Temaslarda bulunmak üzere İsviçre'ye gelen Bakan Özersay, Birleşmiş  Milletler (BM) Cenevre Ofisi'nde BM Cenevre Ofisine Akredite Basın Mensupları  Birliği (ACANU) tarafından düzenlenen "Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de Son Gelişmeler"  başlıklı basın toplantısında konuştu.

İsviçre'nin Crans-Montana kentinde 2017 yılında Kıbrıs görüşmelerinin  sonuçsuz kaldığını, ardından BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Jane Holl Lute'nin göreve  geldiğini anımsatan Özersay, görüşmelerdeki eksikliği hissedilen "ortak vizyon"  arayışının devam ettiğini ifade etti.

Özersay, Kıbrıs'ın geleceği ve kapsamlı bir çözümün "içerik" ve  "prosedürlere" bağlı olduğunu vurgulayarak, son 50 yılda yapılan görüşmelerde  sadece yetkilerin ve refahın paylaşıldığı federal devlet yapısının ele  alınmasının çözüm yolunu tıkadığına işaret etti.

Kofi Annan Planı'nın 2014'te Kıbrıs Rum kesimi tarafından  reddedildiğini anlatan Özersay, eski BM Genel Sekreteri'nin Rum tarafının  "yetkileri ve refahı Türklerle paylaşmak istemediğini" söylediğini aktardı.  "Bence bu durum aynen devam ediyor." diyen Özersay, yetki ve refah paylaşımı  olmadan ortak bir zeminde anlaşmaya varmanın mümkün olamayacağını, Rum kesiminin  Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin avantajlarını sonuna kadar kullandığını ve ayrıca  güven eksikliğinin hala sürdüğünü belirtti.

"Gerçekler sorgulanmadı"

Bakan Özersay, Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon yatakları konusunda ise  "bazı gerçeklerin hala sorgulanmadığını" vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Öncelikle bu kaynaklar her iki topluma aittir. Bir diğer ifadeyle,  Kıbrıs Türk'ü ve Rumlar bu kaynakların müşterek sahibidir. Ama, bu sorgulanmadı.  Hatta bu gerçek, Yunanistan tarafının New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı  konuşmalarda bile kabul edildi. AB ve BM tarafından da kabul edildi. BM Genel  Sekreteri'nin pek çok raporunda da bu açık şekilde belirtildi. Biz bu karbon  yataklarının müşterek sahibiyiz. Bu çok önemli unsur göz ardı edilemez."

Kıbrıs'ta kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmadan da Rum tarafıyla karbon  yatakları konusunda birlikte çalışma yapmaya hazır olduklarını 2011'de BM'ye  ilettiklerini dile getiren Özersay, bu teklifin hala geçerli olduğunun altını  çizdi.

Özersay, "Her iki tarafa ait kaynakları birlikte kullanabiliriz. Bunu  birlikte yapabiliriz. Fakat bu teklifimiz kabul edilmedi. Bundan dolayı biz de  (hidrokarbon yatakları konusuna) Rum tarafının yaklaşımının aynısını takip ettik.  Bu kaynakların kullanımının önüne geçilmesi için bir hamlede bulunmadık ama biz  de aynı yaklaşımı takip ettik." diye konuştu.

KKTC adına "bir şirket olan" TPAO'ya lisans verdiklerini hatırlatan  Özersay, bunun Kıbrıs Rum yönetiminin diğer yabancı firmalara verdiği lisanstan  hiçbir farkı olmadığını vurguladı.

Özersay, "Bu konuda bizim duruşumuz açık. Bu duruş, herhangi bir  çatışmanın elemine edildiği ve Doğu Akdeniz'de istikrarın kalıcı hale  getirilmesidir. İhtiyaç olduğumuz tek şey dayanışmadır. Bu dayanışma ayrıca  Kıbrıs'ta kalıcı bir çözümün başlangıcı olacaktır." diye konuştu.

"Bu konu hakkında doğrudan diyaloğa ihtiyacımız var." ifadesini  kullanan Özersay, her iki taraftan da lisans alan şirketlere yetki verilerek  karbon yatakları konusunda bir çözüme ulaşılması tavsiyesinde bulundu.

"KKTC güvenli bir ülkedir"

KKTC'ye düşen füze parçasıyla ilgili Özersay, Suriye'deki iç savaşın  2011'den bu yana devam ettiğini belirterek, "Son 8 yılda ilk kez bir füze  Kıbrıs'a düştü. Demek istediğim bizim ülkemiz güvenlidir. Bu son derece müstesna  bir durumdur." dedi.

Özersay, KKTC'nin New York temsilciliğinin BM nezdinde girişimde  bulunarak olaya ilişkin endişelerinin dile getirildiğini kaydetti.

AB'ye eleştiri

Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması konusunda iyimser olup  olmadığı yönündeki bir soru üzerine ise Özersay, şöyle devam etti:

"Eğer görüşmelere tekrar başlayacaksak, görüşmelerin selameti  açısından görüşme yapmamak daha iyi. Bunun nedeni, hiçbir sonucu olmayan Kıbrıs  görüşmeleri yaptığımız zaman ve aynı uygulamalar devam ettiği sürece kimse  statükonun anormalliğini sorgulamayacak. Bölgedeki olağandışı durumun  sorgulanması gerekiyor. Sorunun temelindeki nedenleri sorgulamamız gerekiyor."

Özersay, AB'nin Kıbrıs konusuna bakış açısını da eleştirerek,  Kıbrıs'taki mevcut anormal durumun AB tarafından özümsendiğini belirtti.

"Federal ortaklık modeli tükendi"

Kıbrıs'ta 50 yıldır süregelen görüşmelerin kısır döngü içinde çözümsüz  kaldığına dikkati çeken Özersay, yeni müzakere sürecine başlamadan önce sahadaki  gerçeklerin iyi kavranması gerektiğine işaret etti.

Özersay, yeni bir görüşme sürecinin başlamadan önce, tarafların ne tür  bir ortaklık istediği konusunda uzlaşmaya varması ve bunu özümsemesi gerektiğinin  altını çizdi.

Kıbrıs Türk tarafının çözüm için her türlü somut adımı attığını  örnekleriyle anlatan Özersay, tek çözümün "federal Kıbrıs" olmadığını, başka  çözüm yollarının da bulunabileceğine vurgu yaptı.

Özersay, "Bu adada birlikte yaşamanın bir yolunu bulmak zorundayız.  Ama gerçeklerden de anlaşılacağı üzere bu yol federal ortaklık değildir. Son 50  yılda her türlü müzakere, tartışma, karşı argümanlar, diplomasi teknikleri ve  müzakere çeşitlerinden bitkin düştüğümüze inanıyorum. Denedik, yorulduk ve  başarısız olduk. Eğer yeni bir müzakere süreci başlatacaksak oturup neyi müzakere  edeceğimizi tartışmamız gerekiyor. Hem kendi değerlendirmeme, hem de hükümetimin  değerlendirmesine göre federal ortaklık modeli tükendi." değerlendirmesinde  bulundu.

Bakan Özersay, Kıbrıs'ta 50 yıldır görüşülen paylaşmaya dayalı federal  ortaklık modeli yerine iş birliğine dayanan farklı ortaklık modellerinin  denenebileceğine işaret etti.