Hakan Kılıç'ın Dış Politika dergisinde yer alan makalesinin bir bölümü şöyle:

Ülkemize yönelik tehdit değerlendirilmesi yapıldığında F-35'in bir kuvvet çarpanı olarak sadece hava kuvvetleri değil, TSK için önemli bir platform olacağını söyleyebiliriz. Derin darbe görevlerinde hava kuvvetlerine ilkleri yaşatacak bir platform olması yanında ağ merkezli harp/ harekât kabiliyeti ile de kara ve deniz kuvvetlerini de yeni teknolojilerle tanıştırmış olacak. Örneğin, bir firkateynimiz ufuk altı kaldığı için göremediği ufuk ötesi bir hedefi havadaki F-35 sayesinde görecek ve seyir veya anti-gemi füzesini F-35 yardımı ile görmediği belki varlığından o ana kadar haberi dahi olmadığı hedefe ateşleyip yine F-35 yardımı ile güdüleyebilecek. Kara hedeflerine seyir füzesi ile saldırı kabiliyeti olmayan deniz kuvvetlerimizin bu eksiğini milli seyir füzesi SOM taşıyan F-35 bir nebze gidermiş olacak. Yine kara kuvvetlerini uzun menzilli ateş destek unsurlarının kısa menzilli topçu roketleri ve 280 km menzilli Bora SRBM'sinden teşkil edildiği düşünüldüğünde ve Bora füzesinin stratejik hedefler için kullanılabilecek çok yüksek maliyette milyon dolarlar ölçülen bir balistik füze olduğunu göze aldığımızda şunu diyebiliriz: Daha değersiz ancak daha fazla sayıdaki taktik veya nokta hedeflerin imhası için nispeten daha küçük seyir füzesi füzeleri ile yapabilecek bir derin darbe görevi çok daha verimli ve savaşın sürdürülebilir maliyeti açısından mantıklıdır. Müşterek harekatta ağ merkezli harp özelliği ile F-35'in yine kara güçlerine vereceği desteği ayrıca örneklendirebiliriz. MMU (Milli Muharip Uçak) TF-X'in realist bakıldığında yani dünyadaki mevcut, gerçekleşen ve ilk uçuş tarihi açıklanan yeni (5.) nesil projelerin tarihsel süreci incelendiğinde seri üretime geçmesine daha on yıllar olduğu bir gerçektir. Gelecekte F-35 ve TF-X'den oluşan iki beşinci nesil savaş uçağı ile T.Hv.Kuv.'nin muazzam bir güce kavuşacağını söyleyebiliriz. Ancak bugün makalemizde özellikle bu zamana kadar ki yani önümüzdeki 10-25 yıllık sıkıntılı süreci irdeleyeceğiz.

Bahsettiğim beşinci nesil savaş uçağı projeleri kısaca:

- Seri üretimde veya üretimi tamamlamış olanlar: F-22 ve F-35 (ABD), J-20 (Çin)

- Gelişim süreci devam eden ve prototipleri uçanlar: SU-57 (Rus), J-31/FC-31 (Çin)

- Uzun süredir prototipleri uçan ancak programı iptal edilenler: X-2 Shinshin (Japon)

- Henüz uçan bir prototipi olmayan proje aşamasındakiler: KFX-100/200 (Güney Kore), HAL AMCA (Hint- program belirsizlik içinde ve iptal edildiği söyleniyor), MMU TF-X (Türk), Alman-Fransız ortak projesi (Bu yıl açıklandı. Beş buçuğuncu nesil olacağı ve prototip ilk uçuş hedefinin 2040 olacağı açıklandı), Tempest (İngiltere tarafından bu yıl açıklandı ve 6'ncı nesil olacağını iddia ediliyorlar).


