sayılı Resmi Gazete ile Aydın ili hudutlarında 7 adet Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahası,  64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahası          ihalesinin 6-8 Ağustos 2019 tarihinde gerçekleştirileceği ilan edildi.

Resmi Gazetede ilanın yapıldığı 23.07.2019 tarihinden itibaren halkta büyük bir tepki oluşmaya başladı.

Aydın Çevre ve Doğa Derneği tarafından 25.07.2019 tarihinde Aydın İdare Mahkemesine ihalenin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açıldı. 26.07.2019 tarihinde Aydın Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ve Aydın Çevre ve Doğa Derneği tarafından basın açıklaması yapılarak açılan dava ve hukuki süreç açıklandı

aydin-barosu-001.jpg

Aydın 2.İdare Mahkemesi’nin 2019/541sayılı dosyası ile açılan iptal davasına Aydın Barosu müdahale dilekçesi verdi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği de davaya müdahil olacağını açıkladı. Aydın’da birçok Belediye dava açma hazırlığı içinde.

Bugünkü yazımızda jeotermal ihalelerinin neden hukuksuz olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini açıklamaya çalışacağım. Bu açıklamalarımız, açılan davanın da özünü oluşturuyor.

İhale ilanı 23.07.2019 tarihinde yapıldı. İhale 06.08.2019 tarihinde gerçekleştirilecek. İlanın ihaleden 14 gün önce yapılması hatalıdır. Bu süre, ihaleye karşı dava açılma ve yürütmeyi durdurma kararı alınmasını engellemek için kasten kısa tutulmuştur. Bu ilanın adli tatilin başladığı 20.07.2019 tarihinden sonra, 23.07.2019 tarihinde yapılması da son derece ilginçtir. Adli tatilde işleyişin yavaşladığı, hakimlerin izne ayrıldığı zaman özellikle belirlenmiştir. Aydın’ın %45’inin ihale edileceği ilanın, ihale tarihinde 14 gün önce yayınlanması, itiraz ve iptal davası açabilmek için çok kısadır.

Aydın Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nın Aydın ili hudutlarında 7 adet Jeotermal Kaynak  İşletme Ruhsat Sahası,  64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahası     ihalesine ilişkin karar yasalara, uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve iptali gerekir. Şöyle ki;

Açıklamalarımız sırasında, yazıyı çok uzatmamak için teknik ayrıntıyı dipnotlarla açıklayacağım. Merak eden, bilimsel ayrıntıya ulaşmak isteyen okurlarımın dipnotları okumasını öneririm.

1)İhale kararı yasalara ve uluslararası sözleşmelere aykırıdır.

Anayasa’nın 17 ve 56.maddesi çevre hukukunun temel ilkelerini belirler.

Anayasa’nın 17.maddesi

Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

 Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmünü içermektedir.

Anayasa’nın 56.maddesi;

“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, iş birliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” hükmünü içermektedir.

 

2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 9.maddesi çevrenin korunması kavramını ve ilkelerini belirler [1].

Türkiye Cumhuriyetinin kabul ederek onayladığı Anayasanın 90.maddesine göre iç hukuk düzenlemesi niteliğinde olan Uluslararası Sözleşmeler[2].

 

2)Jeotermal tesislerin genel olarak çevreye ve ekolojik dengeye etkisi

Jeotermal tesislerin doğaya, çevreye ve ekolojik dengeye verdiği zararlarla ilgili birçok bilimsel inceleme bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

a-Ziraat Mühendisi Doğan Akar tarafından gerçekleştirilen “Jeotermal Santrallerin Çevresel Etkileri” isimli bilimsel inceleme yönünden değerlendirme

Ziraat Mühendisi Doğan Akar tarafından yapılan Jeotermal Santrallerin Çevresel Etkileri isimli çalışma [3] son derece önemli bilimsel tespitler içermektedir. Jeotermal santrallerde oluşan atık suyun Büyük Menderes Nehrine akıtılmasının tarım havzası ve tarım alanları üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir.

