Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te Aydınpost'a abone olun

Aydınpost'a Google News'te abone olun

Kılıç'ın yazısı şöyle:

Türkiye bugün dünyada SİHA üretimi, geliştirilmesi, üretimin millilik oranı, operasyonel kullanım veya SİHA’ların “combat proven” olması, sadece SİHA’ların kendi üretimi değil onların kullandığı mühimmat ve diğer elektro-optik ve radar (SAR radarı) gibi elektronik faydalı yükü de kendisinin üretmesi ve bunları ihraç da edebilmesi yönü ile dünya da ilk üç içine girmiş durumda. Açıkçası rahatlıkla söyleyebiliriz ki bu alanda ABD ve Çin ile rekabet ediyoruz. Henüz onları geçmiş veya çok uzun yıllar geçecek durumda olmayabiliriz ama önemli olan yukarısı değil aşağısı. Yani iki süper güç zaten rakibimiz değil. Biz Avrupa ve bir havacılık devi olan Rusya’dan daha verimli ve harekat ortamında daha başarılı SİHA’lar yaptık. Bence bu tek başına yani Rusya ve birçok Avrupa ülkesinin, hatta bizden çok daha ileri havacılık teknolojisi ve tecrübesine sahip Uzakdoğu’daki Japonya-Kore gibi ülkelerin de önünde yarışı sürdürmemiz bize istemeden de veya en başından planlamadan da olsa SİHA’lar sayesinde stratejik bir derinlik sundu. Üstüne daha önce kimseye nasip olamamış bir oyun değiştirici rolü kazandırdı ki bunda Suriyeli ve Rus dostlarımıza! Teşekkür etmeliyiz. Onların sayesinde başardık. Tabi Ermenistan’ı ve Hafter’i de unutmamak lazım, onlara da ayrıca teşekkür borçluyuz!

Şu an öyle bir noktada ki Türkiye dostluk kurmak istediği ülkeye önce SİHA satıyor, sonra onun kullandığı mühimmatları, sonra ekonomik ilişkiler vs …

Burada bankacılık dili ile bir çapraz satıştan bahsediyoruz. SİHA sattığınız da onun kullanması için muadili itkili sistemlerden yani roket motorlu füzelerden çok daha ucuz olan süzülen mühimmat serisi MAM-L, MAM-C, MAM-T veya Cirit hafif roketleri veya ileride TEBER, KUZGUN vb. elimizde roket, füze, akıllı bomba ne varsa satıyoruz. Çünkü ABD ürünlerinden daha ucuz, daha kompakt ve en önemlisi iki yeni SİHA’mızla birlikte bizim SİHA’lar TSK envanterindekiler ve Türk Savunma Sanayii’nin ürettiği tüm mühimmat ve füzeleri hemen hemen kullanabiliyor. Yani ATMACA gibi dev gemisavar füzeler hariç F-16’da ne varsa AKINCI/AKSUNGUR ikilisinde, ATAK’da ne varsa TB-2/ANKA-S ikilisinde ve hatta gemi konuşlu TB-3’de de olacak. Yani ne varsa atacak “ne kaçan ne uçan kurtulacak” misali.

Bu durum Türkiye’ye eğer SİHA teknolojisi ve mühimmat teknolojisinde duraksamazsa dünyada çok ciddi bir tekel, müşteri portföyü, uluslararası ilişkiler açısından bir açılım ve stratejik bir derinlik kazandıracak. Mesela Rusya’nın Suriye’de Esad’a verdiği desteğe cevap olarak elimizdeki F-16’ları Ukrayna’ya hibe edemezdik. Ya da denizaltı filomuzu veya gelecek ay MMU’yu seri üretime sokup hemen Ukrayna’ya satamazdık. Hatta füze, roket motoru ve havacılıkta çok ileri olan Ukrayna’ya satacak Savaş helikopterimiz haricinde şu an anlara cazip gelecek bir ürünümüz yok. Füze desen adamlar İskender kopyasını bile yapıyor, gemisavar desen var vs. vs. Hatta biz onlardan, TS-1400 Gökbey motoru ve SİHA motorları ve dahi GEZGİN füzesi için turbojet motor aldık.

