14 Mayıs 1950’den geriye sadece Demokrat Parti’nin beyaz İhtilalı değil, 27 yıllık bir tek parti iktidarının Milli Şef’inin demokratik olgunluğu da kaldı.

Muhalefet cephesinde hepsinde olmasa da bazı kesimlerde ister zamanında 2023 Haziranında ister erken alınarak yapılsın Cumhur İttifakı bileşenlerinin seçimlerde kaybetse bile iktidarı devretmeyeceği yanılgısı var.

Bu yanılgıdan da öte beyhude bir evhamdır.

Evvel emirde böyle bir olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine kanaat getirmek için sadece Cumhuriyet dönemine ait Siyasi Tarih’e bakmak bile yeterlidir.

Bilindiği üzere çok partili döneme geçişle birlikte ilk milletvekilliği seçimleri 21 Temmuz 1946’da yapılmıştı.

Yeni kurulan ve ilk defa seçime girecek olan Demokrat Parti’yi hazırlıksız yakalamak için CHP gerek milletvekilliği gerek belediye seçimlerini bir yıl erkene çekmişti.

Yine herkesin bildiği üzere bu seçimler Siyasi Tarih’te “Açık Oy Gizli Tasnif” adıyla yerini almıştır ve kazandığı 397 milletvekili CHP’nin bile içine sinmemiştir.

Aldığı 13,1 oy oranıyla 61 milletvekili çıkaran DP ise Ankara, İstanbul gibi büyük illerde sonuçları protesto mitingleri düzenlemişti ve belediye seçimlerini de boykot etmişti.

DP’nin, asıl itiraz nedeni CHP Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün seçimlerde tarafsız olamayacağı üzerinde odaklanıyordu.

CHP uzun süre ihtilaflı 1946 seçimleriyle yüzleşmekten kaçındı ta ki,1967 yılına kadar. O yıl bir parti toplantısında İsmet İnönü 1946 seçimleri için:

”Bir talihsizliktir. Demokratik rejime girmek kararını verdiğimiz zaman bazı zekâlar ehemmiyetli ölçüde bu seçim mekanizmasına ne ölçüde hile karışabilir, bunu keşfetmeye gayret sarf etmişlerdir.

Biz 1946 seçimlerinde İstanbul’daki marifet yüzünden zedelendik, bütün ülke lekelendi,” diyecek ve yaşanan hileler için Başbakan Recep Peker’i ve “Biz bu cahil vatandaşı kendi haline bırakırsak oylarını ya Haso’ya ya da Memo’ya vereceklerdir, bunu kabullenemeyiz,” sözlerinin sahibi Bayındırlık Bakanı Cevdet Kerim İncedayı’yı suçlayacaktır.

İsmet Paşa’nın bu sözleri de gösteriyor ki, 14 Mayıs 1950 seçimlerindeki Demokrat Parti’ başarısının bir nedeni de milli iradeye 1946 seçimlerinde yapılan müdahaleyi milletin kabullenmemesidir.

Oysa CHP 1950 seçimlerini hem de yüksek oy oranıyla kazanacaklarına inanıyorlardı. Hem kazanacakları zaferden o kadar emindiler ki, CHP yöneticileri bu konuda uyarıcı yazılar yazan kendilerinden olan basına bile hasım olmuşlardı.

Onlardaki anlayışa göre ne de olsa CHP Kurucu Lider Atatürk’ten mirastı, parti inkılâpların hem asli sahibi hem de yılmaz bekçileriydi, artan dış sorunlara Milli Şef İnönü’den başka çözüm üretecek devlet adamı yoktu.

 Miting meydanlarını tam kapasite doldurduğuna göre milletin Milli Şef’e itimat ve güveni de tam demekti.

Oysa miting meydanlarındaki kalabalıklar aldatıcıydı, devlet bürokrasinin halka olan baskısı DP’lilerin mitinglerine ve propaganda çalışmalarına katılanlara aba altından gösterilen sopalar CHP mitinglerindeki görülen izdihamda önemli bir faktördü.

İktidardan korkusuna CHP rozetiyle mitinglere katılan çoğu vatandaşın yakasının iç yüzünde bir de asıl oyunu vereceği DP rozeti vardı.(S.Ü Ar. Gör. Çağatay Benhur,14 Mayıs 1950 Seçimleri CHP ve DP Seçim Kampanyaları, DergiPark)

CHP’yi devletle eş değerde gören çoğu bürokrat DP’yi engellemeyi bir görev görüyor, miting için kent merkezinden uzak meydanları tahsis ediyor, emniyet güçlerinin buna bile güçlükler çıkardığı oluyordu.

DP’lilere karşı demokratik davranış gösterenler sürgünle cezalandırılıyordu. Örnek Urfa Valisi Hikmet Kümbetlioğlu…

Bu Vali Urfa’ya yolu düşen DP Lideri Celal Bayar’ı kent girişinde:“Benim demokrasi anlayışıma göre  hükümet başkanı ile muhalefet lideri aynıdır. O nedenle sizi karşılamak benim görevimdir,” diyerek kaşılar ve ağırlar.

Ardından Ankara’da DP’li bu Vali de nereden çıktı,” öfkesi baş gösterince  Vali Hikmet Kümbetlioğlu acilen  Elazığ’a tayin edilir.

(Fakat bundan sonrasında da daha da ilginç olaylar yaşar Vali Hikmet Kümbetli oğlu

DP ezici bir çoğunlukla iktidara gelince Anadolu yollarına düşme sırası CHP’lilere gelmiştir.