 

b-Ziraat Mühendisi Sunay Dağ Tarafından Gerçekleştirilen “İncirde Verim ve Kalite Üzerine Jeotermal Enerji Tesislerinin Olası Etkilerinin Belirlenmesi Bilimsel İnceleme Yönünden Değerlendirme”

Ziraat Mühendisi Sunay Dağ İncirde Verim ve Kalite tarafından hazırlanan, Adnan Menderes Üniversitesi Bahçe Bitkileri Anabilim Dalında, tez danışmanı Prof.Dr.Engin Ertan’ın danışmanlığında gerçekleştirilen Üzerine Jeotermal Enerji Tesislerinin Olası Etkilerinin Belirlenmesi isimli doktora tezi[4] son derece ilginç sonuçlar ortaya koymuştur. Tez ile jeotermal tesislerden doğaya salınan sıvı ve gazların doğaya ve ekolojik dengeye zararını tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

c-Prof. Dr. Mustafa BOLCA, Prof. Dr. Rafet KILINÇ, Prof. Dr. Ünal ALTINBAŞ, Yard. Doç. Dr. Müslim Murat SAÇ, Prof. Dr. Mehmet N. KUMRU, Araş. Gör. Bihter ÇOLAK ESETLİLİ, Dr. M. Tolga ESETLİLİ ve Araş. Gör. Fulsen ÖZEN tarafından 2010 yılında TÜBİTAK desteği ile gerçekleştirilen Alangüllü (Aydın) Bölgesindeki Jeotermal Kaynakların Kimyasal Özelliklerinin ve İçerdikleri Radyoaktif Maddelerin Su Kaynakları, Tarım Toprakları ve Kültür Bitkilerine Etkilerinin Multidisipliner Yaklaşımla Saptanması Üzerine Araştırmalar” başlıklı bilimsel inceleme[5].

2010 yılında gerçekleştirilen bilimsel inceleme sonucunda ayrıntıları ile Alangüllü yöresinde bulunan jeotermal elektrik santrallerinin ekolojik dengeye etkileri her yönüyle ortaya konulmuştur.

 

3)Jeotermal elektrik santrallerinin zeytin, incir, üzüm ve pamuk üzerinde etkileri

a-Jeotermal elektrik santraller zeytin ve zeytinyağı üretimini olumsuz etkilemektedir [6].

b-Jeotermal elektrik santraller incir üretimini olumsuz etkilemektedir[7].

c-Jeotermal elektrik santraller üzüm üretimini olumsuz etkilemektedir[8].

d-Jeotermal elektrik santraller pamuk üretimini olumsuz etkilemektedir[9].

4)3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun Yönünden Değerlendirme

Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunu’nun 20.maddesi “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.

Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.” hükmünü içermektedir.

Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunu’nun 20.maddesi ile zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacağı ve işletilemeyeceği,  zeytincilik sahalarının daraltılamayacağı tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıklanmıştır.

Davaya konu ihaleye çıkarılan taşınmazların yüzde 80’i zeytin bahçesidir. Birinci sınıf tarım ve sulama alanı içerisinde kalan bu kaynakların ihalesi açıkça kamu yararına aykırıdır.

 

 

5)Yeraltı ve yerüstü sular jeotermal santrallerden doğaya bırakılan atıklar nedeniyle hızla kirlenmektedir.

