Cem Adrian randevumuza geç kalmıştı ve telaşlıydı. Sadece röportaj değil, yapması gereken bir sürü iş vardı; kıyafet, ses, prova.. “Soundcheck’i yetiştireceğiz de ne kadar süre konuşmalıyız?” diye sordu. “En fazla 15 dakka” dedim. Lakin kayıt cihazı 30 dakika kaydetmiş. Dışarıdan yenilikçi enerjik bir insan gibi görünse de aslında düşünceleri, ilişkileri ve Ankara’da etrafında örmeye çalıştığı yaşam biçimi ile biraz muhafazakar gibi. Kabul etmese de 7 oktavlık çok farklı renklerden oluşan sesi, kendine has tarzı, kişiliği, sosyal çevresi ve acıklı konservatuar deneyimiyle, Cem Adrian’la sohbete başlıyoruz.

Soyadın Edirne’nin antik isminden geliyor. Edirne’lisin ve Edirne’de yaşadığın yıllardan radyo tecrüben var. Peki gazete veya dergide yazı yazdın mı?

- Yazılar yazarım kendi sosyal medyamda fazlaca uzun yazılar yazarım ama daha önceden gazete ve dergide yazmadım. Müzikal görüşlerim ya da toplumsal düşüncelerim medya kanalıyla iletilirse daha ciddiye alınabilir diye düşünüyorum.

Gençliği, özellikle de üniversitelileri önemsiyor musun?

- Sadece üniversiteliler değil, tüm gençliği önemsiyorum. Kendi alanım konusunda önemsiyorum. Bu insanlar ne dinliyor ve dinledikleri şeyler onları nasıl etkiliyor. Siyasi konulara girmem çünkü, derin siyasi görüşleri olan, bu konuda bilgi sahibi birisi değilim. Ama müzikal, sanatsal anlamda üniversite gençliğinin ne yaptığı ne dinlediği konusunda tabi ki endişelerim, fikirlerim var.

Ya senin üniversite deneyimin…

- Ben üniversite okumadım. Fazıl Say’ın özel davetiyle Bilkent’te okudum 1.5 yıl ama saymıyorum. Orada üniversite okuduğumu düşünmüyorum. Sadece 1.5 sene konservatuvarın nasıl bir yer olduğu konusunda fikir edindim. Çok açık söyleyeyim ben ilkokuldayken de üniversite okumak istemiyordum. Bir an önce şu okul bitsin bir daha da okumayayım diyordum. Gerçekten hayalimde bir üniversite yoktu. Ama önyargılarıma rağmen 2004’te Yıldız Teknik Üniversitesi’nin konservatuvar sınavlarına girdim. Kulağıma sıfır verdiler. Onlara göre duymuyordum alınmadım. Bunu yazın bence. Sınavda piyano başında biri vardı, ve kulağımızı ölçüyorlardı. 600 kişiden 4’ü sıfır almış, bunlardan ikisi sınava gelmediği için almış, diğer ikisi de biri ben, öbürü de bir kızcağız.

Konservatuvara almadıkları için üzüldün mü?

- Hayır çok seviniyorum alınmadığım için. Benim ne işim var orada. Kulağımın duymadığını iddia eden insanlar, bana kim bilir neler öğretmeye çalışacaklardı? Ben müzik eğitimi denilen şeyin bir çeşit “üzerine koyma” gibi algılıyorum. Olmayanı vermezsiniz yani.

Sen bir müziyen olarak kimi dinlersin?

- Bülent Ortaçgil, Hüsnü Arkan, Düş Sokağı Sakinleri, Mavi Sakal, eskinin Kargo’su mesela. Çok iyi isimler var. Mesela Ezginin Günlüğü dediğiniz zaman apayrı bir deryadır; Murat Yılmaz Yıldırım, Murat Çelik; hepsi birer okul gibi.

Hayalini mi gerçekleştirmiş oldun müzikle?

- Müziğe insan nasıl başlar ki bilmiyorum. Yani ben müziğe başlıyorum denmiyor, o geliyor size.. Bence müzisyenler için müzik, bir kader ve siz o kaderin ortasında buluyorsunuz kendinizi. Çıkmak da mümkün değil oradan.

Gelecek için plan yapar mısın?

- Ben 31 yaşındayım. Gençliğimde planlarım vardı. 18-19 yaşındayken kendi istediğim müziği yapmakla alakalı hayallerim hep vardı. Şuan her hangi bir planım yok. Herkes der ya gelecekte şu planım var diye, ben zaten gelecekteyim. Şuan yaşadığım şey tam olarak benim geleceğim. Geldi yani. Bununla yaşıyorum, ötesini planlamıyorum yarın ne olacak diye.

Ne zamana kadar yaşamayı düşünüyorsun?

Bilmiyorum, ne zaman ölürsem. Eğer başıma bir kaza gelmezse uzun yaşarım çünkü çok sağlıklı yaşıyorum. Sigara, alkol kullanmıyorum, herhangi bir uyuşturucu madde kullanmıyorum. Düzenli spor yapıyorum, uykum çok düzenlidir. Yani bu hesapla bakarsak, 90’ı görürüm herhalde.

90’ına kadar müzik yapacak mısın?

- Yok yapmam ya. İş çığırından çıktığı anda bırakırım. Ünlenmek ve benim özel hayatım birbirine çok saygılı gidiyor. Mesela buraya yalnız başıma geldim. İstiklal Caddesi’nde yalnız yürüdüm. Alışverişe, bakkala, markete yalnız gidiyorum. Canım isterse otobüse, taksiye biniyorum. Ünlenmenin bana karşı canımı sıkan bir etkisi yok şu an. Zaten benim hayranlarım da gelip üstüme atlamazlar, özel hayatıma saygılılar. Ama geçen sene çıkan bir popçu, tek başına istiklalde yürüyemeyebilir. Bu da onun kendi tercihidir.

İşler çığırından çıkarsa bırakırım dedin. Ne demek o?

- Müzik benim vazgeçilmezim değil. Yaptığım hiçbir şey benim için vazgeçilmez olmadı zaten. Dediğim gibi işler çığırından çıkmaya başladığı anda, yani sokakta yürüyememeye kadar düşünebiliriz bu noktaya gelirsem bırakır giderim. Sevdiğim insanla gerekirse Rusya’da yaşarım ve müzisyen olmak zorunda değilim. Başka iş yaparım. Tır şoförlüğü bile yaparım yani. Yeter ki mutlu huzurlu olayım. Sevdiğim insanlar benim vazgeçilemezlerimdir.

Yalnız kalmayı sever misin?

- İstanbul’u sevmediğimi herkes bilir. Ankara’da yaşıyorum. Kendime ait bir yaşantım var. Telefonları kapatır istediğim kadar uyurum en az 8 saat. Çok önemli bir şey yoksa asla alarm kurmam. 5 kişilik özel bir arkadaş grubum var. Yalnızlığı sevdiğimi düşünenler yanılıyor, sevmem. İş dışında genelde bu 5 kişiyle birlikteyim. Sürekli gittiğimiz bir kafe var.

* Cem Adrian, Denizli Pamukkale Üniversitesi Bahar şenlikleri kapsamında 10 Mayıs Perşembe günü konser verecek. Rock orkestrasıyla birlikte sahne alacak olan Cem Adrian, kendi parçalarından oluşan repertuarını öğrencilerle buluşturacak.
Haber365