Kendisi bu yılki Hrant Dink Ödülü’nün iki sahibinden biri; diğerine dair süren tartışmanın gölgesinde kalması yazık olacak Meksikalı bir gazeteci. 48 yaşındaki Lydia Cacho, 20’lerinden beri insan ve uyuşturcu ticareti, organize suç çeteleri, aile içi şiddet konularında çalışıyor. El Universal gazetesindeki köşesi dışında kitaplarıyla, Meksikalı bir işadamı tarafından yönetilen çocuk pornosu çetesinin çökertilmesini sağladı. Bu yüzden gözaltına alındı, işkence gördü. Çıktıktan sonra Meksika Yüksek Mahkemesi’ne başvuran ilk kadın olarak vali, savcı ve hâkim hakkında yolsuzluk ve cezaevinde tecavüz girişimi suçlarından dava açtı. Bir buçuk yıl süren dava daha iki hafta önce sonuçlandı; çetenin başı Meksika için tarihi bir ceza aldı: 112 yıl.
Cacho, şiddet ve cinsel istismar mağduru kadın ve çocuklar için bir sivil toplum merkezi kurduğu gibi, Meksika yasalarında birçok değişikliğe de önayak oldu. Uluslararası kadın ve çocuk ticaretinin peşinde onlarca ülke gezdi, kılık değiştirerek yaşadı. Aldığı ölüm tehditleri yüzünden altı yıldır çamaşırına taktığı GPS cihazıyla yaşıyor. Nedenini az sonra anlatacak...
Cinsiyetinizin yüklediği toplumsal rolleri, bir kadın olduğunuzu ilk nasıl fark ettiniz?
Küçükken. Annem Fransız bir feministti, babam muhafazakâr bir Meksikalı. Acayip bir çifttiler. Annem bana evde ne yaptırırsa, erkek kardeşlerime de aynısını yaptırırdı. Babamsa pembeler içinde bir kız olmamı istiyordu. Sportif, zayıf, kız gibi davranmayı bilmeyen bir çocuktum. Düşündükçe soru soruyorsun, sonra da gazeteci oluyorsun galiba.
20’li yaşların başında gazeteciliğe başlamışsınız. İnsan ve uyuşturucu ticareti, yolsuzluklar üzerine çalışmanızın da uzun bir geçmişi var. Bu kadar erken yaşta hem bu karanlık dünyaya girecek kapıyı, hem de oraya girecek cesareti nasıl buldunuz?
Önce kültür sanat haberleri yapıyordum. Hatta şair olmak istiyordum, ilk bir şiir kitabı yazdığımı kimse bilmez. Sonra Meksika’nın güneyinde, Maya kadınlarıyla söyleşiler yapmaya başladım. Aile içi şiddetten yola çıktığımda, birden çocuk istismarına, enseste, bir sürü yere varıyordunuz. Altı saat konuştuğum kadınlar oluyordu. Bir gün anneme, anlattıklarına inanamadığımı söyledim, “Çünkü onları dinliyorsun. Doğru sorular soruyorsun” demişti. Sonra sadece bu soruları sormaya karar verdim. Aile içi şiddet, kadın çalışmaları üzerine okumaya başladım. Gazetede bana bir köşe verdiler. ‘Öteki kadınlar’dı adı. O sırada çevredeki tek feministtim. Bir seferinde yoksulluk üzerine çalışırken Cancun yakınlarında, bir devlet görevlisinin de dahil olduğu bir kokain ticareti ağı keşfettim. O sırada yazamadım ama birkaç yıl sonra gelen New York Times muhabirine bilgileri aktarınca büyük bir haber çıktı ortaya. Bu mafya üzerine çalışınca uyuşturucunun dışında, kadınlara kötü muamele, kadın ticareti, bir sürü iş ortaya çıktı.
 
Ödül konuşmanızda küçükken annenizin sokakta oynarken sizi hep kaçırılmaya karşı uyardığından söz ettiniz. Seks ticareti üzerinden insan trafiği temelde nasıl bir mekanizmayla işliyor? Çocukların kaçırılması, yoksul ya da yasadışı göçmen gibi dezavantajlı kadınların tuzağa düşürülmesi... Başka?