a-Yeraltı su kaynakları ve jeotermal atıklarla oluşan kirlilik

Yüzey ve yeraltı sularında su seviyesini ve kalitesini korumak, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetiminde ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında hayati öneme sahiptir. Herhangi bir ortamdan (yüzey-yeraltı suyu) alınan suyun yeri, genellikle artan oranlarda kullanmaya bağlı kirlenmiş su, ortamdaki kalan su, yağış suları, yüzeysel sular (deniz-göl-akarsu) veya bunların tümünün kombinasyonunda tekrar depolanması ile tamamlanır. Alınan suya göre tamamlanan suyun kalitesinin tahmin edilerek istenilen oranlarda depolamanın yapılması ve temsili izleme ile iyi durum eğilimi yaratabilme bilinçli sürdürülebilir bir su yönetimidir. Havzada mevcut durumda depolamanın nasıl olduğunun ve bizim bunu nasıl ve hangi oranlarda değiştirdiğimizin, ileriye dönük havza ile ilgili hangi planlarımızın olduğu ve suların kalitesi ve miktarında iyi durum  için beslenme ve kullanıma bağlı kaliteyi nasıl değiştirebileceğimizin bilinmesi veya tahmin edilebilmesi alan ve havza özelinde çok önemlidir.

Batı Anadolu’da hem doğal hem de yeraltı suyu kullanımına bağlı oluşan su seviyesi düşümünün yarattığı hidrolik etkiler batıda deniz suyu girişimi ve havza içinde jeotermal su gibi kirlilik içeren suların yayılmasına aracılık etmektedir. Özellikle, yerleşim alanlarında yeraltı suyunun kullanıldıktan sonra denize boşaltılması hidrolik basıncı azaltarak deniz suyu girişimini arttırmaktadır. Diğer önemli sorun oluşan hidrolik düşüme doğru jeotermal ve indirgen suların hareketidir. Jeotermal sular doğal hidrolik hızlı akım şartları nedeni ile birçok alanda hem doğal hem de kullanıma bağlı kirlilik etkileri yaratmaktadır.

Gediz (Seferihisar, Balçova, Alaşehir, Salihli, Turgutlu,…), Kütahya (Simav, Gediz,…) Bakırçay (Dikili, Bergama,…) ve Büyük Menderes (Aydın ve Denizli) gibi havzalarda jeotermal kaynaklı (Tokgöz Güneş,Güneş, 2009) ve günümüzde de kirlilikler halen yayılarak devam etmektedir. Ancak, oluşan jeotermal kirliliklerin bazı alanlarda atık su kaynaklı olduğu belirli iken bir çoğunda ne kadar atık su ya da doğal jeotermal içerik olduğu da belirli değildir. Üstelik yeraltı ve yüzey suyu kullanımlarına bağlı yeni akım dinamiklerinin oluşması ve jeotermal su kullanımlarının artışı karışımların çok daha geniş alanlara yayılmasına neden olarak kirlilik sorunlarının büyümesine neden olmaktadır [10].

Aşağıdaki tabloda Gediz Havzası ve Balçova bölgesindeki soğuk ve jeotermal suların özellikleri ile Jeotermal suların yeraltı suları üzerinde yarattığı arsenik ve bor kirlilikleri açıkça görülmektedir.

aydin-barosu2.jpg

 

b-Manisa ve Gediz havzasında yeraltı sularının jeotermal ve madencilik faaliyetleri nedeniyle hızla kirlendiği Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından tespit edilmiş ve yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi için İzmir ve Manisa Valiliklerine yazı yazılmıştır.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından Gediz Havzası yeraltı sularında yapılan çalışmalarda jeotermal faaliyetlerin yoğun olarak gerçekleştirildiği alanlarda arsenik başta olmak üzere metal ve yarı metal oranlarının içme/kullanma sularında limitlerin çok üstünde olduğu ortaya çıktı. Bakanlık İzmir ve Manisa Valiliklerine 14 Ağustos 2017 tarihinde gönderdiği yazı ile yapılan bu çalışma hakkında bilgi vererek, yeni jeotermal ve maden ruhsatı verilmemesi gerektiği ifade edildi. 14.Ağustos.2017 tarihli yazı ile jeotermal faaliyetlerinin yeraltı sularını kirlettiği açıkça ifade edilmiştir.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü 173934 sayılı, 14.08.2017 tarihli yazı ile “…yeraltı su kütlelerindeki arsenik değerinin bu parametre için belirlenen eşik değerin altına düşürülmesi maksadı ile havzadaki yeraltı su kütlelerinde jeotermal ve madencilik faaliyetlerine yeni izin ve ruhsatların verilmemesi gerekmektedir. Havzadaki yeraltı suyu kütlelerinin miktar ve kalitesinin izlenmesi rutin hale getirilmiştir. Bundan sonra yeraltı suyu kütlelerinde yapılacak olan izleme neticelerine göre sözkonusu kirletici parametrenin eşik değer konsantrasyonunun altına düşmesi durumunda kararımız gözden geçirilecektir.” şeklinde açıklama yapılmıştır.