5. NESİL SAVAŞ UÇAĞI NE DEMEK?

Şimdi beşinci nesil ne demek kısaca buna bakalım sonra da kısaca F-35'i inceleyip ana konumuza geçelim. (Makale boyunca "beşinci nesil savaş uçağı" tabirini çok kullanacağım için kısaca "5N" olarak tanımlayacağım.) Şu an T.Hv.Kuv.'nin envanterindeki F-4E 2020 uçakları 3'üncü, F-16'lar ise 4'üncü nesildir. F-35 gibi yukarıda sıraladığım 5N'lerin en belirgin özelliği ise "Stealth" kavramıdır. Sanılanın aksine "Stealth" sadece radar görünmezliği değildir. Zaten dünyada radarda hiç görünmeyen bir uçak da yoktur. Mesele ne büyüklükte daha doğrusu radara ne kadar yaklaştığında görebildiğidir. "Stealth" ise düşük izlenebilirliktir ki bu sadece radar dalgalarını düşük yansıtmak değil ayrıca düşük termal, görsel, akustik, elektromanyetik emisyon yaymak veya algılatmak demektir. Dolayısı ile düşük radar görünürlüğü kadar düşük termal yani kızılötesi görüntü sergilemek de en az onun kadar önemlidir. Düşük radar görünümü için özel RAM boyadan, yuvarlak hatlı keskin olmayan yüzeylere kadar özel dizaynlar yapılır. Uçağı üzerindeki perçinlerin ve çiziklerin dahi öneminin ayrıntısına girsek emin olun çok şaşırırsınız. Motor hava girişi ve çıkışı gövde içinde mümkün olduğunca saklanmış ve uçağın şekli radar enerjisini eğimli bir ayna gibi kaynaktan uzaklaştıracak şekildedir. Keskin kenarları olmayan kıvrımlı yüzeyler sanki düzgün bir yüzey boyunca akan suya benzer şekilde radar enerjisinin pürüzsüz bir şekilde akmasını sağlamak için törpülenmiş gibi düzgünleştirilmiştir. Bütün 5N'ler ile 4++ nesil uçakların sahip olduğu IRST sensörleri yani kızılötesi algılayıcılar radar sessizliğinde bile 50 km'lerin üzerindeki mesafelerden uçakları termal olarak görebilir. Dolayısı ile ileride sık sık değineceğim için buraya dikkatinizi çekmek isterim, eğer uçağın yapısı dış yüzeyindeki sürtünmeden mütevellit oluşan ısıyı ve motoru termal ısıyı çok yansıtıyorsa o uçak için gerçek "Stealth"dan bahsedilemez. Dünyada termal gizliliğe en uygun yani en yüksek teknolojiyi sağlayan F-35'in F135 motoru sıcak yanmış gazı dışarı atarken işlenmemiş hava ile bypass ederken motor sıcaklığının gövde yüzeyinden yansımaması için özel teknolojilerle donatılmıştır ki motorun bu kısmı F-35'in en önemli sırlarından biridir (Üretici ABD'li P&W Firması hariç diğer 11 kullanıcı ülkenin hiçbirinin motorun bu kısımlarını açıp bakım yapma yetkisi dahi yoktur). 5N'leri diğer uçaklardan ayıran diğer özellikleri de şöyle sıralamak istiyorum: Ağ merkezli harp kabiliyeti, mükemmel durumsal farkındalık ve bunun için çok gelişmiş elektro-optik, kızılötesi, radar ve diğer sensörlerle çevrili olması, yukarıdaki özelliklerin gereği mühimmatları gövde içinde taşıması, "Supercruise" (daha sonra açıklayacağım) özellikli termal gizliliğe uygun motorlar, AESA (aktif elektronik taramalı) radarlar ve çok gelişmiş aviyonikler. Şimdi "sadece" F-35'e özgü olan ve diğer uçaklarla farkını ortaya koyan sistemleri birer paragrafla özetleyelim. Dağıtılmış Diyafram Sistemi (DAS) aracılığıyla çoklu sensörleri ile F-35 pilotları uçağın dışarısında 360 derecelik bir görüşe sahiptirler. Meşhur F-35 test pilotu Flynn, "Pilot ilgisini çeken her şeyi bacakları arasından uçağın altından bakabileceği ve hatta yere kadar bakabileceği noktaya kadar görüyor." derken teki 400.000 USD fiyatı ile dünyanın en pahalı, 2,5 kg ağırlığı ile de en ağır pilot kaskı olan F-35 kaskı ile bacaklarının arasına baktığında uçağın altını, arkaya bakınca arkasını görebildiği gibi yenilikleri kast ediyordu. Uçağın tüm sensör, silah sistemleri, uçuş saatleri bu kaska yansıtılırken, pilot düşman uçaklarına ısı güdümlü kısa menzilli füzeleri kilitlemek içinde bu kask ile bakması yetiyor. Öyle ki HOB (yüksek yanal görüş açısı kabiliyeti) özelliği olarak tanımlanan bir kabiliyet ile pilot 90 dereceden fazla