Tüm bu süreçte hayatımı değiştiren bazı filmleri 'te izledim. Ortaokulda İstanbul Film Festivali'yle tanışmamı sağlayan başyapıtlar, lisede yetişmek için sınav kağıdımı erkenden verip koştuğum 16.00 seansındaki festival filmleri, izlerken yanımdakiyle ilk kez el ele tutuştuğum filmler, cep telefonları henüz bu kadar yaygın değilken fazla biletimi verdiğim kişinin vaktinde yetişip yetişmeyeceğini görmek için gözümü kapıya diktiğim filmler... Hayatımı değiştiren filmler izlediğim salonda günün birinde başka birilerinin hayatını etkilemesini umarak yaptığımız filmlerin de gösterilmesi ise herhalde Rexx'i benim için en anlamlı kılan özelliklerden biri... 

Taptığım Kieslowski'nin Üç Renk: Mavi'sinin küçük salonda gösterileceğini öğrendiğimde, tüm yakın çevreme bilet aldırıp, Rexx yönetiminin filmi daha büyük bir salona taşımak zorunda kaldığı ve içerideki yüzden fazla kişinin neredeyse hepsini tanıdığım, tanımadıklarımızla da film sonrası yandaki barda sohbet edip tanıştığımız o akıl almaz geceyi unutabilmem imkansız... Sinema salonları yalnızca peşi sıra filmler gösteren ticaret merkezleri değildir. Böyle görülemez ve onlara öylelermiş gibi davranılamaz. Sinema salonları, içini dolduran insanların ruhuna dokunan ve onları sonsuza kadar değiştirme potansiyeli taşıyan sihrin kalbimize üflendiği, metrekarelerle tarif edilemez büyüleyici odalardır. Yalnızca perdede hep birlikte şahit olduğumuzun oynadığı, onun ışığıyla aydınlandığımız ve bir arada aynı duygularla yoğrulmak için birbirini tanımak zorunda olmayan insanların buluşma noktasıdır... Rexx'in son bulduğuna inanmıyorum, büyüsü sonsuza kadar bizimle kalacak.