Bu araştırma sırasında İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik gereği içme sularında arsenik sınır değerinin 10 ppb'den büyük olmaması gerektiği halde, Gediz Havzasında 2015-2017 yılları arasında yapılan çalışmalarda yeraltı sularındaki arsenik oranının 39.7 ppb olarak tespit edildi.

Fakat daha vahimi ise özellikle jeotermal ve madencilik faaliyetlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği sahalardaki 14 yeraltı suyu kütlesinde eşik değerin aşıldığı, bu değerin bazı kütlelerde 3000 ppb'nin üzerinde değerlere ulaşıldığı ortaya çıkmıştır.  Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün verdiği bu rakamlara göre ölçüm yapılan yerlerdeki yeraltı sularında tespit edilen arsenik oranı içme suyu kriterlerine göre 300 kat, "aşılmaması gereken doğal arka plan" olarak belirtilen değerin ise 75 katından fazla olduğu anlamına geliyor[11].

 

c)Aydın’da yeraltı ve yerüstü su kaynakları hızla kirlenmektedir.

2017-2019 yılları arasında Germencik Alangüllü yöresindeki binlerce zeytin ve incir ağacının kurumasından sonra Aydın İl Tarım ve Orman Müdürlüğü bu alanda yeraltı sularından ve sulama sularından numune alarak ölçüm yapmıştır.

Alınan numunelerde yapılan ölçümler sonucunda yeraltı sularındaki Bor oranı 9 ppm olarak tespit edilmiştir.

Normal koşullarda yeraltı sularında ve sulama sularında bulunması gereken bor oranı 1,0 -1,5 ppm dir. Sonuç olarak, Germencik Alangüllü yöresindeki yeraltı sularında ve sulama sularında normal olması gereken değerlerden, 4-5 kat fazla Bor tespit edilmiş durumda.

Bu ölçüm sonuçlarının Aydın İl Tarım ve Orman Müdürlüğünden getirtilmesi işbu dava yönünden büyük önem taşımaktadır.Jeotermal kaynakların kullanılması sonucunda yeraltı su kaynakları hızla kirlendiği bilimsel olarak ortadadır. Menderes Havzasında ve Aydın’da yeraltı ve yerüstü su kaynakları hızla kirletilirken, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü 173934 sayılı, 14.08.2017 tarihli yazısına rağmen davaya konu ihalenin gerçekleştirilmeye çalışılması derece ilginçtir.

İhaleye çıkartılan ve liste halinde 110 adet jeotermal tesisin faaliyete geçmesi durumunda, kullanılacak kaynaklar ve kirletilme riski birlikte değerlendirildiğinde davaya konu işlem açıkça sebep unsuru yönünden sakattır.

 

5)Aydında jeotermal elektrik santrallerinden doğaya salınan atıklar nedeniyle hava kirliliği hızla artmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) son raporuna göre 2015-2016 yılları arasında Türkiye’nin 6 kentinde hava kirliliği için belirlenen eşik değerler 4-5 kat aşılmış durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Aydın, Türkiye’nin en kirli havasına sahip 8.şehirdir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Hava Kalitesi İzleme İstasyonlarının 29.04.2019 tarihine ait hava kalitesi raporları kurumun resmi web sitesinde yayınladı. Sabah saat 09.00 itibariyle Hava Kalitesi İndeksi (HKİ) 499 olarak ölçülen Aydın, tehlikeli grupta yer alan tek il oldu. Hava kalitesi ciddi sağlık etkilerine neden olabilecek seviyedeki tek il olan Aydın'ı, hassas HKİ grubunda yer alan Muğla, Denizli ve Eskişehir illeri takip etti. Bu dört ilin dışındaki illerin hava kalitesi iyi ve orta HKİ olarak sıralandı.