açılarda yani arkasında kalan bir uçağı gördüğü taktirde bu kask ile kilit attığında füze çıkış yapıp geri dönüş yaparak uçağın 180 derece arkasındaki hedefe dahi angaje olabiliyor. Başka bir örnek verecek olursak, hedef tespit eden DAS füzyon aracılığı ile kask vizörüne füze ve fırlatma noktasının üzerine bir sembol yerleştirir. Pilot mantığı ile (kısa menzilli IR güdümlü füze için) hedef görülmeli ve kilit atılıp ateşlenmelidir. Oysa gece veya hava kapalı ve görüş yok ise kask takılı ekranda bir sembolle pilot çıplak gözle göremese bile sembolün içinde bir hedef olduğunu bilir. Savaş alanının bu görünümü F-35 pilotlarının düşmanını ilk gören ve harekete geçen olarak görevlerini yerine getirmelerine olanak tanır. DAS, altı adet odaklama odak noktası dizisinden oluşur. Bunlar, uçağın etrafındaki tüm küreyi algılayan uçağın dış yüzeyine gömülmüş kızılötesi sensörlerdir ve F-35'e has "Füzyon" özelliği bir DAS parçasının radarla aynı açısal boşlukta olduğunu kabul ettiğinde (yani termal bir izi bulup radarın gördüğü vektörde-açıda olduğunu anladığında) Radar'a şu şekilde işaret gönderir: "Radar! Bu görüş hattına bir bakın ve DAS'ın bulduğu bu yolda ilerleyin." Eğer radarın görüş hattının ilerisinde ise DAS mealen şöyle bir komut göndermektedir: "Bunu güncellemeye devam ederseniz yani o yönde takip ettiğinizde ekranınıza geri dönebilir." Sonuç olarak bu füzyon motoru mükemmel durumsal farkındalığı gerçekleştirmede pilotun işini çok kolaylaştırır. Aslında F-35 için ABD'de eğitimde olan Türk pilotlarının basına yansıdığı gibi "IPad kullanmayı öğrenir gibi" demelerinin altında yatan şeyde budur. Çünkü F-16 gibi jet uçağı eğitimi almış bir pilotun F-35'e oryantasyon eğitimi aslında gelişmiş bilgisayar sistemlerini veya arayüzleri öğrenmek gibidir. Çift kişiliği olmayan F-35'e simülatörden sonra direk geçiş yapan pilotlar adeta uçağı uçurmasını değil "komuta etmesini" öğrenirler. "Stealth" özelliği yanında F-35'in diğer bir kabiliyeti ise gece karanlığında ve radar ve telsiz sessizliğinde yani bunlar kapalı iken düşman topraklarına daldığında pilota mükemmel durumsal farkındalık sunan AAQ-40 Elektro-Optik Hedefleme Sistemidir (EOTS). EOTS, FLIR ve IRST sistemlerinin birleştiği optik-kızılötesi-lazer kullanan görüntüleme ve hedefleme sistemidir. 27 km mesafeden lazer işaretleme, 185 km mesafeden "Stealth" olmayan yani termal gizlilik özelliği olmayan uçakları ve çok büyük ve çok aşırı ısı yaydıkları içinde 1200 km'nin üzerindeki bir mesafedeki balistik füzeleri dahi termal olarak görebilir. Ağ merkezli harp özelliğinin en önemli farkı olduğunu belirterek, bu özellik ile F-35 uçağının bir komuta-kontrol uçağı gibi çevresindeki İHA/SİHA'ları yönetebildiğini, onlara hedef tahsis edip emir verebildiğini, onların yaptığı keşif/izleme görüntülerini anlık alıp başka birimlere iletebildiğini ve kısaca havada adeta robot savaşçıları (drone) yöneten içinde tek bir canlı olan uzay gemisi gibi olduğunu söylersek fazla abartmış olmayız. AESA radarının karıştırmaya dayanıklı olduğunu ve aynı zamanda ek teçhizata ihtiyaç durmadan karıştırma (düşman frekansını bastıracak radar frekansı yayınlama) kabiliyeti olduğunu, Barracuda EH sisteminin hakkında çok az şey bilinen yeni nesil bir elektronik harp enstrümanı olduğunu, İletişim-Navigasyon-Tanımlama (CNI) Suiti, Ağ Merkezli İletişim (Link-16, MADL) ve MADL (Çok Fonksiyonlu Gelişmiş Veri Bağlantısı) gibi her biri çok gelişmiş sistemlere sahip olduğunu belirterek başka bir özelliğine geçiyorum. F-35'in gelişmiş füzyon özelliği pilot için üç şey yapar: İlk olarak, tüm sensörlerden tek bir entegre resmi birleştirir. İkincisi sensörlerin eksik verileri doldurması için görev yapar. Üçün cü olarak, bilgileri herkesle paylaşır. Yani filodaki tüm F-35 pilotları hatta yanındaki gemideki SHM subayı veya link operatörü