Posta Gazetesi'nden Işıl Cinmen'in haberi şöyle:

-Karı-koca 'üçlü aşk' adetini Türkiye'ye sokan benim. Onun patenti bende. Merak etmeyin birçokları gibi de yüzüme gözüme bulaştırmam üstelik... 

-Meşhur İngiliz romancısı Sherlock Holmes'u yaratan adam Sir Arthur Conan Doyle'un, Apollon'a benzeyen yakışıklı oğlu, kaldığım otelde beni uzaktan gönnüş. Yukarı, odama çıktığım zaman, yatağımın üstünü ondan gelen 100 tane orkide ile kaplı buldum. Orkidelerin ortasında kartviziti duruyordu. 

-Güzel kadın asla tatmin edilemez, daima açtır. Güzel kadının hayatı baştan sona komplimandır. Herkes ondan bir şeyler almaya uğraşır, onu kuşatır, fethetmek ister. 

-Neşemi, kederimi, enerjimi, güzelliğimi, teravetimi, hatta kanımın muntazam deveranını dahil erkeklere medyunum. Bana, en tatlı heyecanlan yaşattıran, beni saadete kavuşturan, sonra da maddi manevi korkunç ıstırapları sineye çekmesini öğreten hep onlardır. 

Bugün bile kendini böyle sansürsüz ifade eden bir kadının ne ile karşı karşıya kalacağını tahmin etmek zor değil. En güçlü tabulara meydan okuyan bu sözler, 1950'li yıllarda Benli Belkıs namlı, Belkıs Söylemezoğlu tarafından açık açık gazetelere yapılmış. Ona Türkiye'nin gelmiş geçmiş en çapkın kadını demek yetmez. O, ilişkilerini ve hislerini gizlemeden yaşamayı seçmiş cesur kadınlardan biti. 

Güzelliği kadar entelektüel derinliğiyle, ana dili gibi konuştuğu Fransızca ve Arapçasıyla sadece Türkleri değil dünyanın dört bir yanındaki erkekleri alt üst etti. Ama maalesef birlikte olduğu baronları, markileri, kontları cebinden çıkartabilecek kadar güçlü olmasına rağmen kurtuluşunun erkeklerde olduğuna inandı işte. 

KOCALARINI ALDATAN 'SALON KADINI' 

Belkıs Söylemezoğlu, soyu Osmanlı İmparatorluğunun köklü ailelerinden birine uzanan bir eve doğuyor. Konya Valisi ve Rumeli Beylerbeyi Ali Kemali Paşa'nın torunu, Kuvayı Milliye'ye karşı kurulan Hilafet Ordusu'nun Komutanı Süleyman Şefik Paşa'nın kızı. 1917'de babasının görev yaptığı Yemen'de gözlerini açıyor. Hilafet Ordusu başarısızlığa uğrayınca, Belkıs'ın babası Hicaz'a sığınıyor. Annesi ise çocukları için yeni Cumhuriyette yeni bir hayat kuruyor. Belkıs büyürken, ne babasının muhafazakar kurallarına boyun eğiyor, ne de Cumhuriyetin 'meslekli kadın' yaratma çabasına yüz veriyor. O, dönemin deyişi ile 'salon kadını' olmayı seçiyor. 

HERKES PEŞİNDEN KOŞUYOR

İlk evliliğini yaptığında sadece 14 yaşında! Kocası, bir Osmanlı paşasının oğlu, zengin bir tütün tüccarı. Ardından biri 90'ındaki Mısırlı Gallini Fehmi Paşa, biri de ünlü Fransız parfüm devinin oğlu Ed Pineaud olmak üzere dört erkekle daha evleniyor.

Sherlock Holmes'un yazarı Sir Arthur Conan Doyle'un oğlunun da yer aldığı sayısız flörtü ile aldatıyor kocalarını.

Peyami Safa'dan, Nazım Hikmet'e, Yahya Kemal'den Sait Faik'e dönemin entelektüel erkeklerini de peşinden koşturuyor.

2. Dünya Savaşı nın en hareketli günlerinde, Almanya ve Macaristan'da Nazilere yakın çevrelerde yaşıyor. İçlerinde krallar, devlet başkanlarının da olduğu güçlü erkeklerle kurduğu ilişki, onu altın tabaklarda yemek yenen sofraların 'prensesi' yapıyor.

'Benli Belkıs' lakabı, akıllarda 'hafif kadın' imajı oluştursa da, onda bundan çok daha fazlası vardı. 

BÜYÜK DÜŞÜŞ

Düşüşe başladığında henüz 40 yaşındaydı. Türlü olaylar ve haberler itibarını iyice zedelemişti. Artık güzelliği de yetmiyordu. Aynaya her baktığında yüzüne bir kırışıklık daha eklenmiş oluyordu. Erkekler etrafında yine pervaneydi. Ama aşık olan kimse yoktu. 

Onları cezbedebilmek için artık daha fazla çabalıyordu. Mutsuzdu. Mutsuzluğunun acısını çevresine hissettirdikçe de yalnız kalıyordu. Annesinin kaybı, hizmetlisinin bütün mücevherlerini çalması ve yaşadığı acılar onu çok yıprattı. 19 Temmuz 1972 sabahı uyandığında, her sabah yaptığı gibi bigudilerini çıkardı. Saçlannı taradı. Kahvaltıya otunnadan önce, taze ekmeği getirecek olan kapıcıyı bekledi. Kapı çaldığında üzerine ipek sabahlığını geçirdi. Kapıyı açtığında, kapıcısıyla göz göze geldi. Bunlar hayatta gördüğü son gözler olacaktı. Bir anda gözleri kapandı ve kalbi durdu. Genç adam o zamana kadar 'Belkıs Hanım' diye hitap ettiği kadını yerden kaldınken 'Teyzeee!' diye haykırıyordu. Belkıs bu haykırışı iyi ki duymadı. Yemen'de annesinin kollarında başlayan hayatı, 56 yaşında İstanbul'daki evinin kapıcısının kollarından sona erdi. Ertesi gün gazeteler yine onu yazıyordu: 'Güzelliği ve hareketli yaşamı ile İstanbul sosyetesinin ünlü simalarından Belkıs Söylemezoğlu sabah evinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir.' İşte haber bu kadardı.