 

aydin-barosu3.jpg

 

 

6)Aydın Valiliği, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve ilgili Belediyeler  faaliyette olan jeotermal elektrik santralleri üzerinde, yasaların belirlediği nitelikte  yeterli denetimi yapmamaktadır.

Germencik’te faaliyette olan santrallerin %80’nin “işyeri açma ve çalışma ruhsatı” ile “iskan ruhsatı”  bulunmamaktadır.

Küçük bir lokantayı bile “işyeri açma ve çalışma ruhsatı” ile “iskân ruhsatı” olmadan çalışmasına izin verilmezken, Aydın’da çok büyük kapasitede jeotermal elektrik santralleri 10 yıldan beri “işyeri açma ve çalışma ruhsatı” ile “iskan ruhsatı” olmadan çalışmaktadır.

Bu koşullar altında, Aydın’da bulunan jeotermal santraller bile yasaların belirlediği şekilde açılıp, işletilmezken, Aydın Valiliği ve ilgili Belediyeler tarafından denetlenmezken, davaya konu ihalenin yapılarak, 110 adet yeni jeotermal tesis kurulması, Aydın’ın ekolojik dengesinin, toprak, su ve havasının yok edilmesi demektir.

 

 

7)Jeotermal elektrik santrallerinin insan sağlığı üzerine etkileri

a-İzlanda da Adalbjorg Kristbjornsdottira[12] ve Vilhjalmur Rafnsson[13] tarafından gerçekleştirilen Cancer mortality and other causes of death in users of geothermal hot water (Kanser ölümleri ve jeotermal sıcak su kullanıcıları ölüm nedenleri) isimli bilimsel inceleme ile Jeotermal tesislerden havaya salınan gaza ve sıvıya maruz kalan alanlardan kanser oranının yüksek olduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur.

aydin-barosu4.jpgaydin-barosu5.jpg

Jeotermal faaliyetler sonucu ortaya çıkan atıkların doğaya salınması nedeniyle insan sağlığı üzerindeki tehditlere yönelik olarak birçok bilimsel inceleme mevcuttur.

 

b-2018 yılında TÜİK verilerine göre ölüm oranları ve çevre kirliliği bağlantısı.

TÜİK tarafından açıklanan 2018 yılı ölüm nedeni istatistiklerinde, Türkiye’de ölüm vakalarında ilk sırada yüzde 38,4 ile dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yer aldı. Bunu yüzde 19,7 ile iyi ve kötü huylu tümörler, yüzde 12,5 ile solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölüm vakaları izledi.

TÜİK’in verilerine göre Aydın’da 2018 yılında meydana gelen ölüm nedenleri arasında ilk sırada yüzde 45,9 ile dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler, ikinci sırada yüzde 16,7 ile kansere bağlı ölümler, üçüncü sırada yüzde 13,5 ile solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölüm vakaları yer almaktadır. Aydın, yüzde 45,9 ölüm oranı ile Türkiye’de dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümlerin en fazla olduğu ilk on il arasında yer almaktadır.

Bir hastalığa bağlı bir yıl veya yıllar arasında ölüm artışları olup olmadığını anlamak veya Türkiye ve Aydın’da hastalıklara bağlı ölüm artışlarını karşılaştırmak için bir yıl içinde Türkiye’de ve Aydın’da yaşayan toplam nüfusun içinden kaç kişinin o hastalığa bağlı öldüğüne bakmak, bu rakamlar üzerinden karşılaştırma yapmak gerekir.

