‘Elma Dersem Çık’ vizyonda. Kitapla başlayan serüven sinemaya nasıl geldi?

‘Elma Dersem Çık’ hepimizin çocukluk hikâyesi aslında. 0-6 yaş arası hepimizin çok mutlu olduğu bir dönem var. Biz o çocukluğu yok edip toplumdan öğrendiğimiz ‘güçlü olmalısın’ mesajını o kadar abartmışız ki... Bizim güçlü olmaya değil sakin olmaya ihtiyacımız var. İnsan sakinliği neşeyle bulabiliyor. Neşeli olduğumuz anlar kendimizi bulduğumuz anlardır. O yüzden herkese ‘Elma Dersem Çık’ mesajıyla içimizdeki çocukla buluşma daveti verdim. Güçlü olmaya değil de mutlu olmaya çalışan bir insan var hâlâ içimizde.

İnsanlar her şeye sahip olsa da bir türlü mutlu olamıyor. Neden bu arayış bitmiyor?

Aslında hayatta mutsuzluk diye bir şey yok. Her insan belli bir mutluluk seviyesiyle doğar. Üç bin liraya alınan peynirle üç liraya alınan peynirinbeyinde yarattığı haz aynıdır. Nerede, kiminle cinsel ilişkiye girdiğinin ya da hangi kıyafeti giydiğinin önemi yok. Beyin aynı hazzı yaşar. Mutluluk senin peynirinle benim peynirimi kıyaslamadığımız zaman başlıyor.



Filmde alışılmışın dışında tek oyuncu olarak sizi görüyoruz. Bu fikir nasıl oluştu?

Seminerlerde bu kitabı anlatıyordum ve çok izleniyordu. Amerika’dan Türkiye’ye geldiğimde Mars Sinemaları beni aradı. Bunu sinemaya taşımak istediklerini söylediler. Film tek kişilik bir gösteri gibi oldu. Bu, Türkiye’de bir ilk. Zaten insanlar filmi izlerken kendi filmlerini kendi zihinlerinde oynayacaklar. Hayatları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçecek.

Türkiye böyle filmlere çok alışkın değil. Neden insanlar tek kişiyi izleyecekleri bir filme gelsinler?

Sevgilisini, eşini, çocuğunu alan herkes gelebilir. 11 yaş üzeri çocuklar için daha uygun. Bir seminere katılmak isteseler çok pahalıya patlar ama insanlar bu filmin bir terapi olacağını bilsin. Tek başına izleyenler kendi iç yolcuklarına çıkacak. Sevdikleriyle izleyenlerse birlikte yaşayacakları hayat için büyük bir verim alacak. Amacım insanlara “Kendine gel! Silkelen! Mutluluk diye betimlediğin şey ne?” demek. İnsanların bu filmle kendilerine hafif bir tokat atmalarını istiyorum.

Kitabı yazarken nelerden etkilendiniz?

Türkiye’de ciddi bir cesaret probleminin olduğunu fark ettim. Cinsellik, futbol ve siyaset en çok konuşulan konudur ama üçünde de başarısızız. Türk milleti, başarısız olduğu şeyin şovunu daha iyi yapıyor. Ben tüm o şöhretin, lüks arabaların temelinin penis, vajina ve cinsellik olduğunu düşünüyorum. Mesela büyük arabaların sebebi küçük penistir. Şöhretin temelinde de aşksız evliliklerin çocuğu olmak yatar.

Sizin mesleğiniz tam olarak nedir?

Mesleğe kişisel gelişim uzmanlığıyla başladım. Davranış Bilimleri okudum ve davranışlar üzerine araştırmalar yaptım. Şimdi de psikoloji alanında yüksek lisans yapıyorum. Türkiye’de ve yurt dışında insanı insana anlatan bir motivasyon konuşmacısıyım.

Bu devirde her insanın bir kişisel gelişim uzmanına ihtiyacı varmış gibi bir algı yaratılıyor. Doğru mu?

Kesinlikle ihtiyaç var. Çünkü mutsuzluğun sebebi şizoid bir memleket olmamız. Gergin, öfkeli, asosyal, aç ve her söyleneni kişiselleştiren... Kavgaya hazır, suçu hep başkasında arayan ve insanlardan korkan bir toplumuz. O yüzden gerçek sandığımız dostluklarımız, aşk sandığımız ilişkilerimiz var. Bu toplum aslında aşkı yaşamıyor. Her karşımıza çıkana yapışıp, onun dost ya da aşk olduğuna inanmak istiyoruz. Kendi yalnızlığımızı giderecek çikolatalar bulduk, onları yiyoruz.



Aşkım Kapışmak nelere kafa yorarken bu serüven başladı?

Babamın bir psikopat olmasıyla başladı her şey. Çocukluğumdaki travmalarımla başladım. Alkol, uyuşturucu, bayıltana kadar yaptığı işkencelerle geçen bir çocukluğum vardı. Annemin üzerinde sigara söndürürdü. Annem bayıldığında cam kenarına gidip uçaklara bakardım. “Bir gün hepsine bineceğim ve istediğim her yere gideceğim” derdim.

Öyle bir evde büyüyüp de bu dönüşümü nasıl başardınız?

16 yaşında intihar girişiminde bulundum. Bunun üzerine babam “Ölecek adam çatıdan atlar” demişti. Sonra inadına yaşamam gerektiğini düşündüm. Şu an annemle babamı ayırdım ve anneme bir hayat kurmaya çalışıyorum.

Söylenildiği gibi kadınların aldatması çok yaygın mı?

Yaygın tabii. Kadın da erkek de aldatır. Sadece kadın ardında iz bırakmaz. Kadının aldatıp aldatmadığını erkek çok zor anlar. Kadın ancak kendi isterse yakalanır.

Kadına ve aşka nasıl bakıyorsunuz?

Korkarak baktım hep.

Evrim Akın’la neden ayrıldınız?

Dört yıl önce tanışmıştık. Duygusal yakınlaşma olmuştu ama ilişki yaşamadık. Birkaç ay önce yeniden bir araya geldik ama yürümedi. Başlamadan bitirdik.