Vali Bey Urfa’da Celal Bayar’ı nasıl karşıladıysa Elazığ’a yolu düşen CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’e de aynı muameleyi yapınca  Ankara’da bu sefer de  ”Nereden çıktı bu CHP’li Vali,” naraları yükselir ve Başbakanlığa çağrılır.

O Ankara’da 17 gün Başbakan Menderes’le konuşmak için bekler ve 18.ci gün kabul edilir, ancak Menderes onun meramını anlayacak ruh yapısından uzaktır.

Ve kendisine” derhal görevinizin başına dönünüz, hükümetin hakkınızda vereceği kararı bekleyiniz”, denir. Ardından Bakanlık Nüfus İşleri Genel Müdür Yardımcılığına yapılmak istenen ataması Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın müdahalesi sonucu hükümet tarafından Hatay Valisi olarak değiştirilir..

İlerleyen süreçte Vali Hikmet Kümbetlioğlu Danıştay Üyeliğine seçilir ve 1960 ihtilalı sonrası sanık durumuna düşen Adnan Menderes ile bir nedenle bir araya geldiklerinde o eski başbakanına bir devlet adamına yakışır tarzda saygı ve hürmette kusur etmez, kendisini ayakta Başbakanım hitabıyla karşılar.”) (Ali Abalı Yeni Asır, 28.12.1980)

İktidarla muhalefet 14 Mayıs 1950 seçimleri öncesinde yeni seçim yasası ve Yüksek Seçim Kurulu üzerinde anlaşınca 1946 seçimlerindeki itirazlar bu kez yaşanmadı.

Ve çoğunluk esası üzerine yapılan seçimler DP’nin mutlak zaferi ve CHP’nin mağlubiyeti ile sonuçlanması sonucu DP’den 416,CHP’den 61, bağımsızlardan da 7 milletvekili parlamentoya girdi.

Seçimin mağdurlarından biri de partisi adına kanunu hazırlayan Prof.Dr. Nihat Erim’di ve Kocaeli’nden seçilemeyince kendi hazırladığı seçim kanunun kurbanı oldu.

14 Mayıs akşamı yurdun her tarafından gelen seçim haberleri CHP’nin kaybettiğini gösteriyordu..O gün akşam yaşananları Damat Metin Toker şöyle anlatır:

“Bir ara İçişleri Bakanı Erişirgil İstanbul'un elverişli olmadığı anlaşılan sonuçları üzerine Vali Fahrettin Kerim Gökay ile görüştü. "Yahu, hani Rumlar bize verecekti?"

Aldığı yanıttan pek memnun kalmışa benzemiyordu. Daha sonra Niğde Valisi ile görüştü. Vali ne demişti ki:

Bakan onu sert bir tarzda uyardı: "Sakın ha! Öyle şeylere kalkışmayı aklından geçirme!.. İsmet Paşa, kafası bir soruna takılınca yaptığı gibi, odayı arşınlıyordu. Bir ara geldi, eşinin yanına oturdu: “Kaç günde taşınabiliriz?" diye sordu.

Mevhibe Hanım elini yavaşça paşasının eli üzerine koyup sakin sakin, "Merak etmeyin, paşam. Çabuk toparlanırım. Bir iki günde evimize geçeriz" dedi.

 İsmet Paşa omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi rahatladı, arkadaşlarının yanına döndü.”

O gece İsmet Paşa’ya İstanbul’dan bir telefon gelmişti. Arayan CHP’nin İstanbul Müfettişi Sadi Irmak’tı.

Irmak, Ordu Komutanı Orgeneral Kurtcebe Noyan’ın kendisini aradığını “Paşa hazretleri emrederse seçimlere komünistlerin hile karıştırdığı varsayımıyla müdahale edebileceklerini” söylediğini iletmişti.

 Milli Şef İnönü ise teklifi “Milli irade nasıl tecelli etmişse buna tüm devlet birimleri başta da kendileri saygı göstermeli” diyerek reddetmişti. (Demirkırat Belgeseli’nde gazeteci Orhan Birgit’in anlattığı hatıra)

Dediğini de yaptı. 27 yıllık bir tek parti rejiminin Milli Şef’i demokratik bir seçimle iktidarı devredip muhalefet sıralarına oturdu. Bu dünyada örneği pek görülmemiş bir olaydı.”.(Yıldıray Oğur, Karar,20.05.2019)

İhtilalları gerekçeleri ne olursa olsun kabul etmek mümkün değildir ancak 12 Eylül  İhtilalı sonrasında yapılan seçimleri Turgut Özal’ın lideri olduğu Anavatan Partisi’nin kazanmasından konseyin memnun olmadığı biliniyordu.

Onların gönlünden General Turgut Sunalp’ın kurucusu olduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin geçtiği aşikârdı. Konsey üyeleri buna rağmen sonuçları kabullenmişti.

Demem o ki, her şeye rağmen milli irade kendine karşı çıkacak olanı cin çarpar gibi çarpar.

14 Mayıs 1950’den geriye sadece Demokrat Parti’nin beyaz İhtilalı değil, 27 yıllık bir tek parti iktidarının Milli Şef’inin demokratik olgunluğu da kaldı.

Çünkü demokrasi sadece seçimlerde kazananların iktidarları devraldığı bir rejim değil, kaybedenlerin de olgunlukla iktidarları devrettiği bir rejimdir.