2018 yılında Türkiye’de yaşayan 195 kişiden 1 tanesi, Aydın’da ise yaşayan 141 kişiden 1 tanesi ölmüştür. Bu hesaplama metoduna göre; Türkiye ortalama değerlerine göre Aydın’da 2018 yılında dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 40, solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler yüzde 38, kansere bağlı ölümler yüzde 15, toplam ölümler yüzde 28 daha fazla meydana gelmiştir.

Yıllar içinde yaşayan nüfusa göre Türkiye ve Aydın’da hastalıklara bağlı meydana gelen ölüm oranlarındaki değişikliklere bakıldığında;

2009-2018 yılları arasında;

Dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı ölümler Türkiye’de yüzde 22-Aydın’da yüzde 38 artmıştır.

Kansere bağlı ölümler Türkiye’de yüzde 19-Aydın’da yüzde 22 artmıştır.

Solunum sistemi hastalıklarına bağlı ölümler Türkiye’de yüzde 46-Aydın’da yüzde 55 artmıştır.

Toplam ölümler Türkiye’de yüzde 23-Aydın’da yüzde 36 artmıştır.

Bu verilere baktığımızda son on yıllık süreçte Aydın’da meydana gelen toplam ölümler ve ölümlere sebep olan hastalıkların tümü sürekli şekilde Türkiye ortalamasından daha fazla meydana gelmiştir. Bu süreçte Aydın’da ölüme sebep hastalıklar arasında en fazla artış yüzde 55 ile solunum sistemine bağlı hastalık ölümlerinde olmuştur.

Solunum sistemi hastalıklarına bağlı meydana gelen ölümlerin en önemli sebebi ise sigara ve çevresel faktörlerdir. DSÖ’ne bildirilen tüm hastalıkların yüzde 80’den, kanserin yüzde 90’dan, tüm ölümlerin yüzde 25’den çevresel faktörler sorumludur.

Çevre, hastalıklar için zemin hazırlayan, doğrudan hastalık nedeni olabilen, bazı hastalıkların gidişini ve sonucu etkileyen, bazı hastalıkların da yayılmasını kolaylaştıran bir faktördür. Hava, su, toprak kirlenmesi doğrudan hastalık nedeni olabildiği gibi, bir kısım hastalıkların yayılımını kolaylaştırabilir ya da bir kısım hastalığın değişimini etkileyebilir.

Hava, su, toprak ve çalışma ortamındaki kirlilik, dünyada her yıl 9 milyon insanın erken ölümüne sebep oluyor. Bu rakam dünyada AIDS, tüberküloz ve sıtma kaynaklı tüm ölümlerin toplamının üç katından daha fazla.

Türkiye’de çevre sorunları arasından en çok erken ölüme hava kirliliği sebep oluyor. Hava kirliliği Türkiye’de her yıl yaklaşık 30 bin kişinin erken ölümünden sorumlu. Bu ölümlerin çoğu, kalp hastalığı, felç, akciğer kanseri ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanıyor.

Jeotermal elektrik santrallerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bilimsel olarak ortaya konulmuştur. Bu nedenlerle, Aydın mevcut 35 adet jeotermal elektrik santraline ek olarak davaya konu ihalenin gerçekleşmesi ile 110 adet yeni jeotermal tesis kurulması insan sağlığı üzerinde çok büyük bir risk oluşturacaktır.

 

8)Davaya konu ihaleye konu olan taşınmazlar özellikleri ve miktarı

İhaleye çıkarılan 7 adet Jeotermal Kaynak İşletme Ruhsat Sahası, 64 adet Jeotermal Kaynak Arama Ruhsat Sahası ile 39 adet Doğal Mineralli Su Ruhsat Sahası, Aydın ili sınırları içerisinde Karacasu, Bozdoğan, Germencik, İncirliova, Çine, Karpuzlu, Koçarlı, Söke, Nazilli, Köşk, Merkez, Kuyucak, Sultanhisar, Didim, Kuşadası, Yenipazar’da 3.600 km2’lik (kilometrekare) alanı kapsamaktadır.

