Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, ellerindeki mevcut delillerle, kalp-damar hastalıklarını iyileştirdiği iddiasıyla piyasaya sürülen bitkisel ilaçların satışının ve kullanımının önlenmesine yönelik, bugün itibariyle Ankara'da dava açtıklarını söyledi.

Prof. Dr. Ergene, Haliç Kongre Merkezi'nde, Türk Kardiyoloji Derneğinin ev sahipliğinde ''Kalbiniz Kıtaların Buluştuğu Yerde Atsın'' sloganıyla düzenlenen, 27. Ulusal Kardiyoloji Kongresi'nin açılış toplantısında yaptığı konuşmada, kalp ve damar hastalığı olanlar için büyük tehlike arz eden bitkisel ilaçlarla tedavi konusuna değindi.

Bitkisel ilaçların kullanımının, basın yoluyla kamuoyuna duyurulmasının yanı sıra, sözde hekimler ve sözde eczacılar tarafından da yaygın hale getirilmeye çalışıldığını belirten Ergene, bitkisel kökenli bazı maddelerin bir ilaçmış gibi ulusal ve lokal yayın yapan bazı televizyon kuruluşlarında, bazı internet sitelerinde pazarlandığını ve satışının yapıldığını ifade etti.

Modern tıbba olan güveni sarsacak şekilde yayınlar yapıldığını ve modern tıbbın insanları ömür boyu ilaca mahkum ettiği iddiasının öne sürüldüğünü dile getiren Ergene, bitkisel ilaçlarla bu kronik hastalıkların 3 ay gibi kısa bir süre içinde tamamen tedavi edilebileceğinin iddia edildiğini kaydetti.

Bu durumda kalp-damar sağlığından muzdarip kişilerin iki türlü davranış içine girdiklerini vurgulayan Ergene, ''Hastalar, modern tıbbın önerdiği ilaçları tamamen bırakmayı tercih edebiliyor ve yaşam kalitelerinde azalmalar meydana geliyor. Bu konuyla ilgili bizim bilgimize ulaşan, ancak iki olgu var, çünkü bizim insanımız basın önünde, mahkeme önünde bu tür olayları çok fazla ifade etmek istemiyor. Bu nedenle birçok olgunun bize ulaşmadığını düşünüyoruz'' diye konuştu.

İlaçların geliştirilme süreçlerinin uzun olduğunu anımsatan Ergene, ''Tıbbi ilaçların reklamının yapılması yasak, ama buna karşılık, hiçbir kanıtı olmayan geleneksel ilaçların veya bitkisel katkı maddeleri olan bu tür maddeler için sözde sağlık programları adı altında reklamlar ve satışlar yapılıyor. Haksız gelir elde ediliyor. Bunun ötesinde Türk milletinin kalp-damar sağlığıyla ciddi şekilde oynanıyor'' dedi.

Bu iki durumu tespit ettikten sonra, Dernek olarak neler yapabilecekleri konusunda görüşmeler gerçekleştirdiklerini anlatan Ergene, şöyle konuştu:

''Kanıt elde etmek gerekiyordu. RTÜK'e başvurduk. RTÜK kendi yetki alanlarında olmadığı gerekçesiyle bu talebimizi geri çevirdi. Sağlık Bakanlığına gittik. Bakanlık önce, bu tür maddeler için ruhsatlandırmanın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapıldığını ve ilgilerinin olmadığını söyledi. Türk halkının kalp- damar sağlığını direk ilgilendiren bir konu olduğunu söylememiz üzerine Sağlık Bakanlığı harekete geçti ve 18 Kasım'da, Temel Sağlık Hizmetleri'nde ciddi bir toplantı olacağını öğrendik. Elimizdeki mevcut delillerle, bitkisel ilaçların satışının ve kullanımının önlenmesine yönelik Türk adaletine başvurmayı planladık. Bugün itibariyle, bu konuda Dernek olarak Ankara'da dava açmış bulunuyoruz.''

-Tam Gün Yasası-

Derneğin Genel Sekreteri Prof. Dr. Mehmet Aksoy da hekimlerle alakalı sürekli olarak haberler, yönetmelikler, uygulamaların çıktığını, bugün de CHP'nin Tam Gün Yasası ile ilgili Anayasa Mahkemesine başvurduğunu söyledi.

Hekimlerin bugün en büyük probleminin, ciddi bir moral ve motivasyon düşüklüğü olduğunu ifade eden Aksoy, ''Sağlıkta hekimlere yönelik her ay bir uygulama ortaya çıkıyor. Bu yönetmelikler hazırlanırken hiçbir zaman, sahada hizmet gören hekimlerin görüşü alınmıyor. Daha sonra sahada uygulamada problem çıkınca, bu kez başka bir yönetmelik çıkartılıyor. Bu uygulamalarla hekimler şaşkına dönmüş durumda. Hekimler kendilerini ilgilendiren bu konularda muhatap alınmayışlarından dolayı, üzgün ve kırgındırlar. Bugün devlet, herkesle görüşmekte, ancak hekimlerle bu konuda görüşmemektedir'' dedi.

Bu moral ve motivasyon bozukluğunun etkilerini her alanda göstermeye başladığını dile getiren Aksoy, hekimlerin, bilimsel olarak kendilerini geliştirme heyecanını kaybetmeye, uzmanlık sınavlarında riski yüksek branşları tercih etmemeye başladığını kaydetti.

