Gerçekçi bakarsak; muhtemelen doktorun saçmaladığını düşünür, derhal orayı terk edersiniz. Ama biraz daha fantastik bakarsak; bir zaman makinesiyle Eski Mısır’da, Antik Yunan veya Orta Çağ’a gönderildiğinizi düşünebilir; hatta biraz daha ileri gidip doktorunuzun Hipokrat veya İbn-i Sina olduğunu bile varsayabilirsiniz. Çünkü bu teşhis ve tedavi yöntemi Antik Yunan’da “Humoral Patoloji”, Orta Çağ İslam dünyasında ise “Ahlat-ı Erbaa” denilen anlayışla birebir örtüşüyor.

Ahlat-ı Erbaa ya da Humoral Patolojinin köklerinin Eski Mısır’a kadar dayandığı söylenebilir. Eski Mısırlı hekimler hastalıkların sebebi olarak, vücutta bulunduğu düşünülen birtakım sıvıların kirlenmesini göstermiş ve kirli sıvıları boşaltarak (kan alma, müshil vb.) hastalıkların tedavi edilebileceğini savunmuşlardır. 

Ahlât-ı Erbaa, Arapça’da “dört sıvı”’ anlamına gelmekte olup, insan bünyesini oluşturduğu kabul edilen dört sıvıyı -kan, balgam, sarı safra, kara safrayı (İslam tıbbında sevda)- anlatmak için kullanılmıştır. Bu anlayışlara göre; vücuttaki sıvıların dengesinin bozulması insanın biyolojik, ahlaki veya psikolojik fonksiyonlarını etkileyerek hastalıklara sebep olur. 

Hipokrat’ın Humoral Patolojisi

Hipokrat, Humoral Patoloji’yi bir anda bulmamış tabii ki. Önce sahneye Phythagoras çıkmış ve demiş ki; doğaya dört ana yön (kuzey, güney, doğu, batı), dört ana unsur (ateş, hava, su, toprak) ve bunların dört fiziksel özelliği (sıcaklık, soğukluk, yaşlık, kuruluk) gibi dörtlü ritim hakimdir.

Sonra Empedokles de durur mu, yapıştırmış cevabı: “Evet Phythagoras haklı ancak teorisi yetersiz. Evren; ateş (kuru-sıcak), hava (yaş-sıcak), su (soğuk-yaş), toprak (soğuk-kuru) şeklinde esas ve tali derecede birbirine zıt dört temel öğeden oluşur.” 

Empedokles'in bu teorisini duyan Hipokrat’ın zihninde bir ışık yanmış ve kendisi diğer düşünürlerce doğayı ve dünyayı anlamak için geliştirilen bu teoriyi insan bedenine uyarlamıştır. Neticede insan, evrenin bir yansıması değil de nedir?

Hipokrat’ın Humoral Patoloji teorisine göre; canlılık, bedenin sıvı kısımlarını oluşturan su, katı kısımlarını oluşturan toprak, solumayı sağlayan hava ve ruhu oluşturan ateşten oluşur. Evrenin bir parçası olan insanda da bu dört elemandan meydana gelmiş dört temel sıvı vardır. Bedeni dolaşan kan, sıcak-yaş olan havaya; beyinde saklanan balgam, soğuk-yaş olan suya; karaciğerde bulunan sarı safra, sıcak-kuru olan ateşe; dalak ve midede mevcut kara safra (sevda) ise soğuk-kuru olan toprağa karşılık gelir.

Humoral Pataloji’ye göre; sağlık bu sıvıların vücuttaki dengesine bağlı olduğu gibi, hastalıklar da bu dört sıvının durumuna göre oluşur. Örneğin; kara balgamın çokluğu psikolojik, sarı safranın çokluğu ise karaciğer ve böbrek hastalıklarına yol açacaktır. 

Ayrıca iklimin ve mevsimde yenen gıdaların etkisiyle; yazın safrayı, kışın balgamı, ilkbaharın kanı, sonbaharın da kara safrayı yani sevdayı harekete geçirdiği düşülmüştür. Buradan bakınca çok mantıklı geldi bana, sonuçta “Kasımda Aşk Başkadır” değil mi?

Yine bu anlayış içinde bu dört temel sıvıdan birinin diğerlerinden fazla olmasının kişinin mizacını da etkileyeceği düşülmüştür. Buna göre insan demevi (sempatik, sıcakkanlı)sevdavi (melankolik, karamsar)safravi (öfkeli, tezcanlı) veya balgami (sakin, tembel) tabiatta olabilecektir. 

