Elinde sandığıyla sokak sokak dolaşıp Türkçe katarak yaptığı şakalarla etrafına toplananları eğlendiriyor. Üstelik boyadığı ayakkabılar için para da almıyor. Çünkü o bir sokak komedyeni! Bir tiyatro topluluğuna bağlı olarak sokaklarda performans düzenleyen Hollandalı sanatçı Frans Custers’ı Almanya’nın Hannover kentinde düzenlenen Tiyatro Festivali’nde yakaladık.

Oyunculuk maceranız nasıl başladı?

Hollanda’da küçük bir kasabada büyüdüm. Tüm çocuklar futbol oynardı, ben tiyatro yapardım. Normal işlerde çalışıyordum, tiyatro hobiydi benim için. Bir gün dans tiyatrosuyla tanıştım. Çalıştığım tiyatronun yönetmeninden dans, müzik ve akrobasi eğitimleri aldım. Daha sonra da sokakta performans yapmam için bir proje teklifi geldi, kabul ettim.

Boyacı Hüseyin karakteri nasıl ortaya çıktı?

Yıllar önce oyuncu Murat Prosçiler’le tanıştım. Avrupa’ya gelip sokakta performans sergilemek istiyordu. Boyacı fikrini ona ben vermiştim. O uygulamaya geçmeyince ben yapayım dedim. İstanbul’da ayakkabı boyacılarını izleme fırsatım olmuştu. Müşterilerle aralarında büyük bir tiyatro dönüyordu. Onları izleyince böyle bir karakter etrafında bir tiyatro oluşturmak istedim.

Boyacı Hüseyin size benziyor mu?

Ben çiftçi bir ailenin en küçük çocuğuyum. Hiçbir kardeşim üniversitede okumadı. Ailem de eğitimli değildir. Bu yüzden bana yardım edemediler. Her şeyi kendi başıma yaptım. Hüseyin de böyle biri. Ayakkabıcı. Fabrikada ya da sokakta çalışıyor. Ama bir fırsat çıkıyor karşısına ve dünyayı gezmeye başlıyor. Evli değil. Ailesi yok ama çok mutlu. Yeni insanlarla tanışmak, farklı kültürleri deneyimlemek onu çok mutlu ediyor.

Bu karakter için ne gibi hazırlıklar yaptınız?

Bir arkadaşımdan boyacı sandığı istedim. İstanbul’a gidip Türkçe öğrendim.

Performanslarınızı hep Türkçe mi? Öyleyse seyircilerinizle iletişim kurmak zor oluyordur?

İngilizce ve Almancayı Türkçe kadar iyi konuşamıyorum. İnsanlara Türkçe olarak “İsminiz ne” diye soruyorum, beni anlamıyorlar. Adımı sorduklarında “Ben Hüseyin” diyorum. Sonra “İstanbul İstanbul” deyip elimle gösteriyorum. “İstanbul’a gitmeniz lazım” diyorum, “Gidelim de bir çay içelim” diyorum. Sonra beni anlıyorlar.

Doğaçlama mı yapıyorsunuz; yoksa bir metin var mı?

Çoğunlukla doğaçlama yapıyorum. Birlikte oynadığım insanlar da gösterimin bir parçası oluyor, verdikleri tepkilere göre her şey çok değişiyor. Her performansımda insanların bana söylediklerine karşı tetikte olmam gerekiyor.