veya C4 merkezindeki komutan, havadaki erken uyarı uçağı (AWACS) vb. Dolayısı ile F-35'in girdiği bölgede düşman artık tek bir uçağın sensörünü köreltme (Elektronik karıştırma, lazer veya uçağı düşürme) ile uğraşmakla değil tüm filo ile uğraşmalıdır. Yani ağdaki sensör verilerini paylaşan birden fazla F-35'e karşı mücadele etmek zorunda. Bu gelişmiş ağ özellikli yetenek F-35'i muazzam bir güç çarpanını yapar. Sistem o kadar gelişmiş ve devrimcidir ki uçağın burnunun altına yerleştirilmiş cam çıkıntı içindeki EOTS sensörlerinden radara her tarafındaki sensörler bütünü entegre çalıştığı için basitçe kamera veya termal göz diyebileceğimiz sensörün yanıltılması bile bütünleşik sistemi ve füzyon motorunu yanıltmaz ve diğer F-35'lerin bilgileri ile günceller. Mühendisler, pilotların testler sırasında tek bir sensör seçmesine izin vermek ve füzyon motorunun sadece sensörün izinin geçmesine izin vermesini sağlamak için uçağa özel bir geçici arayüz bile yerleştirmiş. Test pilotları ancak bu şekilde bağımsız sensörleri doğrulamış. Seyir füzeleri ve orta menzili AIM-120 AMRAAM füzesi gibi hava-hava füzeleri ile görüş ötesi menzildeki hedeflere karşı savaş kabiliyeti olan F-35'in durumsal farkındalık ve ağ merkezli harp avantajı diğer uçaklarda olmasa da bu tip füzeler hemen hemen tüm modern uçaklarda kullanıldığından bu özelliğin ayrıntısına girmeyeceğim. Çünkü başta da dediğim gibi hem çok uzatmamak hem de sadece F-35'e ait farklılıklardan bahsetmek istiyorum. TF-X'e neden ihtiyaç olduğu hususuna gelince: Türkiye 10+ yıl içinde F-4E 2020 uçaklarını kal edecek ve şu an sayıları 240 civarı olan F-16 savaş uçaklarından oluşan muharip filo nitelik ve nicelik olarak yetersiz kalacaktır. Türkiye'nin etrafı yani yakın ve uzak tehdit içeren komşuları çift motorlu, güçlü, harekât yarıçapları yüksek, seyir füzesi yani derin darbe kapasitesine sahip saldırı uçaklardan müteşekkil filolara sahiptir (Rusya Sukhoi/Mig serisi, İsrail F-15/35, Mısır Rafale ve Mig-29, Suriye çok az Mig-25 ve pilot/bakım sıkıntısından uçamayan Mig-29, İran Mig-29 ve az sayıda F-14, Yunanistan tek motorlu da olsa F-16 Viper modernizasyonu, S. Arabistan F-15, EF-2000, Tornado). Dolayısı ile F-35 alınsa bile iki çok rollü uçağı (F-16/35) olacak olan T.Hv.Kuv.'nin çift motorlu ve hava üstünlüğüne uzmanlaşmış bir uçağa ihtiyacı vardı. Bu uçağın on yıllar sonra yani 6'ncı nesillerin prototiplerinin uçamaya başladığı zamanlarda seri üretime başlamış olacağı düşünüldüğünde zaten 5N ve çift motorlu olmasından başka bir şansı yoktu. Bu sebeple doğru bir kararla MMU TF-X, 5N, stealth gövdeli ve çift motorlu bir uçak olacak şekilde düşünüldü. Ancak şimdilik bir sorunumuz var: F-4E 2020'ler servisten kalkınca TF-X yapılana kadar ne olacak? Yani bir "ara dönem" uçağına ihtiyaç var mı? 2.El veya 30-40 adet sıfır kilometre. F-35 verilirse de her iki uçağın yani F-16/35 füze (adet) taşıma kapasitesinin ve harekât yarıçapının etrafımızdaki rakiplerden düşük oluşu TF-X'e kadar yine bir ara dönem uçağını zorunlu kılmaktadır dersek çok abartmış olmayız. Bunun üzerine deniz kuvvetlerinin hava savunma sistemlerinin son derece kısıtlı ve yetersiz oluşu, donanmanın hava savunmasını hava üstünlüğü uçaklarının karşılayacağı gerçeğini doğurmaktadır. Diğer yandan seyir füzesi kabiliyeti yeni kara hedeflerine (aslen anti-gemi füzesi olan Harpoon ile çok çok sınırlı şekilde) saldırı kabiliyeti olmayan donanmaya destek amaçlı derin darbe uçağı F-35 alınamaz ise yine TF-X üretilene kadar bir ara dönem uçağı alınmasını elzem kılmaktadır. Yine kısıtlı ve yetersiz sayıda alınacak S-400'den başka yüksek irtifa hava savunma sistemi olmayan kara birliklerinin düşman uçaklarına karşı korunması içinde önleme uçağı ihtiyacı çok nettir. Şimdi bu (özet) değerlendirmelerin ışığında alternatifleri inceleyelim.