Peki karşılığında ne satabildik? SİHA. Ruslara nasıl bir cevap verdik? Daha önce sayelerinde SEAD denen hava savunmanın bastırılması görevini bile dünya tarihinde ilk kez başaran SİHA’larımızı yani TB-2 ve mühimmatlarını satarak. Alın size stratejik hamle. Hem de uçaklar değil sadece SİHA ile. Hangi SİHA? Zoraki hava savunma avcısı olan SİHA. Neden? Çünkü Bahar Kalkanı Harekatı’nda F-16’lar Rus Hava Kv. uçakları sebebi ile askeri ve politik riske girmemek için sınırın içinde SİHA’ları korurken ve buna rağmen 3 uçak düşürürken, F-16’ların vurması gereken Pantsir, BUK, TOR gibi hava savunma sistemlerini ANKA-S ve TB-2 vurdu. Evet akıllı mühimmat ile F-16’larda İdbil’de hava savunma füze sistemi vurdu ama vurulan SAM’lerin, tankların, zırhlı personel araçlarını büyük çoğunluğu SİHA’ların marifeti.

Derken kardeş ülke Azerbaycan’a Karabağ savaşında destek vermek gerekti. 3 filo F-16 göndersek Ermenistan ordusunda taş taş üstünde kalmazdı. Ama biz 3 filo F-16 gönderseydik bu dünya kamuoyunda tepki ile karşılanır ve buna tepki veren Rusya’nın Ermenistan’a 10 filo Sukhoi göndermesine ses çıkarmazdılar. Bu durumda neler olacağını tartışmaya gerek var mı? Vietnam savaşında sonra en renkli hava çatışmaları (keşke buraya emoji koyabilseydim). Pe ki biz ne yaptık. Uçak gönderip savaşı Türk-Rus savaşına çevirmemek için gizlice Bolu komando tugayını mı sevk ettik? Hayır. F-16’ları boyasak? Azerbaycan’da F-16 yok.

Çok akıllıca bir hamle ile silah sattık. Uçak satamazdık satacak uçak yok? Helikopter desen ATAK motoru Amerikan malı, zaten eğitimini alana kadar savaş biterdi sadece 44 gün sürdü. Evet SİHA (TB-2) ve mühimmatları sattık. Bu savaştan sonra ne oldu. Düşürülen X kadar SİHA’ya rağmen (resmi açıklanmadığı için x yazdım) dünya: tank, AGTM ve uçak/helikopterlerle yapılan anti-tank taarruzlarından sonra tankların yeni bir katili ile tanıştı. Türk SİHA’ları veya TB-2. Al sana “game changer”.

Evet bu olaydan sonra “tanklara artık muharebe sahasında gerek yoktur” tartışmaları da çıktı ki bu çok aceleci ve dayanağı olmayan bir iddia idi. Burada uzatmak istemiyorum neden hala gerek olduğunu kendi Youtube kanalımda 20 bin küsur izlenen bir video ile açıklamıştım.

Ancak önemli olan şu idi. Artık bir devlet Türkiye veya Türkiye’nin SİHA ve yerli mühimmatlarını almış bir ülke ile savaşacaksa tanklarını “saldım çayıra mevlam kayıra” modunda sahaya süremez. “Burada piyade yok yani AGTM tehdidi yok, yanımda mobil hava savunma bataryaları da geziyor, tanksavar görevli taarruz helikopterlerini de yaklaştırmazlar” diyemez. Evet bunlar olabilir. Ama yüksekten uçan Türk yapımı SİHA’lardan, radarda kuş kadar görünen TB-2’den veya elektronik karıştırmaya meydan okuyan ANKA-S’den ve dahi tüm hava savunma radar ağını felç eden KORAL yakınlarda ise yani bir iki yüz kilometre kadar, o zaman mobil SAM bataryaları ne işe yarayacak?