İbn-i Sina’nın Ahlat-ı Erbaası

Humoral Patoloji, Orta Çağ’a gelindiğinde de kendisine yer bulmuş, özellikle İslam dünyasında geliştirilerek uygulanmıştır. İslam tıbbında Ahlat-ı Erbaa denilen bu teori, İbn-i Sina’nın “El-Kânûn Fi't-tıbb” adlı eserinde hissî ve zihnî durumlara tavır, musiki, rüyalar vb. de eklenerek genişletilmiştir. 

Peki o dönemlerde tedavi nasıldı?

Bahsettiğimiz teoriler yüzyıllarca kullanıldığı için takdir edersiniz ki tedavi yöntemleri de çok ayrıntılı ve çok çeşitli olarak uygulanmıştır. Hepsine değinmek mümkün olmasa da genel bir fikir oluşturmak adına birkaç örnek vermek istiyorum. 

Örneğin bu anlayışa göre; kan (sıcak, yaş), et, yumurta gibi gıdalardan meydana gelir; fazlalığında vücut ağırlaşması, uyku, gerinme, burun kanaması, ciltte kızarıklık vb. ortaya çıkar. Balgam (soğuk, yaş), balık, yoğurt ve ham meyvelerden meydana gelir; fazlalığında vücut ağırlaşması, uyku, hazımsızlık vb. ortaya çıkar. Safra (sıcak, kuru), tatlı yemeklerden meydana gelir; fazlalığında uykusuzluk, yüz sararması, iştahsızlık vb. ortaya çıkar. Sevda (soğuk, kuru), sarımsak gibi kuru gıdalardan meydana gelir; fazlalığında korkulu rüyalar, karamsarlık, zayıflama vb. ortaya çıkar.

Hastalık, vücutta hangi sıvının arttığının tespiti ile belirlenir. Bir hastalık olduğunda vücutta hangi sıvının fazla ya da eksik olduğunun belirlenmesi ve sıvılar arasındaki dengenin nasıl sağlanacağının araştırılması gerekir. Aşırı belirtilerle seyreden hastalıklardaysa göze batan belirtilere bakılarak teşhise ulaşılmaya çalışılır ve hastalık en çok göze batan belirtiye göre isim alır. Hastalığın mizacı; iklim, mevsim, coğrafya ve gıdalarla ilişkili olduğundan ilaç hazırlanırken bu unsurlar dikkate alınır. 

Ve yine her organın sıcaklığı, soğukluğu, kuruluğu ve yaşlığı farklı olduğundan, hastalanan organ, dört temel elemandan gelen özelliğinin zıddı özellikler taşıyan ilaçlarla ve diyetle tedavi edilir.

6 Mayıs 2024 dolar kuru ne kadar? (Euro ve diğer kur fiyatları) 6 Mayıs 2024 dolar kuru ne kadar? (Euro ve diğer kur fiyatları)

Bu yazımı “Ne var âlemde, o var âdemde” diyen Lâmekânî Hüseyin’in sözleriyle sonlandırmak istiyorum. Neredeyse 20. yüzyılın başlarına kadar uygulanan bu kadim tedavi yöntemi insanı evrenin bir yansıması olarak görmüş, dünyada olduğu gibi insandan da “denge”nin aslolduğunu savunmuştur. İnsanı bir bütün olarak ele aldığından, hastalıkların yalnızca tek bir şekilde tedavi edilemeyeceğini öne sürülmüş, iklim-mizaç-gıda-musiki dahil pek çok unsuru göz önünde bulundurarak iyileşmenin sağlanacağı kabul edilmiştir.

Modern tıbbın gelişmesi ile bu tedavi yöntemlerine ihtiyaç büyük ölçüde ortadan kalksa da halk arasında hâlâ kan aldırma (hacamat) vb. yöntemlerin uygulandığını görüyoruz. Modern tıptan hiçbir zaman şaşmamız gerektiğini, önceliğimizin modern tıp olduğunu düşünmekle birlikte; bu eski tedavi yönteminin bazı unsurlarının da yardımcı olarak uygulanabileceğini düşünüyorum. Örneğin musikiyle veya gıdaların gücüyle ya da hava/iklim değişimi ile bazı faydalar sağlanamaz mı? Ancak her zaman bilinçli olmalı, uzmanlığı ve hijyen kurallarını elden bırakmamalı, modern tıbbın izin verdiği sınırlardan uzaklaşmamalıyız elbette.

Herkese sağlıklı günler dilerim!