İç ve uluslararası trafik farklı. Ama her yerde mutlaka bir devlet koruması var. Vali, polis, göçmen bürosu memuru... Toplama çeşitleri de değişiyor. Köylerden yoksul ailelerin çocuklarını iş vadiyle kandırdıkları oluyor. O aracı çocukları, kadınları köyden şehre getirdiğinde işi bitiyor. O küçük köyden araştırmaya başlayınca başa ulaşabiliyorsunuz, tersi çok zor çünkü. Türkiye’de de böyle. Önce dilenci olarak çalıştırılıyorlar, sonra kölelik başlıyor. Okullardan şarkıcı, artist, model yapma vaadiyle kandırdıkları genç kadınlar da var. Bir kez seks yapmaya mecbur ettiklerinde, yüksek ihtimalle fotoğraflarını çekip tehdit olarak kullanıyorlar. Muhafazakâr ailelerden gelen kadınlar için bu psikolojik bir işkence ve başa çıkmalarının olanağı yok. Bir iki yılda kabullenip “Evet, ben fahişeyim” ya da “Seks işçisiyim” diyorlar. Bir de uluslararası ağ var. Rus mafyasının bir ayağının Türkiye’ye Hırvatistan, Sırbistan, Rusya, hatta Nijerya üzerinden kadın getirip, bir süre çalıştırdıktan sonra teknelerle İtalya’ya kaçırdıklarına dair bilgilere ulaştım. Bir süre önce Yunanistan yakınlarında birkaç kaçakçı öldürüldü. Böyle haberleri iyi analiz etmek gerekiyor.
Sermayenin küreselleşmesi insan ticareti mafyasını nasıl küreselleştiriyor?
Küreselleştiği kesin. Ben mesela Meksika ve Latin Amerika özelinde çalışırken Japon Yakuza’sının işlerine dair kanıtlar buldum. Bunu yazdığımda insanlar güldü, inanamadı. Kolombiya’da mankenlik ajansları, seyahat acentaları üzerinden yürüttükleri bir ticaret var. İzleri takip edip Japonya’ya gittiğimde çalıştırılan Kolombiyalı kadınları da buldum. Yakuza bankacılık yapıyor, bir sürü sektörde yatırımı var. Bakınca hepsi işadamı, yasal yatırımlarla küreselleşmişler. Ama bir yandan bunu da yapıyorlar ve BM’nin rakamlarına göre her yıl uyuşturucu ve insan ticaretinden 35 milyar dolar kazanıyorlar.
Bu insan ticareti haritasında Türkiye nasıl bir yerde?
Türkiye Asya ile Avrupa’yı, bir sürü güzel şeyi buluşturan bir konumda olduğu gibi uluslararası mafya için de köprü vazifesi görüyor. Daha yakında bir Rus, teknesinde genç kadınlarla yakalandı Türkiye’de. İnanılmaz, adama işadamı diyorlar. Hayır, biliyorum, o kadınları bazı Türk politikacılara ‘hediye’ olarak getirdi. Bu bildiğimiz insan ticareti mafyası.
Çok büyük paraların döndüğü çarklara çomak sokuyorsunuz. Öldürülmek istendiniz, tehdit alıyorsunuz. Bu nasıl bir hayat? Sürekli bu fikirle mi yaşıyorsunuz?
Öyle yaşarsanız ya delirirsiniz ya ülkeyi terk edip her şeyi bırakırsınız. 21 yıl önce yogaya başladım, o bana iyi geliyor. Çok evhamlı olmasam da korktuğum, tehdit alınca ev, yer değiştirdiğim oluyor. Eşim de gazeteci, o beni yüreklendiriyor. Annem öldü ama kardeşlerim her zaman yanımdadır. En yakınlarınız bu durumlarda çok önemli. Devam etmemi sağlayan diğer şey de, yaptığımın işe yaradığını görmek. Sadece bu adamların hapse girmesi değil, hayatı değişen kadınlarla konuşmak... O kadar mutlular ki... Çocuk pornosuna dair yasa çıktı Meksika’da. Bunlar için değer.
 
GPS cihazını kritik dönemlerde mi taşıyorsunuz, yoksa mesela şu anda da üzerinizde mi?
Altı yıldır çıkarmadım; hep kıyafetimin içinde. Bu fikir şöyle aklıma geldi. Çocuk pornosu ve insan ticareti işine bulaşmış bütün valilerin ve senatörlerin isimlerini kitabımda yazdığımda bunlardan biri kendi polislerini yollayarak yasadışı biçimde beni gözaltına aldı. 20 saatlik yol boyunca, polis aracında işkence gördüm. Öleceğimden, beni okyanusa atacaklarından emindim. Ve aklıma ailemin cesedimi asla bulamayacağı geldi. 70’lerde devletin öldürdüğü insanların cesedine ulaşamayan aileleri aklıma geldi. Gerçekten ölüp ölmediğini bilmemek büyük bir acı ve aileme bunu yaşatmak istemiyorum. Ölümü bulsunlar bari...
 Kaynak: Radikal