Dolayısı ile hava üstünlüğü hatta hava hakimiyetini Türkiye’ye karşı oluşturamamış hiçbir ülkenin tankları güvende değildir. Aslında buradan hava kuvvetlerinin yani savaş uçaklarının ne kadar önemli olduğu da tekrar göze çarpıyor. İyi ki F-35 gelmedi, F-16’lar bize yeter diyenlerin kulakları çınlasın!

Evet, SİHA’lar askeri terminolojide stratejik silah sistemi değildir. Zaten TSK da nükleer silah olmadığı için stratejik silah sistemi, taktik nükleer silah, stratejik nükleer silah vs . bunlar da yok ama, şuarası kesin ki Libya, Suriye, Azerbaycan, Ukrayna ve diğer (Selçuk Bayraktar’ın beyan ettiği isimlerini söylemediği TB-2 talep etmiş olan 10 ülke daha) bize stratejik bir derinlik en azında bu ülkeler ile ilişkileri stratejik partner, stratejik ortaklık seviyesine taşıyabilir. Çünkü şu ana kadar ve birçok yazımda özetlediğim gibi SİHA’lar artık boyundan büyük işler yapıyor.

Oyun değiştirici olduklarını İngiliz basınına kadar herkesin kabul ettiği SİHA’larda yeni uygulamalara da Türkiye balıklama dalmalıdır ki dalıyor. Kamikaze drone’lar, TEKNOFEST’te de uçan kargo drone vb. her çeşidi. Hatta İngiltere’deki fuarda sergilenen ve twitter’da tanıttığım denizde mahsur kalan kazazedeye havadan şişme bot atanına kadar.

Türkiye’de sinyal istihbaratı-dinleme için kullanılan MİT konfigürasyonlu ANKA-I’dan, deniz gözetleme ve denizaltı harbine destek olacak SİHA’larda mevcut. TB-2, ANKA-B ve AKSUNGUR bu görevleri yapacak. Hatta AKINCI da. Yani çeşitlilikte artıyor ama;

-Türkiye asla yapay zeka teknolojisini ihmal etmemeli. Çünkü özellikle yakaladığımız başarıdan sonra gözü açılan birçok ülke (Başta Rusya ve bazı Avrupa ülkeleri) SİHA yatırımlarını artıdır. Dolayısı ile motor teknolojilerinde çok ileri olan ülkeler var ve hatta aviyonikte. Bizim avantajımız ise elektro-optik sistemi yapmamız, uçuş yazılımlarının milli olması, mühimmat çeşitliğimiz ve en önemlisi SİHA üreticilerimizin tasarım, üretim ve saha tecrübesini çok aşırı yaşadıkları için geri bildirimle müthiş bir operasyonel tecrübe kazanmış olmaları. Son cümle yani “operasyonel tecrübeyi” rakiplerimiz kolay kolay elde edemez. Fakat diğerleri paraya ve havacılık alt yapısına bakar. Dolayısı ile gelmek istediğim nokta gelecekte ülkeler motorla, kanatla, optik sistemle değil, fark atacak ise yapay zeka uygulamalarının SİHA veya drone’larda (küçük olanları kast ediyorum) ne kadar kullanıldığı ile ve neler yapabildiği ile fark atacak. Yani 30 yıl sonra dünyanın en iyi SİHA’sını yaptığınız da yapay zekayı kısıtlı kullanıyor ise rekabetçi olmayacak. Çünkü 30 yıl sonra belki sürü drone gibi adam üzerinize gemiden kalkan sürü gibi SİHA filosunu gönderecek üstelik tamamı otonom görev yapan ve belki sürü drone formatında savaşan.

Gaste24/Hakan Kılıç