Cep telefonu ile kıyafetlerimin resmini çekip bilgisayardan çıktı alıyorum. Neyi, neyle, kaç kere kullanabilirim diye bakıyorum. Alışverişe çıktığımda sadece ihtiyacım olanı alıyorum
'Kısık Ateşte 15 Dakika', 'Polis', 'The İmam', 'İki Genç Kız', 'Gönül', 'Kirpi' ve 'Deli Deli Olma' filmleri ile 'Doktorlar' dizisinde rol alan oyuncu Yeşim Ceren Bozoğlu, tam bir alışveriş bağımlısıymış... Kısa süre önce kendi kendini tedavi ettiğini anlatan Bozoğlu oyunculukta da çok iddialı: "Koy beni Cate Blanchett ile karşılıklı, kafa kafaya, indireyim ablayı."

Alışveriş bir hastalıkmış sizin için, doğru mu?
Ben eski bağımlılardandım, kurtuldum. (gülüyor) Alışveriş dünyanın en zevkli şeylerinden biri ama bir boyutu var. Eğer bütün kredi kartların kapanıyorsa ve gelen paranın tamamı alışverişe gidiyorsa bu gerçekten bir hastalık.

Alışveriş yaparken ne hissediyorsunuz, nasıl bir hastalık bu?
Mesela bir ayakkabı görüyordum ve o maalesef daha önce gördüklerimin hiçbirine benzemiyor gibi geliyordu. Tasarım şaheseri olduğunu düşündüğüm herhangi bir parça ile karşılaştığımda, vital (canlı) bulgular, stabil (kararlı) bir şekilde gözümden çizgi geçmesine neden oluyor beni oraya kitliyordu. Finalde de agresif alıcı haline dönüyor, gidip onu alıp çıkıyordum.

En çok neler alıyordunuz peki?
Genelde ayakkabı ve çanta hepimizde bir kendini tutamama hali yaratıyor. Bir de elbiseye ciddi bir zaafım vardı. Bir gün dolaba gömlek asacağım ama asacak yer bulamadım. Yarısı elbise dolu ve hâlâ üzerinde etiketleri duruyor, bir kere bile giymemişim... Hepsi çok şık, tasarım harikası ama giyilebilecek yeri bile olmayan elbiseler... Alkolizm gibi bir şey, paran arttıkça batağa daha çok saplanıyorsun.

BURASI AMSTERDAM MI?
Durumun ciddiyetini üç sene önce fark ettim. Kendime yeni bir ev bakarken, gardırop ve ayakkabı odalarının da olması gerektiğini fark edince, "Ne yapıyorum ben?" dedim. Yani "19 santim topuklu ayakkabı ile ne yapıyorum!" Biz Amsterdam'da yaşamıyoruz ki, yollarımız belli yani. "19 santimlik topuklu ayakkabıyla neyin peşindesin!" derler adama...

Kendi kendinizi mi tedavi ettiniz?
Evet, ondan sonra gardırop detoksu yapmaya başladım. Aldığım şeyi eğer üç ayrı kombinle kullanamayacaksam almamaya söz verdim. Bir de giymediklerimi giyebilecek olanlara verdim çünkü o gardıroptaki doluluk ve elini attığında giyecek bir şey bulamama duygusu daha çok alışveriş yaptırıyor insana. Kullanabilir, pratik olması çok önemli.

Onca kıyafet içinde nasıl aklınızda tutuyorsunuz neyinizin olup olmadığını?
Aslında kullandığımız, gardırobumuzun yüzde 20'si. Bir şeyi çok beğenip alıyorsun ama neyi neyle kullanacağını bilemediğin için bir köşede kalıyor. O ilk beğenme, aşık olma, gözlerini alamama durumu başka. Sonra evlilik başlıyor. Yani eve geldiğinde bakıyorsun ki aslında 135'inci beyaz tişörte hiç de ihtiyacın yokmuş... Bir de bedeni olmayan, rengi tutmayan hiçbir şey almıyorum. Eğer üzerinde muhteşem durmuyorsa almayacaksın! Yani muhteşem işli ama 44 beden eteğin gardırobuma girmesine izin vermiyorum.

LÜTFEN DÖRT SAAT TUTUN!
Gardırop detoksu nasıl bir yöntem?
Şöyle ki; her sezon başında bir günümü buna ayırıyorum. Cep telefonu ile kıyafetlerimin fotoğrafını çekiyor ve bilgisayardan çıktı alıyorum. Neyi neyle, kaç kere kullanabilirim ona bakıyorum. Sonra alışverişe çıktığımda elimdeki çıktıdan ya da cep telefonumdan kontrol ediyorum, "Bunu nerede, nasıl kullanabilirim?" diye. Eğer beğendiysem ve ona da ihtiyacım olduğunu düşünüyorsam, "Lütfen bunu benim için dört saat tutun" diyorum. Çıkıp bir tur atıyorum. Eğer aradan geçen onca vakte rağmen hâlâ onu almak istiyorsam, bu evlenmek gibi bir şey bence, yani bir süre ara verdikten sonra aşkın hâlâ devam ediyorsa, gidip onu alıyorum. Tabii o kitlenme hali geçince, sakinleşince...

Nerelerden alışveriş yapıyorsunuz?
Beni heyecanlandıran her şey olabilir. Bu Salı Pazarı da olabilir Harvey Nichols da...

"Kıyafetlerimin bir kısmını verdim" dediniz. O sahne sizin için bir drama dönüştü mü?
Başkasının kullanması beni mutlu ediyor ama tabii şuraya kaymazsan: "A yer boşaldı! Yerine ne alabilirim?" Orada durup, "Hayır yeterince ayakkabım var" diyorum.

Eskitip atamadıklarınız var mı peki?
Bin yıl giyip de hâlâ giymeye devam ettiklerim var. Bir de bir şeyi alıp başka bir şeye dönüştürmeyi seviyorum. Uzun etekleri straplez elbiseye çevirmek gibi...

Giymeye kıyamadıklarınız var mı?
Var tabii herkesin gardırobunda olduğu gibi benim de anneannemden kalma iki gece elbisem var. Birini bir kere giydim, diğerini giyemedim, onu giyebilmek için Viyana'da bir baloya gitmem gerekiyor. Cannes Film Festivali'ne katılınca onu giyeceğim inşallah...