Tam Gün Yasası ile ilgili konunun, Anayasa Mahkemesinin kararından sonra çözüldüğünü belirten Aksoy, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Zaten hekimlerin yüzde 99'u tam gün çalışıyordu. Yüzde bir muayenehanesi olan hekimler de mesai saati içinde tam gün çalışır hale geldi. Mesaiden sonra ise muayenehanelerine gitmekteydiler. Ancak bir gecede çıkarılan kanun hükmünde kararname ile muayenehanesi olan hekimler, mesai saati içinde hasta bakamaz, ameliyat yapamaz hale getirildi. Bizim burada özlük hakkı olarak tek derdimiz, hekimlik mesleğinin serbest çalışma hürriyetinin korunması. Bugün bir hekim, devlet hastanesinden, üniversite hastanesinden ayrılıp özel hastanede de çalışmadan, bir muayenehanesini açıp, işletebilmesi lazım. 'Kendi başıma çalışacağım' dediğiniz zaman, bu kağıt üzerinde var, ama fiiliyatta yoktur. Çünkü, hastanızı hiçbir yere yatırıp özel hastanede tedavi ettiremiyorsunuz, muayenehanede eliniz kolunuz bağlı oturuyorsunuz. Muayenehaneler, bir hasta hakkıdır. Sağlık Bakanlığı, muayenehanelerle ilgili ciddi bir bilimsel araştırma yapmadan, 10 yıl öncesinin ön yargılarıyla hareket etmektedir.''

-Muayenehanelere giden hastalar üzerinde araştırma-

Muayenehanelere giden hastalar üzerinde yaptıkları araştırmaya ilişkin de bilgi veren Aksoy, şunları söyledi:

''Bu çalışmada, Bakanlığımızın iddia ettiği gibi hastaların, hastanelerde muayenehaneye yönlendirilmediğini gördük. Sadece yüzde 2,5 hasta, hastaneden muayenehaneye gelmekteydi. Hastaların yüzde 95'i, o hekime inandığı, güvendiği, birisi tavsiye ettiği ve o hekimin hastalığını en iyi şekilde tedavi edeceğini duyduğu için gitmekteydi. Bu araştırmamızda muayenehaneyi tercih eden üç hasta grubu vardı. Birincisi mevcut hastanelerde problemi çözülemeyen hastalar. Bunlar genellikle komplike, hastane ortamında 15 dakikada derdi çözülemeyecek hastalardı. İkinci grup hasta ise hastane ortamından rahatsız hastalardı. Üçüncü grup ise hekimle daha yakın, birebir ilişki içinde olmak isteyen, rahatça arayabileceği ve takip eden kronik hastalardı. Muayenehanelere gelen hastaların yüzde 97'si hastanelerin kapatılmamasını istemekteydi.''

-Türk insanının kalp krizi haritası çıkarıldı-

Kongre Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Kozan da birtakım otların, kalp-damar hastalıklarına iyi geldiği iddiasıyla yapılan satışların şok vuruş olduğunu söyledi.

Türkiye'de 16 milyon kalp hastası olduğunu belirten Kozan, ''Bu otlardan yapılan ilaçlar 100-150 TL'ye satılıyor. Bir kerede bir milyon insanı kandırsanız, 100 milyon TL para ediyor. Bu bir kişinin işi değil, tahmin ediyorum ki bir örgüt. Bir kere satsanız yetiyor. Vatandaşın da devletin de uyanık olması lazım. Basınımız bu insanlara geçerlilik kazandırıyor, yanlışa güvence veriyor'' diye konuştu.

Türk insanının kalp krizi haritasını ortaya çıkaran, akut koroner sendromlar denilen enfarktüs olgularını araştıran bir çalışma yaptıklarını anlatan Kozan, araştırma sonuçlarına ilişkin şu bilgileri verdi:

''Bu çalışmada, Türkiye'nin dünyadan farkının ne olduğunu gördük. Tüm Avrupa ülkelerinden çok daha erken yaşta kalp krizi geçiriyoruz. Erkeklerimiz, kadınlara oranla daha genç yaşta kalp krizi geçiriyor. Kır-kent oranına baktığımız zaman, kentteki erkeklerin, kırdaki erkeklere oranla daha genç yaşta enfarktüs geçirdiğini görüyoruz. Şehirdeki kadına göre ise kırdaki kadınlar daha erken yaşta enfarktüs geçiriyorlar. Çünkü kırdaki kadının yükü erkekten daha ağır, stres de önemli bir faktör.''

Türkiye'deki acil servislere gelen olguların önemli bölümünün enfarktüs aşamasındaki hastalardan oluştuğunu anlatan Kozan, dünyada ise enfarktüs öncüsü kroner arter hastalarının daha sıklıkla acil servislere başvurduğunu söyledi.

Türkiye'deki vatandaşların ''geçer'' diye beklemesi nedeniyle acil servislere enfarktüs öncesi hastaların gelmediğini ifade eden Kozan, ancak hastaların göbekten yukarısı ağrıdığı zaman mutlaka kardiyoloji merkezine müracaat etmesi gerektiğini kaydetti.

Türk toplumunun yüzde 48'inin ambulans kullanmadığını anlatan Kozan, kalp krizi geçiren hastaların ise yüzde 52'sinin ambulans kullandığını belirten Kozan, ''112'yi aramayı öğreneceğiz, çünkü 112 hayat kurtarıyor'' dedi.

Kozan, Türkiye'deki kalp krizi olgularının üçte birinin, modern tedavi yöntemlerini (damar açıcı ilaç, balon, stent) almadıklarını dile getirdi.

Kardiyoloji alanında son tedavi yöntemleri ve tekniklerin paylaşılacağı kongre, 30 Ekim tarihinde sona erecek.