“Benim için yarın H&M’e gidip 2 bin liralık alışveriş yapacak birini bulur muyuz?” Yurt dışında yaşayan arkadaşımdan aldığım soru buydu. 2014’te. H&M’in lüks moda evlerinden biriyle daha işbirliği yaptığı bir koleksiyon satışa çıkacaktı. Sınırlı sayıda ürün olduğundan mağazalarda korkunç bir kalabalık oluşuyordu.

Üstelik bunlar ekonomik parçalar da değildi. Sekiz yıl önce 2 bin liraya o koleksiyondan çok sayıda parça almak mümkündü. Neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda ikinci el sitesinde sattığını söyledi. Tuttuğu kişiden mağazaya girip bedeni fark etmeksizin eline geçenleri almasını istiyordu. Böyle bir ‘piyasa’ olduğundan o zaman haberim olmuştu. İşte bu durum diğer markaların çılgın indirim günleri ve özel satış günlerinde de yaşanıyor.

Bu cuma yaşanan indirim çılgınlığının böyle bir yüzü de var özetle. Alışveriş yaparken hiç düşünmeden ürünleri seçen o insanların bazısı, o ürünleri yatırım aracı olarak görüyor. Dünya çapında ikinci el giyim oranı 2020’deki yüzde 21’den bu yıl yüzde 25’e çıktı. İkinci el giyim pazarının değeri geçen yıl 96 milyar dolara ulaştı.

TÜKETİM BAĞIMLILIĞININ ÇARESİ NE?

Genel itibarıyla sosyal medya etkisiyle içine düştüğümüz aşırı tüketim bağımlılığı ise büyük çaresizliğimiz. Ekonomi profesörü Jason Hickel’in bu konuya yaklaşımına katılıyorum. “Sorun, kapitalist sistemin çok fazla üretim yapması değil, yanlış şeylerin üretilmesi; kaynakların toplu ulaşım, ekonomik barınma, evrensel sağlık hizmetleri yerine ciplere, hızlı tüketilen giyim eşyaları üretimine ayrılması.

Bu nedenle kaynakların çar çur edilmesi ve günün sonunda temel ihtiyaçların karşılanamaz hale gelmesi” diyor. Hayat pahalılığını düşününce belki de cuma indiriminde aldığı ürünler ile bazı insanlar birkaç ay vadede kira, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacaktır...

Hickel şöyle devam ediyor: “Bu vahşi ve çok yetersiz bir sistem. Üretimin insanların esenliği ve ekolojinin faydası yerine kurumsal kâr ve elitlerin varlığını artırmak üzerine organize edilmesi mantık dışı. Bugün, neyin üretileceğine ve kaynakların nasıl kullanılacağına dünyanın yüzde 1’lik varlıklı kesimi karar veriyor. Üretimi demokratikleştirmek gerek.”

BANKSY MODA DEVİNE NASIL KAFA TUTTU?

Geçen hafta ilginç bir olay yaşandı. Gizemli sokak sanatçısı Banksy, izin alınmadan kendi eserlerini ürünlerinde kullanan ve vitrininde sergileyen Guess mağazasını hedef aldı. Sevenlerine mağazanın Londra Regent Caddesi’ndeki şubesini yağmalama çağrısı yaptı. Çünkü kendince yağmalandığını düşündüğü eserlerinin intikamını almak istedi.

Mağaza, acil durum ilan etti ve vitrini değiştirmek için kapatıldı. Toplumsal meseleleri ustaca eleştiren, muhalif sanatçı Banksy gibi biri neden bu ilkel yönteme sığındı? Çünkü kendisi kimliğini açıklamıyor. Açıklamadığı için 2021’de İngiltere’de eserlerinin telif haklarını savunamayacağına dair bir mahkeme kararı çıktı. Hatta mahkeme, Banksy’nin 2007’de yazdığı “Telif hakkı ezikler içindir” sözünü de kendisine karşı kullanmıştı.

GÜÇ GÖSTERİSİ YAPTI

Yani Banksy’nin eserlerine yasal bir isimle sahip çıkması gerekiyor. Ama bunu yaparsa tüm büyüsü kaçacak. Kendi adını vermese bile isim verdiği kişi ile bağlantısından kimliği bulunabilir. Şu anda eserleri 2014’te kurulan ‘Haşere Kontrol Ofisi’ adlı oluşum tarafından lisanslanıyor. Oluşum eserlerinin ticari kullanıma izin vermiyor. Guess ise Banksy’nin çizimlerini ‘Brandalised’ isimli bir şirketle anlaşarak kullandı.

Bu şirket ABD ve İngiltere’deki duvar yazılarının ticari kullanımını sağlıyor. Brandalised şirketinin uzantısı olan bir şirket de 2021’de Banksy’nin eserlerini ticari amaçla kullanma hakkı kazandı. Banksy eserlerinin kamuya açık alanlarda yer alması bu kazanımda etkili oldu. Dolayısıyla Guess aslında kanunsuz bir iş yapmadı. Hatta Banksy eserlerini Gap markası da kullanıyor... Ama Banksy, sanatında da enstrüman olarak kullandığı ‘kamu vicdanı’nı harekete geçirerek insanları istediğinde nasıl itaatsizleştirebileceğini göstermiş oldu…