Aydın ilinin yüzölçümü 8.000 km2 (kilometrekare) dir. Bunun anlamı, 8.000 km2 (kilometrekare) olan Aydın ilinin, 3.600 km2’lik (kilometrekarelik) kısmı ihale edilmektedir. Bu Aydın ilinin yüzölçümünün % 45’i demektir.

Bu ihalenin sonucunda ve söz konusu alanlarda jeotermal santral yapılması durumunda, Aydın’ın % 80’i jeotermal tesislerin işgaline uğrayacaktır. Bugün itibariyle, Aydın ilinde 35 jeotermal elektrik santrali ve 1000 civarında kuyunun gerçekleştirdiği çevre kirliliği dikkate alındığında, ihalenin yapılması ile yapılacak yeni tesislerle, oluşacak kirliliği tahmin etmek bile olanaksızdır. Bu açıkça Aydın ili için bir çevre felaketi oluşturacaktır.

İhaleye konu olan taşınmazların neredeyse tamamı, zeytinlik alanlar olup, birinci sınıf tarım ve sulama alanı kapsamındadır. Buralarda sanayi tesisi kurulması yasal olarak olanaklı değildir.

 

 

9)Bölgedeki jeotermal elektrik santrallerin, yapılacak santral ve tesislerle birlikte oluşturacağı kümülatif etkiler

Bir bölgede bulunan jeotermal elektrik santralinin yanına,  bir tane daha jeotermal elektrik santrali yapılmak istenmesi durumunda, çevresel etki değerlendirilmesi (ÇED) sürecinin iki santralin faaliyete geçmesi halinde o bölgede oluşturacağı bütüncül (kümülatif) etkinin birlikte irdelenmesi gerekir. Bir jeotermal elektrik santrali tek başına zararlı olmayabilir, fakat yakın mesafedeki iki üç santral ekolojik dengeyi bozabilir. Bu nedenle kümülatif (bütüncül) etkinin irdelenmesi son derece önemlidir.

Aydında şu anda 35 adet JES, 1000 kuyu ile faaliyetine devam etmekte ve hızla Aydın’ın havasını, suyunu, toprağını kirletmektedir. 64 jeotermal tesisin daha faaliyete geçmesi ile oluşacak kümülatif (bütüncül) etki değerlendirildiğinde, ortaya bir felaket tablosu çıkmaktadır. Aşağıdaki görselde Büyük Menderes havzasında yer alan jeotermal kaynak ruhsatlarının dağılımı görülmektedir. Bu tablonun üstüne, davaya konu ihalenin gerçekleştirilmesi ile 64 adet jeotermal tesis ve binlerce kuyunun yerleştirildiği bir tablo bile vehametin boyutunu ortaya koymaya yetmektedir.

 

aydin-barosu6.jpg

Bu nedenlerle, davaya konu ihalenin gerçekleşmesi halinde, mevcut 35 adet jeotermal elektrik santralinin üstüne, 110 adet jeotermal tesisin kurulması ile oluşacak kümülatif (bütüncül) etki yönünden değerlendirildiğinde, Aydını bir felaket beklemektedir.

 

10)Amaç ve kamu yararı kavramı yönünden değerlendirme

İhalenin gerçekleşmesi halinde mevcut 35 adet jeotermal elektrik santralinin üstüne, 110 adet jeotermal tesisin kurulması halinde, 145 adet jeotermal elektrik santrali ve binlerce sondaj ve reenjeksiyon kuyusu faaliyete geçecektir. Oluşacak kümülatif (bütüncül) etki, ekolojik dengeyi olumsuz etkileyecektir. Jeotermal tesislerin atıklarını doğaya salmalarıyla oluşacak çevre kirliliği, Aydın ilinin havasını, suyunu ve toprağını yok edecektir. Tarım yok olacaktır. Zeytin, incir, pamuk, üzüm üretimi olumsuz etkilenecektir.

Her şeyden önemlisi insan sağlığı bozulacaktır.

Yüzyıllardan beri bu topraklar üzerinde yaşayan halkın maddi ve manevi bütün değerleri yok olacaktır. Halkın menfaatleri ve kamu yararı, şirketlerin kar etmesinden çok daha önemlidir. İdare hukukunun temel ilkelerinden olan kamu menfaati somut olayımız da ciddi olarak risk ve tehlike altındadır. Kamu menfaati ve kamu yararının korunması ve 6-8 Ağustos 2019 tarihinde yapılacak ihalelerin derhal fesh edilmesi gerekir.

 

[1]“Çevrenin korunması amacıyla;

a.Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir.

 b.Ülke fiziki mekanında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar planlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni planları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni planlarının yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

c.Ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki planlarda gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plan kararı dışında kullanılamaz.

d.Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin hangi bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Bu bölgelere ilişkin plan ve projelerde; 03.05.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 9 uncu maddesi, 04.04.1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanununun plan onama yetkisini düzenleyen hükümleri, 21.07.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 8 inci maddesinin tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunların korunma alanlarının tespit ve tescili dışında kalan yetkileri düzenleyen hükümleri ile aynı Kanunun 17 nci maddesinin (a) bendi hükümleri uygulanmaz.

e.Sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.

Sulak alanların korunması ve yönetimine ilişkin usul ve esaslar ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

f.Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliliğinin sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki ve hayvan türlerinin korunması esas olup, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu edilmeleri yasaktır.

g.Doğal kaynakların ve varlıkların korunması, kirliliğinin ve tahribatının önlenmesi ve kalitesinin iyileştirilmesi için gerekli idari, hukuki ve teknik esaslar Bakanlık tarafından belirlenir.

h.Ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır. Atıksu yönetimi ile ilgili politikaların oluşturulması ve koordinasyonunun sağlanması Bakanlığın sorumluluğundadır. Su ürünleri istihsal alanları ile ilgili alıcı ortam standartları Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca belirlenir.

Denizlerde yapılacak balık çiftlikleri, hassas alan niteliğindeki kapalı koy ve körfezler ile doğal ve arkeolojik sit alanlarında kurulamaz.

Alıcı su ortamlarına atıksu deşarjlarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” hükmünü içermektedir.

 

[2]a-1971 – Ramsar  “Özellikle Su Kuşlarının Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme”

28 Aralık 1993 tarihli ve 3958 Sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan bu sözleşme 15 Mart 1994 tarihli ve 94/5434 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 17 Mayıs 1994 tarih ve 21937 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

 

b-1972 - Paris “Dünya Kültürel Ve Doğal Mirasın Korunması Sözleşmesi”

14.04.1982 tarih ve 2658 sayılı Kanunla katılmamız uygun bulunan bu Sözleşme, 23.05.1982 tarih ve 8/4788 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 14.02.1983 tarih ve 17959 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

 

c-1972- Stockholm “BM İnsan Ve Çevre Konferansı Bildirgesi”

 5-16 Haziran 1972'de Stockholm'da toplanan Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, insan çevresinin korunması ve güçlendirilmesi için insanlara ışık tutacak ve yönlendirecek ortak görüş ve ilkeleri belirleyerek ilan etmiştir.

 

d-1973 - Washington (Cites) “Nesli Tehlikede Olan Yabani Bitki Ve Hayvan Türleninin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme”

27 Eylül 1994 tarihli ve 441 Sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan bu sözleşme 27 Nisan 1996 tarihli ve 96/8125 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 20 Haziran 1996 tarih ve 22672 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.

 

e-1976 - Barselona “Akdeniz’in Deniz Ortamı Ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi”

Bu Sözleşme, 22 Temmuz 2002 tarih ve 2002/4545 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, 22 Ağustos 2002 tarih ve 24854 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır.

 

f-1989 -Basel “Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Sözleşme”

28 Aralık 1993 tarihli ve 3957 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan bu sözleşme, 7 Mart 1994 tarihli ve 94/5419 sayılı Bakanlar Kurulu Kara

Yorumlar